Dolar 32,5004
%0.08
Euro 34,6901
%-0.12
Altın 2.496,860
%0.5
Bist-100 9.693,00
%1.77

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°
BTP'de yeniden Hüseyin Baş dönemi

BTP'de yeniden Hüseyin Baş dönemi

Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanlığına, Hüseyin Baş yeniden seçildi. Baş, 1358 delegeden kongreye katılan 1171'inin tamamının oyunu aldı.

  • Ege Postası
  • 20.03.2022 - 19:19

Partililer ile bazı siyasi parti ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin de katıldığı Bağımsız Türkiye Partisi’nin (BTP) 8. Olağan Büyük Kongresi, Ankara Spor Salonu'nda yapıldı.

Divan heyetinin seçiminin ardından konuşan Genel Başkan Baş, asgari ücretin yoksulluk sınırının altında olmasını eleştirerek, ev kiraları ve ürünlerin fiyatlarının sürekli artmasının ekonominin iyi yönetilememesinden kaynaklandığını savundu.

Ülkede tarımın bitme noktasına geldiğini öne süren Baş, "Buğdayı ithal eder hale geldik. Bağımsız Türkiye Partisi olarak çiftçimin ektiği ürünün, alım garantisiyle alımını yapacağım. Bunu dediğim zaman da o neoliberaller inanmıyor. Sen köprüye geçiş garantisi veriyorsun, müteahhidin geçiş garantisi oluyor ama çiftçinin alım garantisi ne hikmetse olmuyor. Sen müteahhidi bırak da çiftçinin ürününü al." dedi.

Hüseyin Baş, BTP olarak hiç kimsenin ayrıştırılmasına ve ötekileştirilmesine izin vermeyeceklerini belirterek, "Her birimizin kendi değerleri olacak, kendi inandığımız şeyler olacak, birbirimizden farklılıklarımız olacak ama inandığımız şeyleri başkalarına anlatırken insan hakları çerçevesinde davranacağız. Güçlünün güçsüze karşı sözünün geçtiği bir dünya değil, herkesin rahatça birbiriyle iletişim kurabildiği bir dünya oluşturacağız." diye konuştu.

Kongrenin açılışında konuşan Genel Başkan Hüseyin Baş, şunları söyledi:

