Dolar 32,2003
%0.11
Euro 35,0980
%0.02
Altın 2.464,680
%-0.13
Bist-100 10.320,00
%1.59

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°

Cemil Tugay ve İzmir'in direnişten zaferine

Futbol, sadece bir oyun değil, hayatın ta kendisi. Ve bazen, siyaset sahnesi de bir futbol maçından farksız olabiliyor. İzmir'de, CHP ve Özgür Özel'in performansı da işte tam bu tezi kanıtlar nitelikte.

Bu konuda CHP Genel Başkanı en fazla eleştirenlerden biriydim… Ve  eleştiriler havada uçuştu, ancak sonuçlar öyle bir hal aldı ki, eleştirilerin yerini takdirler aldı. İşte bu yüzden diyorum ki, futbol gibi, siyasette de önemli olan son düdükle birlikte ne sonuçla sahadan ayrıldığınızdır.

Özgür Özel'in İzmir'e gelişi, adeta bir dönüm noktası...

Başlangıçta, pek çok kişi bu hamlenin CHP için olumlu sonuçlar doğurmayacağını düşündü. "Yanlış strateji", "zamanlama hatası" gibi eleştiriler, Özel'in kulaklarını çınlatmaya yetti de arttı bile. Ama futbolun ve dolayısıyla siyasetin değişmez bir kuralı vardır: Oyun bitene kadar hiçbir şey bitmez.

Ve işte oyun bittiğinde, Özgür Özel ve CHP, İzmir'den alnının akıyla çıktı.

 Rakamlar, yüzde 50'ler, zafer naraları...

 Tüm eleştirilere rağmen elde edilen bu başarılı sonuçlar karşısında eleştirenlerin bile içten içe "helal olsun" dediğini duyar gibiyim.

Bakın, futbolcularda olduğu gibi siyasetçilerde de asıl mesele, kötü oynadığınız zamanlarda bile nasıl iyi sonuçlarla sahadan ayrılabildiğinizi göstermektir. Özgür Özel ve ekibinin İzmir macerası, tam da bu tezin canlı bir örneği…

Eleştirilere rağmen, sahadan galibiyetle ayrılmayı başardılar ve taraftarları, yani halkı, mest ettiler.

CHP'nin durumu da futbol takımlarına benzer bir şekilde ele alınabilir. Bazen kötü oynarsınız, eleştirilirsiniz ama eğer iyi bir sonuçla sahadan ayrılıyorsanız, taraftar sizi bağrına basar.

 Ve İzmir'de CHP için çalan zafer marşları, bu tezin en güzel kanıtı.

Dönelim Başarının en önemli mimarlarından birine...

Siz hiç "olmaz" denilen bir şeyin, adeta küllerinden yeniden doğar gibi, "oldu"ya dönüştüğünü gördünüz mü?

Eğer görmek istiyorsanız, izninizle sizi İzmir'e, Ege'nin incisine, dirençli ve azimli bir hikâyenin baş kahramanı Cemil Tugay'ın yanına götüreyim.

Karşıyaka'nın o sakin ve huzurlu sokaklarında başladı her şey. Cemil Tugay, belediye başkanlığına aday olduğunda, kulağa çalınan ilk nağme "yapamaz" oldu.

Peki, ne oldu dersiniz?

 Tugay, "yapamaz"ları "yaptım"lara çevirerek, Karşıyaka için yeni bir dönem başlattı.

Ama hikâye, Karşıyaka'nın yeşil sahillerinde son bulmadı.

 Sahne değişti, meydan büyüdü. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı için yarışın içindeydi artık Tugay. "Olmaz" dediler, kulakları sağır eden bir gürültüyle. Ancak İzmir'in aydınlık yüzü, bu "olmaz"ları umursamadı. Cemil Tugay, yine sahneye çıktı, yine oynadı ve yine kazandı.

Seçim günü geldiğinde, "seçilemez" dedikodusu havada uçuştu. Ama İzmir halkı, kendi hikayesini yazmaya kararlıydı. Profesyonel siyasetçilerin, analistlerin, hatta kahvehane filozoflarının bile "imkansız" dediği bir sonuç ortaya çıktı.

