Dolar 32,4653
%-0.07
Euro 34,7306
%-0.69
Altın 2.435,800
%-0.02
Bist-100 9.916,00
%2.05

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°
Soyer’den iddialı ‘Buca cezaevi’ çıkışı: Gerekirse ölürüz

Soyer’den iddialı ‘Buca cezaevi’ çıkışı: Gerekirse ölürüz

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Türk Parlamenterler Birliği İzmir Şubesi’nin düzenlediği konferansta yıkımının ardından planlama çalışmalarıyla kent gündeminin en çok tartışılan konusu olan Buca Cezaevi alanı için iddialı bir çıkış yaptı ve “Sao Paulo gemisinin Aliağa’ya gelmesi meselesi. Dedik ki getirtmeyeceğiz. Bakanlık izin verdi bize yazılar yazdı… Ancak biz getirmedik ve geri gönderdik o gemiyi. Şimdi ikinci bir şey yaşıyoruz. Buca Cezaevini yıkıldı yere bakanlık ticarethane yapacağız dedi, mülkiyet el değiştirdi ve orda bir imalat yapmaya çalışıyorlar. Dedik ki yaptırtmayacağız. Bu ne demek? Gerekiyorsa orada ölürüz” dedi.

  • Ege Postası
  • 14.12.2022 - 16:06

TENZİLE AŞÇI/EGEPOSTASI- İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Türk Parlamenterler Birliği İzmir Şubesi’nin düzenlediği konferansta yerel yönetimler üzerine konuştu.

Türk Parlamenterler Birliği İzmir Şubesi Başkanı Erdal Karademir’in açılısını yaptığı konferansta; Türkiye’nin mevcut yerel yönetim politikaları ve yaşanan sorunları, 2023 Genel Seçim sürecinde yerel yönetimlerin sorumlulukları ve yerel yönetimlerin Parlamenter Sistemden beklentileri gibi başlıklar masaya yatırıldı.

Konferansta konuşan Soyer, modern dünyada yerel yönetimlerin öneminin arttığını ve merkezi idareler tarafından da desteklendiğini ifade ederken Hükümet’i yerel yönetimlere gereken önemin verilmemesi noktasında eleştirdi. Başkan Soyer ayrıca, yerelden merkeze demokratik dönüşüm için Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’in gerekli olduğunun altını çizerken

SOYER: ŞU AN 3. MEŞRUTİYETİ YAŞIYORUZ

Konuşmasına “Çok sıkıntılı ve önemli bir dönemden geçiyoruz. Biz şu an 3. meşrutiyeti yaşıyoruz. Bu seçim, meşrutiyetten cumhuriyete geçişin seçimi olabilir yeniden” sözleriyle başlayan Soyer, yeni dünyada yerel yönetimlerin önemine vurgu yaparken merkezi iktidarın ‘yerel yönetimlere karşı tavrını’ eleştirdi ve “Geleceğin dünyası yerel yönetimlerin merkezde olduğu bir dünyaya eviriliyor. Bütün demografik veriler bunu gösteriyor. 1950 yılından bu yana dünyamız hızlı bir kentleşme sürecinden geçiyor. Günümüzde dünya nüfusunun yüzde 56’sı kentlerde yaşıyor. Dünya genelinde kent yönetimleri mali ve idari açıdan güçlendiriliyor, yerelin değeri yeniden anlaşılıyor. Gelişmiş ülkelerde merkezi hükümetler kent yönetimleri aracılığıyla ülke politikalarını şekillendiriyor. Ama Türkiye’de bu konuda sıkıntı var. Merkezi hükümetin yerel yönetimlere ayırdığı kaynaklar gelişmiş ülkelere göre çok geride. Pandemi ve krizler yerel yönetimlerin gücünü daha da iyi gösterirken Türkiye’de durum tam tersine geliyor. Buradaki temel soru sistemin kendisinde. Çünkü bu sistem demokrasinin gelişen ve değişen ruhuna aykırı. Ülkemizde yaşanan yoksulluk ve adaletsizliğin temelinde demokrasi krizi var. Demokrasi Ege kıyılarında ortaya konulmuş insanlığın en önemli inovasyonlarından biri. Fakat dünya öyle bir noktaya geldi ki demokrasi farklı bir perspektif kazanmak zorunda. Bu da doğayı da içine alarak olur. Demokrasinin var olması için vatandaşlara oy vermekten çok daha fazla sorumluluk düşüyor. Bireylerin kendisi kadar birbirini ve doğayı da temsil ettiği bir yerel yönetimler demokrasisi doğuyor. Biz İzmir’de aktif yurttaşlığı çoğaltmak için sosyal demokrasiyi ekolojik demokrasi ve ekonomik demokrasiyle buluşturuyoruz” dedi.