“İki gün önce, 18 Mart Çanakkale Zaferi’nin yıldönümüydü. Yine Çanakkale Zaferi’nin yıldönümü cuma gününe denk geldiğinde bizim Diyanet İşleri Başkanlığı’mız, cuma hutbeleri hazırlayıp camilere yollamış. Bir bakarsın ki camilerdeki okunan hutbelerde 18 Mart Çanakkale Zaferi anılırken Atatürk’ten hiç kimse bahsetmemiş. Bunu daha önce de yaptılar. 29 Ekim bu yıl içinde cuma gününe denk geldiğinde, yani geçtiğimiz yıl içinde en son 29 Ekim, Diyanet’in hazırladığı hutbelerde yine Atatürk’ten bahsedilmemişti. Şimdi görüyoruz ki Atatürk ile ilgili ciddi sorunları olan bir yönetimimiz var. Nedendir, nereden kaynaklanır bilemiyoruz. Hep ‘faiz lobisi’ diyorlar. Bu ülkede bir faiz lobisi var mı bilmiyorum ama bu ülkede bir ‘vaiz lobisi’ olduğu kesin. Halbuki biz bu işi çözmüştük. Daha önce de söyledik, tekrar edelim. Bakın, Atatürk Gazi Mustafa Kemal, Cumhuriyet’i kurduktan sonra ülkenin her bir yanını imar ediyor. Bu ülkenin sosyo-politik altyapısını, kültürel altyapısını, dini altyapısını, eğitimini, ekonomisini, her şeyini hazırlıyor ve diyor ki ‘Ben size 52 tane hutbe bırakıyorum’ diyor. Biliyorsunuz, bir yılda 52 tane hafta var. Her haftada bir tane cuma var. 52 tane hutbeyi, bir yıl içindeki bütün cumalarda okunmak üzere bizlere bırakıyor. Bu cumaların içinde, bu hutbelerin içinde zafer hutbesi var, Ramazan hutbesi var, Kurban hutbesi var. Aklınıza hangi konu geliyorsa bununla ilgili Gazi Mustafa Kemal Atatürk, eksiksiz hutbeler hazırlıyor ve bize bırakıyor ve her yılın her hafta cuması bu hutbeler okunabilir. ‘Bunları okuyun’ diyor. Şimdi biz, her hafta yeni hutbe yazıyoruz. Yazdığımız hutbede de bakın Çanakkale Zaferi’nin çok önemli bir anlamı vardır. Çanakkale Zaferi, tarihi bir daha hatırlamak adına söyleyelim, Kurtuluş Savaşı’nın cephesi değildir. Çanakkale cephesi 1. Dünya Savaşı’nın bir cephesi. 1. Dünya Savaşı cephelerinde Osmanlı topraklarında düşmandan tam olarak arındırılabilen tek bir cephe var, o da Çanakkale cephesi. Kim var Çanakkale cephesinde? Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Diğer hiçbir cephede başarıya ulaşılamıyor. Bir tek Kut-ül Amare’de kısmen bir başarı elde ediliyor ve vatan işgale uğruyor. Durum bu. Şimdi biz, her hafta cuma hutbesi hazırlıyoruz diyorum. E Çanakkale’nin denk geldiği cumaya Atatürk koymuyorsun. Bizim iktidarımızda, hiç kimse endişe etmesin her cuma dinleyeceğiniz hutbe, Atatürk’ün yazdırdığı hutbe olacak. Niye o hutbe olacak biliyor musunuz? Çünkü din değişmedi. Size din değişmiş gibi gösteriyorlar ama değişmedi. Kurallar değişmedi. Ne kural geldiyse o kural geçerli. Ha o kuralı biz anlayamadık, bizim anlayacağımız hale gelmesi lazım. Buna İslam dininde içtihat diyorlar ya o içtihadın da kralını Atatürk yapmış zaten, size gerek yok.

“CUMHURBAŞKANIMIZA RİCA EDİYORUM. LOZAN ANLAŞMASI’NDA GİZLİ MADDE VARSA LÜTFEN BU HALKA GİZLİ MADDENİN VAR OLDUĞUNU AÇIKLASIN”

