Dolar 32,3933
%-0.09
Euro 34,7880
%-0.04
Altın 2.435,470
%0.02
Bist-100 10.083,00
%1.69

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°

'Çöküş'

Eylül sonlarıydı. Yeri göğü orman ağaçlarıyla kaplı uçsuz bucaksız Kuzey Karpat Dağları arasına sıkışmış, Prohava ve Timiş ırmaklarının kavşağındaki küçük Romen kenti Predeal’deki son gecemdi. Çoğu dubleks, dağ mimarisine özgü hatlarıyla eski yapı fakat modern konforlu villaların bulunduğu, sessiz, sakin bir yer olan Str. Vasili Alecsandra civarında bir motelde kalıyordum

Her gece olduğu gibi motelin üçüncü katındaki odamın açık penceresinden dışarıyı seyrediyordum. Hava üşütürcesine serindi. Motelin geniş bahçesindeki uzun ve iri gövdeli çam ağaçlarının iğne gibi yassı yapraklarının üzerinde havadaki nem’den oluşan boncuk boncuk su damlacıkları hızlı büyüyüp şiştikten sonra bahçedeki çiçeklerin çimenlerin üstüne ardı ardına düşerek onları yağmur damlaları gibi ıpıslak yapıyordu. Buraya geldiğimden beri geceleri meydana gelen bu harika doğa olayını saatlerce seyretmekten ken-dimi alıkoyamıyordum.

Bir gün sabah “Kralın Sarayı” olarak bilinen yemyeşil geniş bir orman içindeki muhteşem Peleş Şatosu’nu gezmiştik. Şatonun civarındaki çam ağaçlarının altında hediyelik eşya satılan üçer dörder metrekarelik, ahşap dükkânların birinde annesine yardım eden, sonradan adının Cristine olduğunu öğrendiğim henüz on dört-on beş yaşlarındaki güzel Romen kızının, yanlarına alış veriş gelen sarhoş turistlerin, ahlaksız hareketleri karşısında nasıl utandığını, yüzünün nasıl kıpkırmızı olduğunu, tertemiz ruhunun nasıl rencide edildiğini görmenin üzüntüsünü gecenin bu saatinde hala üstümden atamamıştım.

Öğleden sonra da yüzlerce yıllık tarihi binaları, muhteşem geniş meydanları ve heykelleriyle yaşlı bir insanın soluyuşunu andıran tarihi Braşov’u gezmiştik. Burada her köşe başında gizlice döviz alıp satan karaborsacılar, uyuşturucu ticareti yapan hippi kılıklı gençler, fuhuş için gencecik kızların ve kadınların pazarlandığı ayaküstü mekânlar adım başı göze çarpıyordu..

Predeal’deki son gecemdi. Çam ağaçlarının yaprakları üstünde oluşan su damlacıklarının, çimenlerin ve çiçeklerin üstüne düşerek onlara hayat verişini izlerken yüksek rakımlı ormanlık bir bölgede muhteşem doğa bitkisinin yoğunlu içindeki motelin açık penceresi önünde kendimi uzaydan gelmiş gibi hissediyordum. Bir yandan da yaşamın doğanın saflığını, insanların güzel duygularını giderek yok eden bir çöküşün, bir gün Christine’yi de pençesinin altına alacağının üzüntüsünü yaşıyordum.