Dolar 32,5555
%0.05
Euro 34,9404
%0.32
Altın 2.425,520
%0.1
Bist-100 9.722,00
%0.8

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°
Kılıçdaroğlu: Toplum olarak helalleşmek zorundayız

Kılıçdaroğlu: Toplum olarak helalleşmek zorundayız

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Diyarbakır’da; “Toplum olarak helalleşmek zorundayız. Diyarbakır Hapishanesi’ndeki işkenceler unutuldu mu, unutulmadı. Oradaki insanlarla helalleşmemiz lazım. Bunu yapmazsak, barışamayız. Diyarbakır Hapishanesi’nin de ‘İnsan Hakları Müzesi’ne dönüştürülmesi lazım. Roboski’de öldürülen gencecik evlatlarımız vardı, o ailelerle de helalleşmek lazım. Helalleşmek yüzleşmektir. Haksızlıkla yüzleşmektir, helalleşmek” dedi.

  • Ege Postası
  • 10.03.2022 - 18:01

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Diyarbakır’da bir otelde muhtarlar, kanaat önderleri ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri ile bir araya geldi. Kılıçdaroğlu, burada şunları söyledi:

“Güzel bir kentte, tarihi derinliği olan kadim bir kentte dostlarla, kanaat önderleri ile buluşmak benim için onur ve şeref. Türkiye’nin içinde bulunduğu sorun, sadece benim sorunum değil, hepimizin ortak sorunu. O zaman var olan sorunları nasıl çözebilir, aşabiliriz? Elbette ki bunun anahtarı demokrasi. Oturup konuşmamız lazım. Oturup konuşurken de sağlıklı bir zeminde tartışmamız da lazım. Sadece ‘benim dediğim doğrudur, diğerlerinin tümünün dediği yanlıştır’ dersek sorunları çözemeyiz.

Bakın biz altı partinin genel başkanı olarak bir araya geldik. Ne için geldik? Demokrasi, insan hakları, ekmek, aş, işsizliği nasıl çözeriz, onun için geldik.

Sıkıntılar var mı, evet var. Esnafı geziyorsun, çiftçiye bakıyorsun var, sanayiciye bakıyorsun var. Meydanlar da işsizlerle dolu. Diyarbakır’da bile küçük bir esnaf ziyareti yaptık, cebim kağıt doldu; ‘evlatlarım işsiz’ diye. Ne olacak peki? Buna bir çözüm bulmamız lazım. Çözümü kim bulacak? Siyaset kurumu bulacak, başka bir yer değil.

“KİŞİNİN KİMLİĞİ SİYASETE MALZEME OLABİLİR Mİ?”

Devleti yönetmeye talip olanların çözüm üretmeleri gerekiyor. Biz öyle bir noktada mıyız, hayır öyle bir noktada değiliz. Öyle bir noktaya bizi getirmediler. Tam tersine beraber olmamız gereken atmosferde, bizi ayrıştırdılar, farklı kamplara böldüler. ‘Kimliğin, inancın, yaşam tarzın ne?’ Sana ne kardeşim insanın kimliğinden, inancından, yaşam tarzından. Kişinin kimliği siyasete malzeme olabilir mi? Kim anne ve babasını seçme özgürlüğüne sahip. Hepimiz belli kimliğin, değerin içinde doğarız; kimlikler şerefimiz, onurumuzdur.

Öyle bir noktaya getirdiler ki her birimiz komşumuzu sorgulamaya başladık. ‘İnancı ne, kimliği ne’, bunu sorgulamaya başladık. Altı siyasi partinin genel başkanı, bütün bunları bir kenara bırakarak ülkenin temel sorunlarına odaklanıp, sorunları aşmak istiyoruz. Birlikte aşmak istiyoruz. Yapacağımız birliktelik, Türkiye’yi aydınlığa çıkarabilirsek, Türkiye’de yeni bir atmosferi yaratabilirsek beraber; emin olun sadece Türkiye için değil dünyada siyaset tarihini yazan bütün kitaplara bu konu girecektir. Üniversitelerde ders olarak okutulacaktır. Ben bundan eminim.

Diyarbakır tarihi bir kent, kadim bir kent. Sokaklarını, caddelerini gezerken; insanlarla karşılaşırken kadim kent olduğunu biliyorsunuz. Mezopotamya, buğdayın olduğu yer, keşfedildiği yer. Herkesin karnının doyması gerekirken açların yoğun olduğu bir yer. Bereketli topraklar nasıl bereketsiz bir atmosfere dönüşebilir? Tabloyu ortaya çıkaranlar kim? Her birimizin tek tek düşünmesi lazım.

“NE OLDU DA 20 BİN KİŞİ ELİNİ AYAĞINI TOPRAKTAN ÇEKTİ?”

