Belediye mi, rehine mi? DİSK’in İzmir’de kurumsal kuşatması
Neden bu kadar öfkeliyim, doğrusu ben de anlamakta güçlük çekiyorum…
Belki bugün bu satırları bir gazeteci olarak değil, bir İzmirli olarak kaleme aldığım için.
Çünkü ülkemiz böylesine ağır bir ekonomik krizin içindeyken, CHP’li belediyeler de aynı ekonomik baskı altında nefes almaya çalışırken, hâlâ kendisini “solcu” olarak tanımlayan bir grubun, kalabalığın gücüne yaslanıp işin asıl özünü bırakıp şova ve ideolojik sapmalara koşmasını hazmedemiyorum.
Emek mücadelesi adına sahneye çıkıp, gerçek mücadeleyi bir kenara bırakıp siyasi ve kişisel gösteriye dönen bu tabloya, bir yurttaş olarak öfke duymamak elde değil.
Evet DİSK!
Sendika değil, bildiğin şehir eşkıyası gibi davranıyor…
Sizinkisi sendikacılık falan değil, resmen organize suç şebekesi mantığı! “Bize istediğimizi vermezseniz, şehri kilitler, otobüsleri durdurur, çöpü yığarız, İzmir’i yaşanmaz hale getiririz!” Bu mudur emek mücadelesi?
Bu mudur solculuk?
Bakın, DİSK Genel İş 2 Nolu Şube Başkanı Ercan Gül açıkça tehdit ediyor: “Bu saldırıyı geri çekmezseniz, bu kitleyi tutmayacağım.”
Yani, “Bize dokunan yanar. İzmir’in anahtarları artık bizim elimizde!” Sendikacı müsveddeleri, güya işçinin hakkını savunuyor.
Ama yaptıkları tek şey; İzmir’in alın terini, havasını, huzurunu esir almak.
Eşkıyalık bu, başka bir şey değil.
Bir de DİSK Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı var ki…
Açık açık Belediye Başkanı Cemil Tugay’a “Bize istediğimizi ver, yoksa o koltuk sana haram!” diyor.
Oy sayısını, aileleriyle işçi kitlesini hesaplıyor, “Bak, Hamza Dağ’a yediririz sana İzmir’i!” diyerek alenen tehdit savuruyor.
Yetmiyor, içerdeki işçilere “rapor alın, iş bırakın, hayatı durdurun!” komutu…
Sendika değil, mafya sanki.
En komiği ne biliyor musunuz?
CHP’li yöneticiler, belediye bürokratları bu tabloyu izlerken sanki ıssız bir tiyatroda oturuyor.
Seyirci gibi, çıt yok!
Bırakın bir tepkiyi, masaya vuracak bir el bile yok.
Ya korkuyorsunuz, ya acizsiniz.
İki ihtimal de utanç verici!
Ey CHP’nin koltuğa yapışmış yöneticileri!
Hani sosyal demokrasiydiniz?
Hani halkın partisi, emeğin savunucusuydunuz?
Siz bu teslimiyetinizle bırakın sendikayı, ilkokul kantinini bile yönetemezsiniz!
DİSK, İzmir’i ipotek etmiş, anahtar cebinde gezdiriyor, siz ise köşenize sinmiş “Aman seçimi kaybetmeyelim, aman sendika küsmesin…” derdindesiniz.
Birileri çıkıp da şunu diyemiyor: “Arkadaş! Kimse İzmir halkını rehin alamaz. Sendikacılık tehditle, şantajla, şehir eşkıyalığıyla yapılmaz!”
Ama yok…
CHP’de cesaret, vizyon, dirayet…
Sıfır.
Sadece acziyet, korkaklık ve suskunluk.
DİSK yöneticilerine son bir sözüm var: Siz “devrimci” falan değilsiniz.
Siz ancak İzmir’in sırtından geçinen, milletin huzurunu satılığa çıkaran fırsatçılarsınız.
Böyle “hak arama mücadelesi” mi olur?
Bu millet, gerçek yüzünüzü sandıkta gösterecek.
İzmir’i rehin alanlara, belediyeyi avuç içinde gezdirenlere, koltuğa yapışıp susanlara…
Yazıklar olsun!
Burada asıl üzerinde düşünülmesi gereken mesele şu:
CHP’li belediyeler, yıllardır ideolojik yakınlık gerekçesiyle DİSK’in kendi kurumlarında örgütlenmesine açıkça alan tanıdı. Sendikanın belediye şirketlerindeki kadrolaşması, iş barışını ve kurumsal yönetimi ciddi şekilde zedeledi.
İdeolojik dayanışma beklentisiyle verilen bu alan, bugün CHP’li yerel yönetimler açısından ciddi bir yönetim riski doğurdu.
Şu soru artık masada:
Bir sendika, siyasal pozisyonunu “emek mücadelesi” sınırının ötesine taşıyıp, işveren konumundaki belediyeleri açıkça tehdit ediyor; hatta seçim sonuçları üzerinden pazarlık yapıyor.
Sendika temsilcileri, AK Parti’ye oy vermeyi bir koz olarak ortaya koyuyor.
Bu noktada sormak gerekiyor: CHP’li belediye yöneticileri, sendikal örgütlenme özgürlüğü ile kurum içi yönetim otoritesi arasındaki dengeyi nasıl kuracak?
Kamu hizmetinin aksamasına yol açan böylesi bir baskıya daha ne kadar tolerans gösterecekler?
Siyasi ve toplumsal meşruiyetini, sendikanın gündelik siyasetine mi teslim edecekler, yoksa kamusal sorumluluklarının gereğini mi yerine getirecekler?
Kısacası; Kendi elleriyle güçlendirdikleri bir sendikanın, dönüp kurumun işleyişini ve siyasetini tehdit etmesine ne kadar daha göz yumulacak?
Yoksa CHP’li belediye yönetimleri, bu sendikal gücün bir gün tersine dönebileceğini hiç mi hesap etmedi?
Bugünkü kriz, aslında belediyelerdeki sendikal örgütlenme modelinin, siyasi çıkarlar uğruna göz ardı edilen yapısal zaaflarının açık bir sonucudur.
NOKTA!