'Mutlak Butlan' davasında gerekçeli karar açıklandı
Özgür Özel'in ilk kez genel başkan seçildiği CHP Kurultay davasına yönelik görülmüş olan Mutlak Butlan davasının gerekçeli kararı çıktı. Kararda, "Dava konusuz kaldığı için karar verilmesi yer yok" denildi.
- Ege Postası
- 10.11.2025 - 11:39
- Güncelleme: 10.11.2025 - 13:20
CHP’nin 4–5 Kasım 2023 tarihlerinde gerçekleştirilen 38. Olağan Kurultayı ile bu kurultayda yapılan genel başkanlık, Parti Meclisi (PM), Yüksek Disiplin Kurulu (YDK) seçimlerinin ve bazı il kongrelerinin iptali istemiyle açılan davalarda mahkeme gerekçeli kararını açıkladı.
Mahkeme, davaların süre yönünden geç açılması, yargı gözetimindeki seçimlere Asliye Hukuk’un müdahale edememesi, bazı davacılar açısından hukuki yarar ve aktif husumet yokluğu ve iddiaların somut delillerle desteklenmemesi gerekçeleriyle reddine hükmetti. Kararda özellikle, kurultayın toptan iptalini hedefleyen iddiaların “soyut, genel ve hukuken yetersiz” bulunduğu vurgulandı.
Kararda Hatip Karaaslan’ın açtığı dava ile Lütfü Savaş, Levent Çelik, Kamile Bahar Önal, Yılmaz Özkanat ve diğer başvurucuların açtığı davalar birleştirilerek birlikte değerlendirildi. Davaların ortak talebi 4–5 Kasım 2023 kurultayının, bu kurultayda yapılan seçimlerin, bazı il kongrelerinin ve bu süreçte oluşturulan parti organlarının, rüşvet, baskı, irade fesadı ve usulsüzlükler gerekçesiyle iptali ve CHP yönetiminin düşürülmesiydi.
CHP'den Butlan davasının gerekçeli kararına ilk tepki CHP'den Butlan davasının gerekçeli kararına ilk tepki
"DAVA YASAL SÜRE GEÇTİKTEN SONRA AÇILDI"
Mahkeme, bu çerçevede, “bir siyasi partinin en üst organı olan kurultayın iradesine yönelen ağır iddiaların, olağanüstü hassasiyetle değerlendirilmesi gerektiğini” belirtti; ancak bu hassasiyetin, somutlaştırılmamış iddialarla tüm kurultay iradesini hükümsüz kılmaya yetmeyeceğinin altını çizdi.
Kararın omurgasını, davaların yasal süre geçtikten sonra açıldığı tespiti oluşturdu. Mahkeme, CHP’nin dernekler hukuku rejimine tabi bir siyasi parti olduğunu hatırlatarak, genel kurul kararlarının iptaline ilişkin Türk Medeni Kanunu ve ilgili mevzuat uyarınca, kararın öğrenilmesinden itibaren 1 ay, her hâlde karar tarihinden itibaren 3 ay içinde iptal davası açılması gerektiğini vurguladı.
Kurultay 4–5 Kasım 2023’te yapıldı; davalar ise Şubat 2025’te açıldı. Bu tabloya dayanarak mahkeme, gerekçede, davaların “genel kurul kararlarının iptaline yönelik hak düşürücü süreler geçtikten sonra açıldığı”nı, bu nedenle “süre yönünden dinlenme olanağı bulunmadığını” ifade etti.
"BUTLAN GEREKTİRECEK SOMUT DELİL YOK"
Davacılar, rüşvet ve suç iddiaları nedeniyle kurultay iradesinin yok hükmünde olduğunu, dolayısıyla süreye bağlı olmaksızın iptal edilebileceğini savunmuştu. Ancak mahkeme, kararında bu argümanı reddederek, iddiaların “mutlak butlanı gerektirecek nitelikte somut delillerle ortaya konulmadığını” kaydetti ve süre engelini kaldırmaya yetecek düzeyde bir hukuki durum oluşmadığını belirtti.
Mahkeme, Siyasi Partiler Kanunu uyarınca kurultay ve kongre seçimlerinin yargıç gözetiminde yapıldığını, seçim sonuçlarının da özel seçim hukukuna tabi olduğunu hatırlattı. Bu çerçevede, genel başkanlık, PM, YDK seçimleri gibi işlemlerin yargı gözetimi altında yürütüldüğünü, bu işlemlerle ilgili itiraz ve iptal usullerinin kanunda ayrıca düzenlendiğini vurgulayan mahkeme, Asliye Hukuk Mahkemesi’nin bu noktada “geniş kapsamlı bir seçim iptali kararı verme yetkisi bulunmadığını” belirtti.