Dicle’si, Fırat’ı var; gayet güzel. Surlarınız, bahçeleriniz var; gayet güzel. Peki bakalım. Bu Mezopotamya toprağında, Diyarbakır’da ne oldu? 2002 yılında çiftçi sayısı 50 bin 81 kişi. 2021 yılında 50 binden 33 bin 163 kişiye düşmüş. Ne için? En temel sorun; 16 bin 918 çiftçi üretim yapmaktan vazgeçmiş. Toprağı ekmiyor. Devleti yönetenlerin düşünmesi gerekmez mi? Ne oldu da 20 bin kişi elini ayağını topraktan çekti.

2004 yılında işlenen tarım alanı 7 milyon 981 bin dekar. 2021 yılında 7 milyon dekarlık tarım alanı 5 milyon dekara düşüyor. 2 milyon 248 bin dekar alan ekilmiyor. Diyoruz; memlekette yoksulluk var. Yağ yok, buğday dışarıdan geliyor. Ne oldu da dışarıdan geliyor? İnsan mı yok, toprak mı yok; güneş mi, hava mı yok? Var. Ben bu soruları soruyorum, sizin de sormanız lazım.

İpek kozasının yüzde 56’sı sadece burada üretiliyor. Diyarbakır’ın karpuzu vardı değil mi? Karpuz eksildi, dışarıdan karpuz ithal ediyoruz. Diyarbakırlılara sözümdür; Diyarbakır’ın karpuzu piyasaya çıkmadığı sürece bu memlekete bir tek karpuz bile ithal etmeyeceğiz. Dünyanın en güzel karpuzu var, Diyarbakırlı çiftçi niye mağdur olsun? Vatanseverlik budur. Benim ülkemde karpuzu, buğdayı eken kazanmalı. Çiftçi zarar eder mi?

6 İLDE ÇİFTÇİYE BEDAVA ELEKTRİK PROJESİ

Urfa’da da çiftçilerle buluştuk. Onların da pek çok sıkıntıları vardı. Şanlıurfa’da bir konuşma yaptım. Dedim ki onlara, ‘Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı bize verin, Şanlıurfa’daki çiftçilere elektriği bedavaya vereceğiz.’ Şimdi bakalım ne oldu?”

Kılıçdaroğlu, konuşmasının bu bölümünde; Şanlıurfa’da yaptığı konuşmayı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın verdiği yanıtı içeren videoyu izletti. Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Çiftçiye elektriği bedava vereceğiz. Şimdi aynı şeyi sadece Şanlıurfa için demiyorum. Altı il saydık. Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin, Siirt, Şırnak. Bunların hepsini saydık. Altı ile güneş enerjisi yapacağız. Güneşe para veriyor musunuz? Vermiyorsunuz. Paneller üretiliyor. Hesabını yaptım. Bu altı ile çiftçiye elektriği bedava vermek ve artan elektriği de satmak kaydıyla 5 bin megavatlık yatırım yapmak mümkün. Yatırımın maliyeti 3 milyar dolar.

Bunlar kalktılar, ısrarla iş birliği yaptılar, Mersin’de Akkuyu Nükleer Santrali’ni kurdular. Nükleer teknolojiyi de bize veriyor Ruslar. Sadece fabrikayı kurdular, bize elektriği satacaklar. Nükleer santralin maliyeti ne kadar; 20 milyar dolar. Biz kaça yapacağız; 3 milyar dolar. 20 milyar dolarlık yatırım yapıyorlar nükleer santrale, 13,35 sentten kilovat saatini satacaklar. Dünyanın en pahalı elektriği. Güneş tarlaları var mı, boş arazi var mı, binlerce dönüm üzerinde bunları kurmak mümkün mü; mümkün. 3 milyar dolar, evet 3 milyar dolar. Çiftçiye bedava mı; bu altı ilde çiftçiye bedava. Artan enerjiden de dünyanın parasını kazanacağız. Bu yatırım 10 yılda kendisini amorti edecek. Doğrudan ve dolaylı yoldan 665 bin kişiye istihdam sağlayacak. Altı ilde 665 bin kişiye, doğrudan veya dolaylı istihdam sağlayacak.

“ELİMİ TUTAN SENSİN”

Erdoğan diyor ya, ‘Elini tutan mı var?’ Elimi tutan sensin. Diyarbakır’da, Diyarbakırlıların huzurunda söylüyorum. Eğer sen delikanlıysan, benim elimi tutmazsan bizim kuracağımız şirkete, bizim belediyelerimizin kuracağı şirkete arazi tahsis edeceksin, altı ilde. Sen demiyor muydun; ‘Şu kadar elektrik üreteceğim de arazi tahsis edeceğim’. Güzel, birinci adım.

