Dolar 32,4082
%0.15
Euro 34,7881
%-0.01
Altın 2.400,560
%0.16
Bist-100 10.209,00
%1.62

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°

Hikayenin Sonu

 
31 Kasım 2015 Cumartesi günü bu kez, gerçekte yaşamını yitiren, İzmir siyasetinin ulu çınarı, İbrahim Yılmaz ağabeyimizin anısına: (“Müjdeler Olsun Vatan kurtuldu” kitabından.)
 
 
HİKAYENİN SONU
 
1998 kışıydı. Öğleye doğru İbrahim Ağabeyin tabutunu taşıyan kamyonetle, Beydağ’a yaklaşırken orman içinde güçlükle ilerliyorduk. Bulunduğumuz yüksek rakımlı ormanlık bölgede, bütün gün yağan kardan yer gök bembeyazdı. Ben, öndeki kamyonetteydim. Diğer arkadaşlar kamyoneti takip eden arabadaydı. Kamyoneti kullanan yaşlı şoför buraları iyi bilen sempatik biriydi. Üzüntümü bildiği için gereksiz yere konuşmamaya özen gösteriyordu. Birer sigara yaktık. Ne kadar yolumuzun kaldığını sordum: “Bir terslik olmazsa yarım saat sonra varırız; bir kaç gün sonra gelseydik köyden bir yere kımıldayamazdık; buralarda kar yağışı bir başladı mı kolay durmaz. Böyle devam ederse yakında yol kapanır.”dedi.
Bir ara başımı çevirip arka camdan kamyonetin açık kasasındaki İbrahim Ağabeyin tabutuna baktım. Gökyüzünden kopup gelen milyonlarca kar tanesiyle boyuna örtülüyordu. içimde inanılmaz bir hüzün vardı. Bizi böylesine bir üzüntüye soktuğu için kızıyordum kendisine: “Yahu, İbrahim Ağabey, ömrün boyunca dağ bayır demeden köylere gidip hizmet ettin; şu kış günü bari evinde otursaydın olmaz mıydı'”
Sabahleyin, Av. Rıfat Özer’in sekreteri, Burcu, telefonla, İbrahim Ağabeyin öldüğünü haber verince, önce inanmak istemedim. Fakat, Burcu’nun hıçkırıklarından, gerçekle karşı karşıya kaldığımı hissettim.
Beydağ’ın Çomaklar Köyünde vefat eden İbrahim Ağabeyin naaş’ını İzmir’e getirmek için öğleden sonra bir otomobille yola çıkmıştık. Çomaklar Köyüne gece yarısı ulaştık. Köy meydanında bizi bekleyen köylülerle doğruca köy odasına gittik.
İbrahim Ağabeyi, köy odasında bir kilimin üstünde sessizce yatarken görünce içimiz sızlamıştı. İnsan yaşamının nerede ve nasıl noktalanacağının bilenememesinin gerçeği, o an buz gibi yüzümüze çarpmıştı. Üzüntümüzden gelip geleceğimize pişman olmuştuk.
Gece yola çıkmanın tehlikeli olduğunu söylenince, geceyi, köy odasında köylülerle sohbet ederek geçirdik. Bütün gece, sabaha kadar gürül gürül, yanan odun sobasının etrafında arka arkaya gelen sıcak çayları içerek hep İbrahim Ağabeyden söz ettik. Birlikte olduğumuz yılların, günlerin unutulmaz anılarını hüzünle tazeledik.
Sabah gün aydınlanınca, yeniden başlayan karla birlikte yola çıktık. Güçlükle ulaştığımız Bozdağ’da İbrahim Ağabeyin naaş’ını, belediyenin cenaze arabasına koyup İzmir’e doğru yola çıktık. Her hangi bir terslik olmazsa, Karşıyaka Osman Bey Cami’sinde kılınacak ikindi namazına yetiştirmeyi düşünüyorduk.
Beydağ’da yola çıkmadan önce okuduğumuz sabah gazetelerinde, İbrahim Ağabeyin ölüm haberi vardı. Hepsi ağız birliği etmiş gibi, “İzmir siyaseti ulu çınarını kaybetti”  diyordu.
İbrahim Ağabey, gerçekten İzmir’de yerel siyasetinin ulu çınarıydı. Dile kolay tam otuz yıl İzmir İl Genel Meclis Üyeliği ve İl Daimi Encümen Üyeliği yaptı. İzmir’in yaklaşık altı yüz elli köyünde hizmeti vardı. Köy muhtarlarının can simidiydi. Bazı köy yollarına ve köprülere adı verilmişti.
Karşıyaka Osman Bey Cami’inde, cenaze namazı için büyük bir kalabalık toplanmıştı. Caminin içi-dışı dostları ve sevenleriyle hınca hınç doluydu. Cenaze arabası görünür görünmez büyük bir alkış koptu. Herkes cenaze arabasına hücum etti. İzdiham yüzünden cenaze arabasından güçlükle alınan tabutu musalla taşına doğru eller üzerinde götürülürken kalabalıktan yükselen “Baba...baba.” sesleri yeri göğü inletiyordu.
Eşi, çocukları, akrabaları, milletvekilleri, belediye başkanları, gazeteciler, televizyon muhabirleri, valiliğin, önde gelen bürokratları, Belediye ve İl Genel Meclis Üyeleri, muhtarlar ve kendisini seven partililer, birbirleriyle sohbet ederek cenaze namazını bekliyordu
 