Kararda, bu husus şu ifadeyle özetlendi:
“Seçim işlemleri, kanunda öngörülen usule ve yargı gözetimine tabi olup; bu çerçevedeki sonuçların, genel kurul kararlarının iptali davası yoluyla toptan hükümsüz kılınması mümkün değildir.”
Bu tespitle mahkeme, kurultayda yapılan seçimlerin iptali yönündeki talepleri hukuken dayanak bulmayan istemler olarak değerlendirdi.
Kararda, davacıların sıfatları ve hukuki yarar durumu da ayrıntılı biçimde incelendi. Mahkeme, genel kurul kararlarının iptalini talep edebilecek kişilerin ilgili partinin veya derneğin üyesi, ilgili genel kurulun delegesi veya karardan doğrudan etkilenen kişi olması gerektiğini belirterek; dosyada yer alan bazı başvurucuların üyelik durumlarının tartışmalı veya sona ermiş olduğunu, kurultay sürecinde delege sıfatlarının açıkça ortaya konulamadığını, “tüm organların, tüm kongrelerin, tüm kurultayın topyekûn iptalini” talep eden başvuruların ise ölçüsüz ve soyut nitelikte olduğunu ifade etti. Mahkeme, bu bölümde bazı davacılar yönünden aktif husumet ehliyeti ve hukuki yararın bulunmadığı sonucuna vararak, bu eksikliklerin de davanın reddi gerekçeleri arasında yer aldığını kaydetti.
Davacıların en sert iddiaları, kurultay delegelerine parasal menfaat, iPhone / iPad gibi elektronik cihazlar, belediye şirketlerinde iş, kamu ihalelerinde avantaj, ev, araba, bürokratik kolaylık vaat edildiği ve bunun örgütlü bir “rüşvet mekanizması”yla yürütüldüğü yönündeydi. Gerekçeli kararda mahkeme, bu iddiaları tek tek hukuki süzgeçten geçirerek şu noktalara dikkat çekti:
"İSPATLANMIŞ İRADE FESADI TABLOSU YOK"
Mahkeme, davacıların hangi delegelere, hangi tarihte, nerede, hangi somut menfaatin sağlandığına, hangi sandıklarda hangi irade fesadının nasıl oluştuğuna, hangi tutanakların bu nedenle sakatlandığına ilişkin belirli, doğrulanabilir bir tablo ortaya koyamadığını vurguladı. Kararda, bu konuda “soyut ve genel nitelikte iddialar”dan söz edilerek; kurultayın tümüne sirayet eden, ispatlanmış bir irade fesadı tablosu bulunmadığı belirtildi.Mahkeme, sunulan basın kupürleri, televizyon tartışmaları ve siyasi polemiklerin, tek başına “kurultay kararlarının iptaline elverişli somut delil” sayılamayacağını, bunların “yardımcı nitelikte bilgi” olabileceğini; ancak davada ispat yükünü karşılamadığını belirtti. Kararda, kurultay sürecine ilişkin devam eden veya başlatıldığı belirtilen ceza soruşturmalarına da atıf yapıldı; fakat ceza soruşturması yapılmasının, kendi başına genel kurul kararlarını yok hükmünde saymaya veya mutlak butlanla ortadan kaldırmaya yeterli olmadığı vurgulandı. Mahkeme, kesinleşmiş bir mahkeme kararı ya da somut delil seti olmaksızın, tüm kurultayın iradesini sakatlanmış kabul etmenin hukuken mümkün olmadığını ifade etti.
Gerekçeli kararda, parti içi siyasete ilişkin önemli bir ilkesel vurgu da yer aldı. Mahkeme, siyasi partilerin aday belirleme biçimleri, parti içi ittifak ve tercihler, siyasi stratejiler ve kampanyalarına ilişkin kararların esas itibarıyla “parti içi demokratik süreçlerin ve üyelerin siyasi takdirinin” konusu olduğunu belirtti. Bu alanın, mahkemeler tarafından “yerindelik denetimi suretiyle yeniden şekillendirilemeyeceği” ifade edildi. Mahkeme, davacıların bazı şikâyetlerinin, hukuka aykırılıktan çok “siyasi tercihlere” dönük olduğunu, bu nedenle yargısal iptal sebebi yapılamayacağını kaydetti. Böylece, kurultay sonrasında ortaya çıkan siyasal tartışmaların önemli bir kısmı, yargı denetimi kapsamı dışında bırakıldı.
Gerekçeli kararda ayrıca, çok sayıda CHP yöneticisi, milletvekili ve parti üyesinin davalı CHP yanında “fer’î müdahil” olarak dosyaya katıldığı ve bu taleplerin kabul edildiği kaydedildi. Sonuç bölümünde mahkeme; asıl ve birleşen davaların tamamının reddine, yargılama giderleri ve vekâlet ücretlerinin davacılar üzerinde bırakılmasına, karara karşı istinaf yolunun açık olduğuna hükmetti.
Yorum Yazın