İkincisi; teşvik açısından burası altıncı bölge. Sanayi için hangi teşvikler uygulanıyorsa aynı teşvikleri bize de vereceksin.

Üç; gerekli üretim ve dağıtım işleri için istediğim lisansı, diğer şirketlere hangi lisansı verdiysen aynı lisansı bize de vereceksin. Biz bunu yapacağız, görecek o. Onlar 20 milyar dolara yapıyorlar biz 3 milyar dolara yapacağız. Çiftçimize bedava vereceğiz. Ayrıca paramızı kazanacağız.

Diyarbakır, Mardin, Şanlıurfa’yı üretim üssüne dönüştüreceğiz. Yatırımlar İstanbul, Ankara, Denizli, İzmir’e yapılıyor. Diyarbakır yok mu bu ülkede? Büyük yerlere gidiyor. Bu bölgelerde yatırım yapılmıyor. İşsizlik; sizin evlatlarınız büyük şehrin varoşlarında ‘nasıl iş bulabilirim’ diye çalışıyorlar. ‘Acaba asgari ücretle bir iş bulabilir miyim’ diye. Bir kez daha ifade edeyim Erdoğan’a. Elimi tutan sensin, delikanlıysan benim istediklerimin tamamını verirsin.

Esnafa gidiyorsun, ‘Siftah yamadık’ diyor. Vatandaşın cebinde para yok ki. Para olacak ki alışveriş yapsın. Yatırım, üretim kadar değerli bir şey yoktur. Bütün bunların hepsi yapılabilir. Elimizi cebimize atmadan bunların tamamını yapmak mümkün. Götürürsünüz, gelir bir firma yapar. Bu garantileri verirsiniz. O zaman ne Urfa, ne Diyarbakır, ne Mardin’in çiftçisi, ‘kuyudan su çektim, elektrik pahalı’ diye sokaklara dökülmez. Elektriği alacak, istediği kadar kullanacak ve tamamı bedava olacak.

İşsizlik bütün kötülüklerin anasıdır. Derler ya Allah kimseyi aç etmesin diye. İşiniz varsa böyle bir pozisyonla karşılaşmazsınız. İstihdam ve çalışmak önemlidir. İşi olanların da huzur içinde çalışması lazım. Rahat çalışmalıyım. Doktorları kastediyorum. Her birimiz hastalandığımızda ilk başvurduğumuz doktorlardır. Pandemi döneminde sokaklara çıktık, doktorları alkışladık. Onlara teşekkür ettik, ‘iyi ki varsınız’ dedik. ‘Senin çalışma koşullarını düzelteceğiz’ dedik. ‘Daha iyi aylıklar, mali imkanlar sağlayacağız’ diye söz verdik. Ama bunların hiçbirisi olmadı değerli arkadaşlar. Dendi ki doktorlara, ‘Madem yurt dışına gitmek istiyorsunuz, çekin gidin’ dediler.

Bir doktor, iyi yetişmiş bir doktor nasıl olur da bir siyasi iktidarın yarattığı atmosfer içinde geleceğini Türkiye’de değil de yurt dışında arar? Hepimizin düşünmesi lazım.

“SÖZÜNÜZÜ TUTUN VE GEREĞİNİ YAPIN”

14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla üç noktada siyasi iktidarın dikkatini çekmek isterim. Birincisi; sağlık çalışanlarına şiddet uygulanıyor. Düzenleme sağlık çalışanlarının istediği gibi olsun, siyasetçilerin istediği gibi olmasın. İkincisi; ‘doktorların ve sağlık çalışanlarının özlük haklarını iyileştireceğim’ sözü verdiniz, sözünüzü tutun ve gereğini yapın. Üçüncüsü; hakimlere verilen güvencenin hekimlere de verilmesi lazım.

“HELALLEŞMEK YÜZLEŞMEKTİR”

Helalleşmeden söz ettim. Toplum olarak helalleşmek zorundayız. Sıkıntılarımız var mı, var. Diyarbakır yaşadı mı, yaşadı. Bu bölge büyük sıkıntılar yaşadı. Diyarbakır Hapishanesi’ndeki işkenceler unutuldu mu, unutulmadı. Oradaki insanlarla bizim helalleşmemiz lazım. Bunu yapmazsak, barışamayız. Haksızlığa uğrayan bir kişi ile bizim helalleşmemiz lazım. Diyarbakır Hapishanesi’nin de ‘İnsan Hakları Müzesi’ne dönüştürülmesi lazım. Roboski’de öldürülen gencecik evlatlarımız vardı, o ailelerle de helalleşmek lazım. Helalleşmek yüzleşmektir. Haksızlıkla yüzleşmektir, helalleşmek. Eğer siz, bir karar almış, bir kişinin hakkını, hukukunu ihlal etmişseniz sizin onunla helalleşmeniz lazım. Af çıkarmak değil, helalleşmeniz lazım. Bazen soruyorlar, ‘devleti soydu, helalleşecek miyim.’ O hukukun işidir.