 İttifaksız, yüzde 50 oy ile Cemil Tugay, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı oldu.

Ve şimdi, yeni bir "olmaz" dalgası geliyor: "Başarısız olur." Ama İzmir ve Tugay için bu, sadece bir sonraki "oldu"nun başlangıcı.

Çünkü İzmir, değişimin, direncin ve umudun şehri…

 Ve Tugay, bu şehrin yüzünü güldürecek, ona yeni başarı hikâyeleri yazacak bir lider.

İzmirli Tugay'a, binlerce "olmaz" diyenin inadına, destek veren İzmirliler, kendi kaderini kendi elleriyle yazdı. Onlar, bir kez daha gösterdi ki, İzmir yalnızca güzel bir şehir değil, aynı zamanda cesur bir şehir.

Ve buradan, tüm Türkiye'ye sesleniyorum: Her "olmaz" bir "oldu"ya dönüşebilir. Yeter ki inanın, yeter ki çalışın, yeter ki birbirinize güvenin.

Cemil Tugay ve İzmir'in hikayesi, bizlere bunun canlı bir kanıtı.

"Bakın," der İzmir, "Tugay’ın hikayem, rakamların ötesinde." Ve biz de bakarız; çünkü İzmir, sadece Türkiye'nin üçüncü büyük şehri değil, aynı zamanda en büyük umutlarından biridir.

Ve bu umudun adı, şimdilerde Cemil Tugay…

Cemil Tugay'ın yüzde 50 ile kazanması, ilk bakışta belki diğer büyükşehir başarı hikayelerinin gölgesinde kalır gibi.

 Ama bu, sadece ilk bakışta…

 Çünkü İzmir ve Tugay'ın hikayesi, biraz kazıyınca altından kocaman bir "dayanışma", "azim" ve "bağımsızlık" hikayesi çıkıyor.

Rakip Hamza Dağ, iktidarın tüm imkanlarını sonuna kadar kullanırken, Cemil Tugay ve ekibi, kendi imkanlarıyla, kendi güçleriyle ve en önemlisi, kendi inançlarıyla yola çıktı. Bu, David'in Golyat'ı mağlup etmesi gibi bir şey.

Ve evet, David bu kez de kazandı.

İzmir'deki bu zafer, sadece bir seçim zaferi değil, aynı zamanda bir direniş, bir inanç zaferi. İktidarın tüm imkanlarına karşı, "biz de varız" diyen bir şehrin zaferi.

Ve unutmayın, Cemil Tugay ve ekibinin bu zaferi, CHP'nin kalesi İzmir'de, parti desteği olmadan kazanıldı.

Bu, sadece Tugay'ın değil, bütün İzmir'in zaferi.

Peki, bu zafer neden bu kadar önemli?

Çünkü bu, İzmir'in, kendi değerlerine, özgürlüklerine ve demokrasiye olan inancının bir kanıtı… Bu, İzmir'in "biz buradayız ve değerlerimizden ödün vermeyeceğiz" demesidir. Bu zafer, İzmir'in kalenin duvarlarını daha da sağlamlaştırmasıdır.

Evet, belki Cemil Tugay'ın aldığı oy, sayısal olarak diğer bazı büyükşehir zaferlerinin altında. Ama unutmayın ki, büyüklük her zaman sayılarda değildir. İzmir'in bu zaferi, küçümsenmemeli; çünkü bu, kendi kaynaklarıyla, kendi güçleriyle ve en önemlisi, kendi inançlarıyla büyük bir başarı elde eden bir şehrin hikayesi…

Ve son olarak, bu zafer, İzmir'in sadece güneşi, denizi ve rüzgarıyla değil, aynı zamanda cesareti, inancı ve bağımsız ruhuyla da öne çıktığını gösteriyor.

İzmir, yine bir kez daha, Türkiye'ye umut olmayı başardı.