“YEREL YÖNETİMLER GEÇMİŞE GÖRE DAHA ÇOK SORUMLULUK ÜSTLENİYOR”

Son dönemlerde yaşanan ekonomik ve doğa krizlerinin yerel yönetimlerinin önemini bir kez daha ortaya koyduğunu ifade eden Soyer, “Gelir adaletsizliğini ortadan kaldırmak için ekonomik demokrasiyi destekliyoruz. Tarım, ulaşım, inşaat ve geri dönüşüm sektörlerinde kooperatifçiliği yaygınlaştırıyoruz. Vatandaşlarımızın örgütlemesini destekleyerek üretimin öznesi haline getiriyoruz. Böylelikle İzmir’de sosyal, ekonomik ve ekolojik demokrasiden oluşan yeni bir demokrasi anlayışı ortaya koyuyoruz ve bunu yerelden inşa ediyoruz. Dünya değişiyor, ülkemiz ve kentlerimiz de bu değişimden nasibini alıyor. Artık sadece yol, altyapı, temizlik gibi temel belediyecilik hizmetleri, günümüz dünyasında kentliler için yeterli değil. Pandemi, deprem ve iklim krizinin etkileriyle ortaya çıkan krizler bunu somut olarak gösterdi. Toplum, kendine en yakın olan yönetimden, duvarları, bariyerleri olmayan ve dokunabildiği belediyelerden, sorunlarına derman olmasını bekledi. Nitekim maske dağıtımının bile merkezi düzeyde yapılamadığı pandemi sürecinde, belediyeler büyük bir yükü omuzladı ve pandemiyle mücadelede çok başarılı bir rol üstlendi. Dolayısıyla yerel yönetimler artık geçmişin belediyecilik anlayışından çok daha büyük bir sorumluluk üstleniyor” diye konuştu.

“YEREL YÖNETİMLERİN SORUMLULUK ALANI HIZLA GELİŞİYOR”

Krizlerle mücadele için yerel yönetim olarak yapılan çalışmalar hakkında da bilgi veren Soyer, “İzmir’de tarım, turizm, kentsel dönüşüm, yoksullukla mücadele, afet yönetimi, doğayla uyumlu yaşam ve yerel demokrasi gibi pek çok alanda ülkemize ve dünyaya örnek olabilecek çok sayıda çalışma yürütüyoruz. Başka Bir Tarım Mümkün vizyonuyla kuraklıkla ve yoksullukla aynı anda mücadele ediyoruz. Yerinde dönüşümü ve yüzde yüz uzlaşıyı esas alan kentsel dönüşüm uygulamaları uyguluyoruz. Afet ve kriz zamanlarında, Türkiye’de ilk kez İzmir’de hayata geçirdiğimiz Kriz Belediyeciliği’ni uyguladık. Olası bir depreme hazırlıklı olmak adına İzmir’in tüm yapılarının deprem karnesini çıkardık. Tüm bunlar çoklu krizleri aynı anda göğüsleyen Türkiye’de ve gezegenimizde yerel yönetimlerin sorumluluk alanının hızla genişlediğini gösteriyor” ifadelerini kullandı.