Helalleşme aynı zamanda adaleti sağlamaktır. Ne diyoruz; devletin dini adalettir. Devletin dini adaletse hepimizin üzerine titremesi lazım. Bir bilgin diyor ki; ‘Adalet kutup yıldızı gibidir, yerinde sabit durur. Bütün kâinat onun etrafında döner.’ Demek ki yüce Yaratan, kâinatı da adalet üzerine inşa etmiştir. Peki ülkede adalet var mı? Sormamız gerekiyor; ülkede gerçekten adalet var mı? Adaleti inşa edeceğiz. İnşa etmenin anahtarı demokrasiden geçer. Düşünce özgürlüğümüzün olması lazım. Düşündüğümü ifade etmeliyim. Ama düşündüğünüzü ifade ettiniz diye sizi hapse atmamam lazım, tutuklamamam lazım.

“KÜRT SORUNUNU VATANDAŞA SOR”

Özgürce tartışamazsak, sorunları çözemeyiz. Sayın Erdoğan, ‘Kürt sorunu yoktur’ diyor. Ona göre yoktur. Vatandaşa sor bakalım; var mı, yok mu? Var diyorsa, sen mi bileceksin, sorunu yaşayan mı? Sorunu yaşayan biliyorsa, haksızlıkla karşı karşıyaysa onu dinleyeceksin, bu kadar açık ve çözeceksin. Çözme makamında olanların ilk yapacakları iş, sorunu yaşayanı dinlemektir. Dinlemezseniz sorunu çözemezsiniz, hatta soruna vakıf bile olamazsınız.

“SEÇİMLE GELEN SEÇİMLE GİDER İLKESİ VARDIR”

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi açıkladık. Altı genel başkan olarak bir araya geldik. Demokrasi, bütün haksızlıkları ortaya çıkarmanın ve haksızlığa uğramış kişilerin hakkını teslim etmenin anahtarıdır. Milli iradeye, saygı duymamız gereken kural demokrasidir. Biz, altı lider olarak güçlendirilmiş parlamenter sistemin bize göre ilkelerini belirledik. Eskiye dönme anlamında değil. Eskinin de çok hataları, kusurları vardı. Güçlendirilmiş bir parlamenter sistem, millet iradesinin üzerinde vesayetin olmadığı bir sistemi oluşturuyoruz. Seçimle gelen seçimle gider. Siz bunu yasal güvenceye bağlamışsanız, bir başka yönetici gelip belediye başkanına kayyum atayamaz. Çünkü neden; seçimle gelen seçimle gider ilkesi vardır.

Seçim barajı yüzde 10, dünyada örneği yok. Altı lider oturduk, ‘yüzde 3 olsun’ dedik. Yüzde 3 olan partinin temsilcisi de TBMM’ye gelsin. Çıksın kürsüden derdini anlatsın. Dışarıdan konuşacağına gelsin genel başkanı Meclis’e, derdini anlatsın. ‘İnsan Hakları ve Eşitlik Kurulu’ kuracağız. Altı siyasi parti olarak anlaştık. Bizim haksızlıklar konusunda ve demokrasinin yeniden inşası konusunda yaptığımız mücadelede sizlerin desteğini istiyoruz. Milletin desteği önemlidir.

“İSTEDİĞİNİZ SORUYU SORABİLİRSİNİZ”

Birazdan yerime oturacağım, soru soracaksınız. Düşünün, zaman zaman televizyonlardan izlemiş olabilirsiniz. İzlerken içinizden geçmiş olabilir. ‘Şu genel başkan yanımda olsaydı da bir soruda ben sorsaydım, bakılım cevabı nasıl verecek?’ Şimdi buradayım. Bana istediğiniz soruyu sorun. Şundan da emin olun, promter filan da yok. İki; ‘Acaba bu soru da genel başkana sorulur mu?’ Düşünmeyin, rahatlıkla sorabilirsiniz. Çünkü eğer biz, bu memleketin yönetimine talipsek vatandaşın bize yönelttiği eleştirileri de önerileri de dinlemek zorundayız. Aksi halde biz memleketi iyi yönetemeyiz. Şundan da emin olmanızı isterim. ‘Acaba bu soruyu nasıl atlatabilirim; alttan, üstten, yandan’; yok öyle bir şey. Açık ve net cevabını vereceğim. Samimi olacağım.”

Yorum Yazın

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz

Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yorumlar
Yeniden eskiye
Eskiden yeniye
Öne çıkanlar

Bu habere hiç yorum yapılmamış... İlk yorum yapan sen ol.