Önümde iki tane ekran var. Bu ekranları prompter falan zanneden olabilir. Prompter falan yok burada. Yanlış anlamaya mahale gerek yok. Benim prompterim yok, prompterim orada; Mustafa. Unutunca o devreye giriyor. Şimdi Atatürk demişken; Atatürk ile ilgili sadece biz bunu kurtuluş günlerinde anmadan geçsek iyi. Mesela çok gündemde olan, dün gece de bir tweete de cevap verdi. Zaten bu programda bunu ele alacaktım. Malum bir gündem var. Neymiş? Lozan’da gizli madde varmış. Atatürk’ün Lozan zaferine ki benim babam Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk defa Lozan’a şu tanımı yapan insandı: ‘Lozan Barış Anlaşması, Türkiye’nin zaferidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedidir.’ Şimdi Lozan’la ilgili neymiş, gizli madde varmış. Bu konuşuluyor. Lozan’dan bir tane bilmeyen adamlar gizli bütün maddelerini biliyor. Şimdi bunun bir hikayesine gelelim. Bu iş nasıl çıktı? Yıllarca bu milleti, sizleri, bizleri soyarlarken, bizim zenginliklerimize kastedilirken yıllardan beri bize şu hikaye okundu. Yahu bizim yeraltı kaynağımız yok, madenimiz yok. Ne yazık ki biz verimli topraklarda yaşayan insanlar değiliz. Bunu bu ülkede birçok bakan, vekil, yönetici, siyasetçi, bunu çokça dile getirdiler. Sonra 2002 yılında bir tane adam çıktı, bir halk kahramanı, dedi ki ‘Bizim 3 katrilyon dolar yer altı zenginliğimiz var.’ Tabii bunların oyununu bozdu. Bu oyun bozuldu ya ‘yer altı kaynağımız yok’ diyenler şuna döndü: ‘Yahu bizim aslında var ama Lozan’dan dolayı çıkaramıyoruz’ demeye başladılar. Bu işin hikayesi de budur. Geçen parti sözcümüz Emre Bey, bir basın açıklaması yapacak, istişare ediyoruz. Dedi ki ‘Yahu başkanım, bu Lozan konusunu işlememiz lazım. Burada ‘gizli madde’ diye çok konuşuluyor. Bu konuda vatandaşı aydınlatmamız lazım.’ Ona söylediklerimi tekrar edeyim. ‘Yahu başkan, biz yıllardan beri Lozan’da gizli madde olmadığını anlatıyoruz. Burada problem yok. Ama birileri, sürekli olarak ‘yok efendim, bir gizli madde var’ furyası yönetiyor. Şimdi arkadaşlar, Lozan’da gizli madde olup olmadığı hususu sizi, bizi ilgilendiren bir husus değil. Bu T.C.’nin namusuyla ilgili bir husustur. Eğer bu ülkeyi yönetenler, bu ülkenin namusunu düşünüyorsa çıkacak diyecek ki ‘Bu Lozan’da gizli anlaşma vardır veya yoktur’. Ben şimdi buradan, şu kalabalığın huzurunda Sayın Cumhurbaşkanımıza rica ediyorum. Lozan Anlaşması’nda gizli madde varsa lütfen bu halka gizli maddenin var olduğunu açıklasın. Hayır, Lozan’da gizli madde yoksa Sayın Cumhurbaşkanımız, bu anlaşmaların bugünkü sorumlusu ve tarafı -hani başkan bir de kişisel olarak taraf şahsı- çıksın ve bize desin ki ‘Bu Lozan Anlaşması’nda gizli madde yoktur’. Doğru mu? Yani bizim bunu tarihi olarak incelememize, ispat etmemize hiç lüzum yok. Cumhurbaşkanı’na sorun.

“BECERİKSİZLİKLERİNİ ÖRTBAS ETMEYE ÇALIŞIYORLAR. BUNLARA ASLA PRİM VERMEYECEĞİZ”

Ülkede öyle bir tablo var ki asgari ücret dediğin nedir? Mantık olarak soruyorum. Asgari ücret, bir vatandaşın asgari geçim koşullarını sağlayabileceği ücrettir. Bugün bu ücret, bu ülkede yoksulluk sınırın üçte biri? 15 bin lira yoksulluk sınırı, 4 bin 250 lira asgari ücret var. Böyle bir tablo var. Doktora 8-9 bin lira para veriyorlar, başına kakıyorlar doktorlarımıza. Neymiş efendim? ‘8-9 bin lira neyine yetmiyor. Yetmiyorsa çık git’ diyor. E sen 100 bin lira alıyorsun, sana yetiyor mu? Sonra hepi topu bir karı, bir koca yaşıyorsun. Kiran da yok, faturalarını da biz ödüyoruz. Ama doktora gelince ‘8-9 bin lira fazla’. Şimdi bu, beceriksizlik. Asgari ücretin olduğu nokta, beceriksizlik. Bakın, bunlar ülkenin ekonomik koşulları değil. Bunlar iş bilmezlik. Hatırlarsınız; bütün televizyonlarda, reklamlarda şu dönerdi. ‘Kira öder gibi ev sahibi olun.’ Şimdi, ev sahibi olur gibi kira ödüyoruz. Yetmiyor, o evin faturalarını ödemek için de gidip kredi çekecek noktaya geldi. Onu ödeyecek paramız yok. Yahu fiyatlar artıyor. Neymiş efendim? Beş tane marketmiş. Yani senin nasının, senin faizinin, senin bakanının, senin beceriksizliğinin hiç suçu yok, beş tane market suçlu. Yahu kardeşim, bu marketler bu cezaya niye muhatap oluyorlar. Çünkü sözüm ona, sana bana haddinden fazla karlı ürün satmışlar. Mantık bu. Peki eğer öyleyse bu cezayı niye millete vermiyorsun? Yani 2,5 milyarı niye millete dağıtmıyorsun? Bunun mağduru millet değil mi? Niye devlete alıyorsun bu parayı? Tamam, gittin devlete aldın parayı. Bu market 2,5 milyar lirayı nereden çıkaracak? Yine sizden çıkaracak ve yine enflasyon oldu değil mi? Yine o cezayı çıkarabilmek için yine fiyatlar arttı. Burada kalkıp da sizin yaşadıklarınızı size anlatmak için burada değilim. ‘Niye biz maden çıkaramıyoruz? Gizli madde var’ demelerinin sebebi; işte bu beceriksizliklerini başkaca tarihimizdeki olaylarla birlikte örtbas etmeye çalışıyorlar. Bunlara asla prim vermeyeceğiz. Biz, kendi yolumuzu çizeceğiz.

