Dolar 40,1704
%0.22
Euro 47,0711
%0.09
Altın 4.315,870
%0.91
Bist-100 10.358,00
%0.26

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°

Cesur hakim konuştu, siyaset sarsıldı!

Bazı insanlar vardır…

Görev yaptığı adliyeyi değil, bıraktığı izi konuşturur.
Cübbe giydiğinde kararlarıyla, siyasete girdiğinde sözleriyle dikkat çeker.
Ve hangi ortamda olursa olsun, susmaz.

Murat Aydın tam da böyle bir isim.

Bir dönem Gerger, Altıntaş, Adana, Karşıyaka, Trabzon adliyelerinde görev yaptı.
HSYK tarafından İzmir'den Trabzon’a sürüldü.
Ama eğilmedi.
Cümle alemin dokunmaya korktuğu 299. maddeyi (malum, "Cumhurbaşkanına hakaret" suçu) Anayasa Mahkemesi'ne taşıdı.
Sonra yargı bağımsızlığı için YARSAV’da, Yargıçlar Sendikası’nda mücadele etti.
İfade özgürlüğü, çocuk istismarıyla mücadele, kadına şiddetle savaş dedi…

Ve en önemlisi: Cübbeyi çıkarıp siyasete girdiğinde de omurgasını değiştirmedi.

Şimdi…

O Murat Aydın çıktı, Ege Postası’nda konuk olarak katıldığı  programda gündemi değerlendirdi.. .

Dedi ki: “İzBETON ve Kooperatif soruşturması sadece İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin şikayetiyle başlamadı. Osman Gökçek’in televizyon açıklamaları da etkili oldu.”

Ve… Kıyamet koptu!

Niye mi?

Çünkü Murat Aydın, aynı zamanda Tunç Soyer’in de avukatı.
O yüzden yaptığı açıklama, birdenbire “Cemil Tugay’ı kurtarma operasyonu” gibi okundu.
Sanki "Soyer'i suçlayan avukat" gibi lanse edildi.

Ama gerçekte ne dedi?
Gayet sade bir cümle: “İki ayrı soruşturma var, her şeyi Büyükşehir başlattı demek yanlış; ama hiç rolü yok demek de yanlış.”

E be kardeşim...

Bu kadar aklı başında, dengeli bir cümle için neden kıyamet kopar?

Çünkü burada mesele sözün içeriği değil...
Sözün kimden çıktığı…

Peki, işin esas bombası nerede patlayacak?

İddianame hazırlandığında…

Ve İzmir Büyükşehir Belediyesi “müşteki” olarak mahkemeye davet edildiğinde...

İşte o zaman asıl dananın kuyruğu kopacak!

Çünkü ortada şu gerçek var: Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, göreve geldikten sonra kendi imzasıyla bir iç denetim raporu hazırlanmasını istedi.
Ve bu rapor, savcılığa teslim edildi.

Yani belediye sadece "bildirdi" değil aktif rol oynadı.

Peki…

Dava başladığında İzmir Büyükşehir çıkıp da “Ben bu işin tarafıyım, müştekiyim” derse…

Ne olacak?

Tunç Soyer döneminin yöneticileri sanık…
Cemil Tugay yönetimi müşteki…

CHP kendi belediyesine karşı, kendi şikayetiyle, kendi hazırladığı raporla mahkemeye mi çıkacak?

İşte o zaman siyaseten işler sarpa sarar.

Burası çok kritik: Eğer İzBETON davası sadece “hukuki bir denetim süreci”yse, Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay bunu izah etmeli.
Ama eğer belediye resmen davanın tarafı olursa…
Bu işin adı artık “denetim” değil; CHP içinde açık bir hesaplaşmadır.

Ve işte o zaman…

Cemil Tugay’dan da, CHP Genel Merkezi’nden de net bir duruş beklenir.

Yani dostlar...

Bu mesele kimin başlattığı değil.

Kimin sahipleneceği.

Ve unutmayalım: Murat Aydın'ın açıklaması sadece bir gerçeği dillendirdi.
Gerçeğin cesaretle söylenmesi, bazılarının işine gelmemiş olabilir.

Ama mesele o açıklama değil.

Asıl mesele: CHP, kendi eliyle açtığı dosyada nasıl pozisyon alacak?

Kısacası…

Davanın sonucu değil, duruşu konuşulacak.

Ve biz de tam orada...

Asıl dananın kuyruğunun koptuğu yere tanık olacağız.

Ama gelin görün ki...

Bu tartışmaların ortasında asıl en çok yıpranan isim, Cemil Tugay.

Henüz 1,5 yıl bile olmadan, bitmek bilmeyen bir kavganın, bir hesaplaşmanın, bir iç çekişmenin tam ortasında kaldı.
Her gün yeni bir dosya, her hafta yeni bir kriz…
Ve Cemil Tugay, sanki her cepheden kuşatılmış bir komutan gibi, her tarafa açıklama yapmak zorunda kalıyor.

Ama bana sorarsanız...

En kabul edilemez olanı ne biliyor musunuz?

Bugün, İzmir gibi CHP'nin kalesi olan bir şehirde, bu kalenin komutanı hakkında “AK Parti’ye geçecek” söylentilerinin dahi dolaşıyor olması.

Evet...

Bir belediye başkanının başına gelebilecek en kötü şeydir bu.

Siyasi yıpranma, yönetim hatası, medya baskısı...
Hepsi bir şekilde toparlanabilir.

Ama bir CHP’li başkan için, karşı mahallenin masasında konuşuluyor olmak, siyasi bir çöküşten bile daha ağırdır.

Hele ki bu, Cumhuriyet Halk Partisi'nin simge şehirlerinden biri olan İzmir’de oluyorsa…

İşte bu artık sadece kişisel bir kriz değil...
Parti tarihine yazılacak bir trajedidir.

Ve bu trajediyi sessizce izleyen herkes, bir gün kendi suskunluğunun bedelini de ödeyecektir.