Dolar 32,3117
%-0.52
Euro 34,6890
%-0.34
Altın 2.414,270
%-0.35
Bist-100 10.046,00
%0

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°
Prof. Dr. Naci Görür'den İzmirlilere uyarı: Evlerinizi muayene ettirin!

Prof. Dr. Naci Görür'den İzmirlilere uyarı: Evlerinizi muayene ettirin!

İzmir Ticaret Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası ve İzmir Ticaret Borsası Şubat Ayı Ortak Olağan Meclis Toplantısı Prof. Dr. Naci Görür’ün katılımıyla gerçekleştirildi. İzmirlileri uyaran Naci Görür, "İzmir’den endişemiz var. Canlı fay var. Günün birinde harekete geçip deprem üretebilir. Bu faylar tetiklenebilir. Stresleri atabilir, olabilir. İzmir gerçek anlamıyla bir deprem kenti. Çok az kentte bu kadar yoğun ve aktif fay sistemi var. Bunlar yarın ya başka gün deprem yaratabilir" dedi.

  • Ege Postası
  • 22.02.2023 - 17:23
  • Güncelleme: 22.02.2023 - 20:33

BERİVAN KAYA/EGEPOSTASI- İzmir Ticaret Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası ve İzmir Ticaret Borsası Şubat Ayı Ortak Olağan Meclis Toplantısı; Jeolog, deprem bilimci Prof. Dr. Naci Görür’ün katılımıyla gerçekleştirildi. Tek gündem maddesi deprem olan toplantıda, İzmir’in deprem riskini, mevcut durumunu ve yapılması gereken hazırlıkları masaya yatırıldı.

Burada yaptığı konuşmada İzmir’in yapı stokuna dikkat çeken Naci Görür, "İzmir’deki belediyeleri ve üniversiteleri zorlayın. Evlerinizi muayene ettirin. Güçlendirme ile zafiyet giderilirse yaparsınız yoksa da kentsel dönüşüm için hükümeti zorlayın" dedi. 

‘’YARA SARMA EDEBİYATI!’’

Kahramanmaraş merkezli meydana gelen depremin öncesinden bilinmesine rağmen hazırlık yapılmadığına dikkat çeken Prof Dr. Naci Görür, iktidara tepki göstererek,  "Hele bir deprem olsun ondan sonra çizmeleri çekerek sahaya çıkar ve devletimiz büyüktür sizi aç bırakmayız, geçici konutlar yaparız yara sararız.’ diyorlar. Bu strateji yara sarmak edebiyatı" dedi.

‘’BİZİM ÜLKEMİZDE DEPREM MEYDANA GELMEDEN GÜNDEME GELMEZ’’

70 bin kişi göçük altında olduğunu ileri süren Görür, "Binlerce insanımız acı çekiyor. Biz neyi nasıl konuşabiliriz? Ben kendim anlayamıyorum, acaba bütün yöneticiler olarak utanmalı mıyız, kızmalı mıyız? Ne yapmalıyız? Bizim ülkemizde depreme karşı bilinmeyen söylenmeyen kendi kendine itiraf edemiyoruz. Hem halk olarak hem de yönetim olarak bir strateji var. O da depremi konuşmamak. Bu strateji maalesef bu ülkenin yöneticilerinde de var. Deprem gelmeden önce gündeme gelmez. Bu strateji son derece çağdışı. İnsanına önem vermeyen bir anlayışın geliştirdiği bir stratejidir. Bilimin ışığında yürüyen toplumlarda ve bilim gücüyle yönetilen toplumlarda böyle bir strateji yok. Yurtdışında bu depremlerde 5-6 kişi tesadüfen ölüyor. Bizde ise 42 bin kişi hayatını kaybetti. Can kaybı çok daha fazla olacak. Umarım ben yanılırım. Üstelik bu deprem geliyorum diye bağıran bir depremdi. Maraş’a dikkat edin demiştim. Büyük depremler beklediğimizi söylemiştim. 99’da bile bize başka nerede deprem bekleniyor diye sorduklarında ilk Maraş’ı söylemiştim. Millet olarak Maraş’ta deprem olacağını biliyorduk. Biz gece gündüz her fırsatta Maraş’a deprem geliyor dedik, yerel ve merkezi yönetimlere söyledik. Bir gece baktık ki Maraş’ta deprem oldu. Onca söylemlere rağmen bir şey yapılmamış. Yapılsaydı Hatay, Maraş, Adıyaman böyle olmazdı" dedi.

DEPREM NEDEN GÜNDEME ALINMIYOR?