“MADEN ÇIKARAMIYORMUŞUZ AMA BAKIR MADENLERİMİZİ CENGİZ HOLDİNG ÇIKARIRKEN SORUN YOK”

Maden çıkaramıyormuşuz ama bakır madenlerimizi Cengiz Holding çıkarırken sorun yok. Seydişehir alüminyum madenlerimizi Cengiz Holding çıkarırken sorun yok. Gizli madde yok. Lozan’da Cengiz’e özel bir şey var herhalde. Mardin fosfat madenlerimizi Cengiz Holding çıkarırken problem yok. Gümüş madenlerimizi Yıldızlar Holding’e peşkeş çekerken sorun yok. Altın, petrol madenlerimizi dünün FETÖ’cüsü ilan ettiklerine peşkeş çekerken sorun yoktu. Onlar çıkarabiliyor ama devlet çıkaramıyor. Gerçi sıkışınca bir gaz çıkarıyorlar, doğal gaz. Müjde veriyorlar. Sorunu çözüyorlar. Şimdi bütün bu sorunların tamamının bir çözümü var aslında. Nedir bu çözüm? Milli Ekonomi Modeli. Bu tez, hiç kimse ekonomiye dair tek kelime konuşamazken yazılmış bir tezdir. Bu tezi bugün bütün dünya uygulamaya çalışıyor. Milli paralarla ticaret, ekonomi literatürüne ilk defa Haydar Baş’la birlikte girdi. Bizim elimizde bir model var. Bizim bu sefalet tablosundan çıkabilecek bir anahtarımız var.

Müteahhidin yaptığı köprünün geçiş garantisi oluyor. Ne hikmetse çiftçinin alım garantisi olmuyor. Yahu kardeşim bırak, müteahhidi bırak sen. Sen çiftçinin ürününü al. Ya bir çiftçi hem üretici hem muhasebeci hem ithalatçı hem pazarlamacı… Bir çiftçi kaç tane iş yapabilir yahu? Şu an Türkiye’deki durum bu. Çiftçinin tek meselesi üretmek. ‘Sen üreteceksin, biz devlet olarak alacağız. Pazarlamasını garanti edeceğiz.’ Bu kadar basit. Tarım stratejik bir sektördür. Çiftçimizin girdi maliyetlerini düşüreceğiz. Bunu yapmak zorundasınız. Devlet bunu yapmakla mükellef. Başka türlü bu insanların karnı doymayacak.

