Başkan nihayet konuştu: Peki neden şimdi?
Yazılarımı takip edenler iyi bilecektir…
İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne operasyon yapıldığı gün, bu şehirde en çok beklenen şey neydi biliyor musunuz?
Başkan Cemil Tugay’ın çıkıp kameraların karşısına geçip, olan biteni bütün çıplaklığıyla anlatması…
Ama başkan ne yaptı?
İki satır sosyal medya açıklamasıyla yetindi, o da mecburen...
O gün de yazdım, ertesi gün yine yazdım: “Başkan, iki satırla geçiştirmek olmaz. Çık, gerçekleri herkesin gözü önünde anlat!”
Ama ne oldu?
Koskoca şehirde, binlerce insanın merak ettiği konuda, başkandan yine tık yok!
Sessizlik…
Ve o sessizlik içinde sorular büyüdükçe büyüdü.
Bakın şimdi…
Bu ülkede “yok ben yapmadım, aslında o yaptı, hayır aslında şöyleydi, aslında böyleydi” numaralarını çok gördük. Ama Cemil Tugay’ın “Ben değilim, vallahi değilim” diye başladığı ve sonunda “Yani… Evet, ben onayladım” noktasına vardığı hikaye, İzmir siyaset tarihine altın harflerle geçti!
Düşünsenize: İzmir’de belediyenin içinden devasa bir yolsuzluk operasyonu patlıyor, belgeler havada uçuşurken başkan şikayet etti iddiaları varken, Başkan Tugay: “Hayır kardeşim, belediyemiz şikayetçi falan olmadı!”
Ve bunu Kamuoyunun gözünün içine baka baka.
Gazeteciler soruyor, sosyal medya yıkılıyor, insanlar “Başkan şikayet etti mi, etmedi mi?” tartışıyor.
O kadar gazete, o kadar televizyon, kentte fırtına kopuyor…
Ama bizim başkan, yemin billah, “Yok öyle bir şey” diyor.
Ve sonra ne oluyor?
Bir bakıyoruz mahkeme tutanaklarına…
Kocaman puntolarla: “Şikayetçi: İzmir Büyükşehir Belediyesi (İmza: Cemil Tugay)”
Eee?
Hani yoktu, hani olmamıştı, hani başkan şikayetçi değildi?
Gerçekler de bir gün ortaya çıkıyor işte!
Ve bugün...
Kentteki bütün gazeteleri, bütün muhabirleri, bütün mikrofonları es geçip…
Sözcü’den Gökmen Ulu’ya konuşuyor ve resmen itiraf ediyor: “Evet, iç denetçiler bulguları bana getirdi, müfettişler gereğini yapmamı söyledi, ben de imzaladım. Yoksa üstünü örter gibi olurum!”
Yani…
Başından beri “Benim elim yok” dediği dosyada, meğer son onay başkanın elinden çıkmış.
Güzel kardeşim, madem sonunda bunu açıklayacaktın, neden aylarca inkar ettin?
Neden insanların gözünün içine baka baka “Ben yapmadım” dedin de, şimdi “Evet, imzaladım” diyorsun?
O zaman buradan sormak lazım: Gerçeği ilk günden söyleseydin ne kaybederdin?
Dürüst olmak bu kadar zor mu?
Yoksa İzmir siyasetinde “önce inkar et, mızrak çuvala sığmayınca itiraf et” modası mı başladı?
Bakın, kimse kimseden mükemmel olmasını beklemiyor.
Sayın Başkan yönettiğin kentin adaletiyle, hakkaniyetiyle, şeffaflığıyla bu kadar oynama lüksün yok!
Senin görevin, topu taca atmak değil; olanı olduğu gibi anlatmak, sorumluluğu üstlenmek!
İşte asıl mesele de burada başlıyor:
Cemil Tugay’ın “itirafı”, İzmir’in siyasi tarihine, “inkardan itirafa yolculuk” olarak geçmiştir.
Gerçekler bazen saklanır, bazen ertelenir ama eninde sonunda ortaya dökülür.
Ve bir gün herkes kendi imzasıyla, kendi gerçeğiyle baş başa kalır…
Yazının sonuna gelirken, başkana küçük bir tavsiye: Dürüstlükten şaşmayın.
Çünkü bu şehir, gözünün içine baka baka konuşan, söylediğinin arkasında duran insanlara değer verir.
Ama inkar edenlerin eninde sonunda itiraf etmek zorunda kaldığı bir ülkede yaşıyoruz.
Ve ne yazık ki…
Sayın Başkan artık mızrak çuvala sığmıyor!