“YERELDEN MERKEZİ TÜM ÜLKEYİ DÖNÜŞTÜRECEK…”

Demokrasi ve yerelde kalkınma için Parlamenter Sistemin zorunlu olduğunu belirten Başkan Soyer, 6’lı masaya da gönderme yaptı ve şunları söyledi; “Biz İzmir’de şehrimizin yerel değerlerini ve gücünü doğru yöneten bir ‘ekonomik iklim’ inşa ediyoruz.  Bu iklimin oluşabilmesinin temel bir şartı var. O da demokrasi. Demokrasi olmadan bir ülke ekonomisi belki bir noktaya kadar büyüyebilir. Ama demokrasi olmadan büyüme, yalnızca bir avuç insanın, ülkenin tüm zenginliğinden faydalanması anlamına geliyor. Bu nedenle İzmir’deki tüm çalışmalarımızın ana omurgası; refahı büyütmek ve adil paylaşımını sağlamak. Amacımız, açlık, yoksulluk, eşitsizlik, adaletsizlik, toplumsal kutuplaşma ve iklim krizine karşı dirençli bir İzmir inşa etmek.  Bunun yolunun da çokluk içinde birlik olmaktan geçtiğine inanıyorum. Demokrasiyi egemen kılmak için güçler ayrılığına dayanan ve demokrasinin tüm ilkelerini kapsayan yepyeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyacımız var. Altılı masa tarafından sunulan Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem tam da bu ihtiyaca yanıt vererek umudumuzu çoğaltıyor. Birbirinden çok farklı siyasi partilerin aynı masa etrafında buluşması işte bu nedenle çok kıymetli. Biz, bu iradenin yanındayız. Yürekten inanıyorum ki Cumhuriyetimizin 2. yüzyılına girdiğimiz 2023’te yerelden merkeze tüm ülkeyi dönüştürecek bir sistemi hep birlikte inşa edeceğiz… Ülkemizin geleceği ve gençliği için, yüz yıl önce olduğu gibi bir kere daha umudu örgütleyeceğiz.”

“BİZ BUNA İZİN VERMEYECEĞİZ”

Geçtiğimiz aylarda çıkarılan, zeytinlik alanlarda maden faaliyetlerinin yapılmasını öngören kararnamenin Danıştay kararıyla geri çekilmesinin ardından konu yasalaştırılmak üzere Torba Kanun’la birlikte Meclis’e getirildi. Konuya ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Soyer, Zeytin meselesini yeniden Parlamentoya getirdiler. Gerçi artık Parlamento demek bile insanın canını acıtıyor. Biz bu zeytin konusunu masaya yatırıp neler yaptık diye baktık. Biz bugüne kadar 2,5 milyon zeytin fidesi dağıtmışız. Bu rakamlara baktığımda Buca’dan, Bornova’dan büyük bir araziye zeytin ve meyve ağacı dikmişiz. Biz bunu neden yapıyoruz? Bu vatanı betona ve madenlere bırakmamak için. Bu vatanı gelecek nesillere bırakmak için mücadele etmemiz gerekiyor. Biz buna izin vermeyeceğiz, İzmir’i koruyacağız” dedi.

“O ENERJİ ORTAYA ÇIKTIĞINDA…”

Soyer ayrıca Türkiye’nin büyük bir değişimin eşiğinde olduğunu ifade etti ve “Bir şey değişir her şey değişiyor. Türkiye’de bir enerji birikiyor. Daha önce de birikmişti Gezi’de gördük. Yine bir enerji birikiyor. Bu enerji ortaya çıktığında binlerce yıllık bu kadim kültürün taşıdığı o sosyal gen, hepsi gün yüzüne çıkacak” diye konuştu.

“YAPTIĞIM HİÇBİR ŞEYİ SADECE İZMİR İÇİN YAPMADIM”

Topyekun değişim için yereli işaret etti ve “Bugüne kadar yaptığım hiçbir şeyi sadece İzmir için yapmadım. Yaptıklarımı ülkenin her yerde uygulanabilir olsun diye yaptım.. Bu yapıldığında yerelden genele yayılan ve ülkeyi değiştiren bir değiştirecek sonuçları ortaya çıkarmak mümkün” ifadelerini kullandı.