“BİZ BU EKONOMİYİ ÇÖZERİZ”

Bizim ekonomik bakışımız ne? ‘Gözlerdeki ışıltıyla birlikte ekonomiyi çözeceğiz.’ Bir bakanımız var, harikulade. 20 Aralık günü dolar 18 liraya kadar çıkmış, bir anda 11 liraya düştü. Ben de o zaman bir canlı yayındayım. Bunu gördüğüm anda dedim ki ‘Yahu bu normal bir şey değil. Bunun olabilmesi için Türkiye Cumhuriyeti piyasası şartlarında en az 40 milyar doların piyasaya girmiş olması lazım.’ Ertesi gün bakan çıktı, Bakan Nebati, dedi ki ‘Yahu ne 40 milyar doları? Bir tanesi çıkmış böyle konuşuyor. Türkiye’de’ dedi, ‘bu iş 1-2 milyar dolarla olur’. Şimdi babam olsaydı ona ne derdi? ‘Benim ilmimin zekatı senin sülaleni satın alır be’ derdi. Madem 1-2 milyar dolarla oluyor, yarın sat, düşsün döviz. Niye duruyorsun? Diyorlar ki ‘Ekonomiyi kurtardık’. Herhalde Bakan kendi ekonomisini kurtardı. Çünkü bizde hiç öyle bir şey yok. Biz, Bağımsız Türkiye Partisi, bu ekonomiyi çözeriz. Ben bu ekonomiyi çözerim. Bu ülkede yoksul hiç kimse kalmasın istiyorum. Şu ülkedeki her bir vatandaş, yoksulluk sınırının üstünde bir para kazansın istiyorum. ‘Bu ülkede pahalılık var’ diyoruz. Bu ülkede pahalılık falan yok. Bu ülke, Bulgar’a ucuz. Bu ülke, turiste ucuz. Bu ülke, bir tek bize pahalı. Niye? Çünkü bizim paramız yok.

“BURASI SAFINI BELLİ EDENLERİN YERİ”

Kendi emeğinize biçtiğiniz değer; seçim sandığında yaptığınız tercihlerle ispat ediyorsunuz. Durum bu. O yüzden ilk sandıkta, kurulan ilk sandıkta Bağımsız Türkiye Partisi’nin seçeceksiniz. Tam seçim demişken; arkadaşlarla istişare ediyoruz, dedi ki ‘Yahu başkan, şu Seçim Yasası’nı da bir ele al.’ Dedim bizim baraj sorunumuz yok ki. Baraj sorunu olanlar düşünsün. Hz. İbrahim’i, Nemrut, ateşe atmak için ateş hazırlıyor. Bir karınca ağzında bir su tanesiyle ateşe doğru yürüyor. Çeviriyorlar diyorlar ki ‘Yahu sen ne yapıyorsun?’ ‘Ateşe su götürüyorum’ diyor, ‘ateşi söndürmek için’. Diyorlar, ‘Bununla ateş sönmez ki’. ‘Olsun’ diyor, ‘safım belli olsun’. Burası safını belli edenlerin yeri. Burada baraj sorunu yok. Burada siyasi rant sorunu yok. Burada yarın vereceğimiz hesap var.

“10 YIL SONRA ARAMIZDA OLMA İHTİMALİ DÜŞÜK OLAN İNSANLARIN BİZİM GELECEK 30 YILIMIZI, 50 YILIMIZI ŞEKİLLENDİRMESİNE MÜSAADE ETMEYELİM”

Biz, bizi yönetenlerin beceriksizliklerinin faturasını ödemekten bıktık artık. O yüzden, hep söylüyorum; gençler, gelin hep birlikte kendi geleceğimizi kendimiz inşa edelim. Yarın, 10 yıl sonra aramızda olma ihtimali düşük olan insanların bizim gelecek 30 yılımızı, 50 yılımızı şekillendirmesine müsaade etmeyelim. Kendimiz yapalım.”

YENİDEN GENEL BAŞKAN SEÇİLDİ

Kongrede daha sonra genel başkanlık seçimine geçildi. Hüseyin Baş, 1358 delegeden kongreye katılan 1171'inin tamamının oyunu alarak BTP genel başkanlığına yeniden seçildi.

Yorum Yazın

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz

Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yorumlar
Yeniden eskiye
Eskiden yeniye
Öne çıkanlar

Bu habere hiç yorum yapılmamış... İlk yorum yapan sen ol.