Dolar 32,7682
%1.53
Euro 35,0901
%0.53
Altın 2.457,000
%2.76
Bist-100 10.471,00
%0.76

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°

Mafya değil, meclis üyesi: Gazeteciyi tehdit eden siyasetçi

Bugün sabahın erken saatlerinde telefonum çaldı. Arayan, AK Parti Bayraklı Meclis Üyesi Ramazan Demir. Daha ne olduğunu anlamadan, kendimi bir küfür ve tehdit sağanağının ortasında buldum. Ağza alınmayacak küfürler, hakaretler ve tehditler peşi sıra geliyordu. Telefonun diğer ucunda bir siyasetçi değil, adeta bir kabadayı vardı.

25 yıldır gazetecilik mesleğindeyim.

 Binlerce haber, köşe yazısı ve TV programı yaptım.

Ancak bu sabah yaşadığım olaya benzer bir şeye hiç tanık olmadım.

Hem de bu yapılan haber, ajans tarafından yayımlanmış bir haber… Ve bu haber İzmir’deki diğer internet sitelerinde çıkmasına rağmen, bana telefon açılarak tehdit edilmemin neden ne?

Ben kısaca söyleyeyim…

Geçen hafta Bayraklı meclisinde yaşanan tartışmada AK Parti’den meclis üyesi olan Ramazan Demir kendisinin neden sözlerinin yazılmadığını bana sordu bende yazan arkadaşlar neden yazmadığını bilmiyorum, sanırım çarpıcı bir şey olmadığı için yazmamış olabilirler, bu nedenle çok kafana takma” demişim. Bu yazışmaların üzerine Demir sinirlenmişti. İşte bu olayda bu yazışmanın hesaplaşmanın nedeni olarak görülebilir…    

Bir siyasetçinin insan onurunu ve şahsiyetini yok sayarak, sokak ağzıyla ve mafya edasıyla bir gazeteciyi tehdit etmesi, bir hukuk devletinde çürümüşlüğün tam bir göstergesi...

Bu kişi bu cesareti nereden buluyor?

Telefon açarak, bir mafya lideri gibi üstelik ajans tarafından yayımlanan bir haberle ilgili, cüretkâr bir şekilde yapacaklarının yanına kâr kalacağını düşünerek hakaret ve tehditler savurmasını nasıl anlamamız gerekiyor?

Tehditler, hakaretler, sindirme çabaları…

Bir gazeteci olarak bu tür saldırılarla karşılaşmak, ne yazık ki mesleğimizin karanlık bir yüzü… Ancak, bir meclis üyesinin bu denli pervasız ve hukuksuz davranışlarda bulunması, toplum olarak nereye doğru savrulduğumuzu gösteriyor.

Şimdi olayın iç yüzünü anlatayım….

Meclis üyesi Ramazan Demir, bana gönderdiği ses kaydında "Seni gördüğüm yerde kafanı gözünü kırarım, seni komaya sokarım. Ş……u ş……z," diye haykırıyordu. Anamı, bacımı ağzına alarak, beni ölümle tehdit etti. Son noktayı ise telefonu kapatırken koydu: "Seni elbet bir yerde kıstıracağım, seninle görüşeceğiz." Ölen bir vatandaşın akrabalarıyla beni tehdit ederek, "Şimdi bu çocuğun akrabaları görse seni parçalasa ne diyeceksin?" diyerek hedef gösterdi.

Şimdi düşünüyorum, bir insan bu kadar cesurca nasıl tehditler savurabilir?

Bu cesaret, AK Parti Meclis Üyesi olmasından mı kaynaklanıyor?

 Yoksa yasaları hiçe sayarak, ettiği hakaretlerin yanına kar kalacağını düşünmesinden mi?

Demir'in bu pervasızlığı, siyasetteki dilin ve üslubun ne denli sertleştiğini gözler önüne seriyor. Siyasetçiler, halka örnek olması gereken kişiler değil midir?

 Peki, tehdit ve küfürle siyaset yapanlar, nasıl bir toplum yaratmak istiyor?

Sözde "halkın temsilcisi" olan Ramazan Demir, aslında neyi temsil ediyor?

 Tehdit ve hakaretle mi siyaset yapılır?

Bu cesaretin ardında, güç zehirlenmesi mi var?

Yoksa hukuk tanımazlık mı?

Bu soruların cevabını, Demir gibi siyasetçilerin özeleştiri yaparak bulması gerekiyor. Aksi takdirde, tehdit ve hakaretle yönetilen bir toplumda huzur ve adaletten söz etmek imkânsız olacaktır.

Son olarak, buradan şunu ifade etmem gerekirse; Tehditleriniz beni yıldırmaz, aksine daha da güçlendirir. Unutmayın ki, adalet bir gün mutlaka tecelli eder. Ve o gün geldiğinde, tehdidin ve küfürün değil, hukukun üstünlüğü kazanacaktır.

Peki bu olaya sessiz mi kalacağım?

 Asla. Çok güzel bir söz var: "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır." Elbette susmayacağım. Hakkımı yargı karşısında arayacağım. İlk işim, bana hakaret eden bu şahsiyetin yargı önünde hesap vermesi için mücadele etmek olacak.

En çok merak ettiğim şey ise, AK Partili yöneticilerin bu konuda ne diyecekleri. Nasıl bir tavır alacaklarını bekleyip göreceğiz. Ancak bilinsin ki, adaletin ve hukukun yanında olanlar her zaman kazanır.

 Ve bu mücadelede ben de sessiz kalmayacağım.

Bir gazeteci olarak tehdit edilmek, elbette kabul edilemez. Ancak asıl önemli olan, bu tehdit karşısında yetkililerin nasıl bir tutum sergileyeceği. AK Parti İzmir İl Başkanı Bilal Saygılı, AK Partili milletvekilleri ve ilçe başkanı Tarkan Düzman, bu durum karşısında nasıl bir aksiyon alacaklar?

Çok merak ediyorum.

AK Parti'nin İzmir'deki temsilcileri, partilerinin adını taşıyan bu meclis üyesinin pervasızca tehditler savurmasına göz mü yumacaklar, yoksa adaletin yerini bulması için harekete mi geçecekler? Bu olay karşısında sessiz kalmak, tehdidi onaylamak anlamına gelir mi?

Bilal Saygılı, milletvekilleri ve Tarkan Düzman'ın, bu tehdidin üzerini örtmek yerine, hukuk ve adalet ilkeleri doğrultusunda hareket etmeleri gerekiyor. Bu, sadece bir gazeteciye yapılan bir saldırı değil, aynı zamanda ifade özgürlüğüne, basın özgürlüğüne ve demokrasimize yapılan bir saldırıdır.

Beklenen tepki, yalnızca bir kınama mesajı değil, somut adımlar olmalıdır. Tehdit savuran meclis üyesi hakkında gerekli yasal işlemlerin başlatılması, partinin bu tür davranışlara asla tolerans göstermediğinin bir göstergesi olacaktır.

Bu olay, AK Parti'nin İzmir'deki liderlerinin ve temsilcilerinin demokrasiye, hukuka ve basın özgürlüğüne ne kadar bağlı olduklarını ortaya koyacak.

Adalet mi, sessizlik mi?

Bekleyip göreceğiz. Ancak şunu unutmamak gerekir ki, sessizlik, tehdidin ve hukuksuzluğun yanında durmak anlamına gelir.