                                     * * *
 
Musalla taşındaki tabutunun etrafında, onu karşılamaya gelen; daha önce öbür dünyaya göç etmiş dostları, İbrahim ağabey’e sordular:
“İbrahim Ağabey, dünyadakiler ne âlemde'”
“Ne âlemde olacak eski hamam, eski tas; değişen bir şey yok. Herkes birbirini kazıklamaya devam ediyor. Sağcısından solcusuna, namuslusundan sahtekârına kadar hepsi bakın burada. Sözde cenazeme geldiler; fırsat mı fırsat, boyuna politika yapıyorlar; İbrahim Ağabeyleri nalları dikmiş! Kimin umurund? Kara gün dostum, gazozcu arkadaşım Ali Rıza Bodur, yine etrafındakilere sallıyor. Aslında benden kurtulduğuna seviniyor; fakat kimseye çaktırmıyor. Üzüntüsü falan hepsi numara. Yine milletvekili seçildi. Otuz yıl, o köy senin, bu köy benim diye dolaşırken anamız ağladı! Biz, bir bok! Olamadık. Rıfat Özer, Alman sosyal Demokrat Köksal Şaylan, Cevdet Tümtürk, Adnan Taşar ve Karşıyaka İlçe Kongresinde, “Yolumuz tam sol, liderimiz Kemal Anadol,”diye bağırıp, onu Karşıyaka’da başımıza belâ eden Hüseyin Günlü yine birlikteler. Fakat Anadol, iyi bir milletvekili; Büyük Millet Meclisinde adamlara kök söktürüyor vallahi.”
 
                                     * * *
  
İkindi namazının ardından tabutun önünde cenaze namazı için saf tutuldu. Cenaze namazı kıldıracak imam, tabutun önünde yer aldıktan sonra İbrahim Ağabeyin dostları adına bir dostu, mikrofonu eline alıp bir taziye konuşması yaptı,
Taziye konuşmasının ardından cenaze namazını kıldıran imam, üç defa arka arkaya seslendi,
“Hey cemaat, mevtaya, hakkınızı helâl edin.”
“Helâl olsun”
İbrahim ağabey, cenaze namazından sonra, öbür dünyada kendisini karşılamaya gelenlere: “Hikayenin sonu” hep böyle biter; “Hadi gidelim” dedi.
 
 
                            * * *
                                 
Şafak sökmek üzereydi, eşim, omzumu dürterek uykudan kaldırdı,
“ Hüseyin kalk… Bak İbrahim Yılmaz, telefonda, seni istiyor”
Gülmemeye çalıştım fakat beceremedim.
Eşim:
“ Ne old? Neden gülüyorsun'”dedi.
“Boş ver” dedim.