“NE GEREKİYORSA YAPARIZ”

Soyer son olarak Buca cezaevi alanı için iddialı bir çıkış yaptı ve şunları söyledi; “Bazı meseleler var ki bıçak kemiğe dayanıyor ve orada sürdürdüğümüz mücadele anlayışını bıraktığı çıtayı başka bir yere taşımanız gerekiyor. Bunun iki örneği var. Biri Sao Paulo gemisinin Aliağa’ya gelmesi meselesi. Dedik ki getirtmeyeceğiz. Bakanlık izin verdi bize yazılar yazdı… Ancak biz getirmedik ve geri gönderdik o gemiyi. Şimdi ikinci bir şey yaşıyoruz. Buca Cezaevini yıkıldı yere bakanlık ticarethane yapacağız dedi, mülkiyet el değiştirdi ve orda bir imalat yapmaya çalışıyorlar. Dedik ki yaptırtmayacağız. Bu ne demek? Gerekiyorsa orada ölürüz! Ne gerekiyorsa yaparız. Bu da öyle bir mesele.”

KARADEMİR: BU SEÇİM YAŞAYACAĞIMIZ EN TEHLİKELİ SEÇİM

Konferansta konuşan Karademir, ‘tek adam’ rejiminin nasıl oluştuğuna değinirken ülkenin geldiği mevcut durumda özeleştiri yaptı. 2023 seçimlerinin ‘tehlikeli seçimler’ olarak tanımlayan Karademir, ve “Türkiye tarihinin en önemi seçim sürecine girdi. AKP göreve gelirken 3Y ile iktidara geldi. Yoksulluk, yolsuzla mücadele edip yasakları kaldıracaklarını söylediler. Ancak bugün gelinen nokta tam tersi. Tüm yolsuzluklara bulaşmış bir AKP karşımızda. Tüm işlevini yitirmiş göstermelik bir parlamentomuz var. 600 milletvekilinin hiçbir işlevi yok. 600 vekilim tamamı ‘Bütçe geçmesin’ dese bile bütçenin geçmeme ihtimali yok. Peki biz bu sürece nasıl geldik? Türkiye bütün cumhuriyet değerlerini kaybedip bugünlere geldiyse bir kez daha kendimize bakmamız gerektiğine inanıyorum. Türkiye 20 yıllık sürece yavaş yavaş kaynatılan kurbağa gibi bugünlere geldi. 12 Eylül 2012’de bir anayasa değişikliği yapıldı. Burada 12 tane madde vardı. 3 tanesi AKP’nin istediği, gerisi Türk toplumunun kabul edeceği demokratik yönü ağır basan maddelerdi. 12 Eylül rejiminden hesap soracaklarını söylemişlerdi. Türkiye’nin aydınları, solcuları, Livanelleri o gün ‘Yetmez ama evet’ diyerek bu referanduma ‘evet’ dediler. O referandum, AKP’nin yüksek yargıyı ele geçirme projesiydi. O günden sonra Türkiye’de her şeyi anayasal kılıfında yüksek yargıyla dövmeye başladılar. 2015 1 Kasım… Erken seçim dediler Gar Katliamı oldu ve hemen terör bitti. Seçim arifelerinde yaşanan katliamların arkasında hep AKP vardı. Sonrasında sıkı yönetim ilan ettiler. 2017 yılında bir referandum daha oldu. İşte tek adam yönetimi bu şekilde oluştu. Bundan sonraki süreç daha önemli. Bu seçim yaşayacağımız en tehlikeli seçim. Karşımızda iktidarı özlemiş, kazanmaya endekslenmiş, yol almaya müsait bir muhalefet ve onun karşısında da 20 yıldır iktidarı elinde tutan bir ‘tek adam’ rejimi var. Yani 2023 seçimlerinde 6’lı masa başta olmak üzere HDP’yi de içimize alarak Türkiye’nin sendikaları ve odalarıyla birlikte çalışırsak başarılı olur” ifadelerini kullandı.

Yorum Yazın

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz

Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yorumlar
Yeniden eskiye
Eskiden yeniye
Öne çıkanlar

Bu habere hiç yorum yapılmamış... İlk yorum yapan sen ol.