Hükümete çadır ve çorba üzerinden yüklenen Görür, "Elbette ki bir yer darbe yerse ve on binlerce insan ölürse çadır götürecek çorba vereceksiniz. Konu ne götürdüğümüz değil. Neden bu depremin zararlarını anlatamadık. İstanbul’da depremi söylememize rağmen İstanbul, depreme hazır değil. İstanbul’da bir şeyler yapıldı ama yeterli değil. İlk kez Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bu hükümet bu stratejik düşünceyi değiştirmeye kalktı ve dedi ki deprem olduktan sonra değil deprem olmadan önce zarar azaltma sistemine geçeceğiz dedi. Cumhurbaşkanı bunu bizzat söyledi ben bilim adamı oluşarak çok umutlandım. Siz neden depremi gündeme almıyorsunuz. Terörden, ekonomiden daha mı az önemli. Depremden daha gerçek bu ülkede ne var? En temel sorun deprem. Biz hiç tartıştık mı depremi. Hiç siyasilerin deprem konutluklarını duydunuz mu? İpe sapa gelmez konuları televizyonlarda saatlerce konuşuyorlardı, deprem yoktu. Depremi hatırlamak için 70 80 bin insanımızın mı ölmesi gerekiyor. Millet olarak kendi devletimize sahip çıkma zamanı. Artık demokratik anlamda el koyma zamanı. Millet olarak sorunlara el koymalıyız. Siz neden depremi gündeme almıyorsunuz. Terörden, ekonomiden daha mı az önemli. Depremden daha gerçek bu ülkede ne var? En temel sorun deprem. Biz hiç tartıştık mı depremi. Hiç siyasilerin deprem konutluklarını duydunuz mu? İpe sapa gelmez konuları televizyonlarda saatlerce konuşuyorlardı, deprem yoktu. Depremi hatırlamak için 70 80 bin insanımızın mı ölmesi gerekiyor. Millet olarak kendi hükümetimize devletimize sahip çıkma zamanı. Artık demokratik anlamda el koyma zamanı. Millet olarak sorunlara el koymalıyız" ifadelerine yer verdi.

‘’KENT BİLEŞENLERİNİ DEPREME DAYANIKLI HALE GETİRMELİYİZ’’

Depremin zararlarından bilim ve teknoloji ile korunabileceğimize dikkat çeken Naci Görür, "Depremi durdurma gücümüz yok. Bizim yapacağımız şey depremin bize vereceği zararları bilim ve teknoloji gücüyle azaltmak. Bu yeni yaklaşıma biz risk analizi diyoruz. Depremde ölmemek için dirençli kentlere sahip olmamız gerekiyor. Türkiye’de bizim kentlerimiz depreme dirençli olursa mesele yok. Dirençli kentleri nasıl yapacağız basit. Kent bileşenlerini depreme dirençli hale getirmeliyiz. Kent; yönetim, halk, altyapı, yapı stoku, çevre, ekosistem ve ekonomiden olur. Bu parametreleri depreme dirençli hale getirmek gerekir. Demokrasi olan bir ülkede vali yönetime atanır ve belediye başkanı seçilir. Bizim ülkemizde ne vali ne belediye başkanı deprem nedir bilmeyebilir. Depreme müdahaleye de bilmeyebilir, acil müdahaleyi de bilmeyebilir. Siz afeti bilime uygun yönetebilmesini nasıl beklersiniz? O zaman yönetimi siz kurslarla eğitimle ve deprem kentlerini yönetmek zorundasınız. Risk ve tehlike analizi nedir bunları bilmeli. Onu bilirse kentteki ilgili kurum ve kuruluşları koordine edebilir. Bizde böyle bir durum yok" dedi.

‘’SADECE MÜTEAHHİTLERE BIRAKILIRSA RANTSAL DÖNÜŞÜM OLUR’’

İzmir’de yapıyı yeniden yapılabileceğini ama ekosistemin kirlenmesi halinde eski haline dönmeyeceğini belirten Naci Görür, "Ekosistemi kirletirseniz burada yaşam mümkün olmaz. Havası suyu kirlenmiş İzmir sizi hastalık ile yok eder. O kirlenen çevre salgın hastalık veya ince hastalık olarak geri döner. Altyapı çok önemli. Biz bunu İstanbul’dan örnek veriyoruz. İstanbul’da kanalizasyon sisteminin göçtüğünü düşünün. Her bina sağlam olsa o şekilde nasıl yaşanacak? Çevreyi kirletirseniz kolay kolay temizleyemezseniz. Aklımızı başımıza toplayalım. Bizim yöneticilerimizin ve milletimizin aklına sadece deprem denilince yapı stoku geliyor. Bugünkü gibi eften püften yapılan binalar binlerce insanımızı öldürürse bu işte bir yanlışlık var. Kentsel dönüm sadece müteahhitlere bırakılırsa bunun adı rantsal dönüşüm olur" dedi.

"MARMARA DEPREMİ SONRASI EKONOMİ ÇARKLARI DURUR"

Depremin ekonomiye olan etkisinden bahseden Görür, "İstanbul’da ekonominin çarkları durduğu zaman, ki beklediğimiz deprem sonra Marmara’nın ekonomi çarklarını durduracak. İş dünyası depreme hazırız diyemez. Marmara Bölgesi, üretimin sanayinin ticaretin yüzde 60’ını kapsıyor. Bu ekonominin çarkları durduğu zaman ekonomi eski durumuna gelmez. Marmara’da ekonominin çarkları durursa Türkiye diz üstü çöker. Ekonominin beyni Marmara’dır. Türkiye ekonomik bağımsızlığını yitirir. İş insanlarının deprem konusunda en önde olması lazım. ‘Bu iş bize kalır mı?’ diye düşünmeyin. Bütün söylemlerimize rağmen bugüne kadar bir tane hükümet yetkisi benimle konuşmadı" dedi.

BÜYÜKŞEHİR’İN MİKRO BÖLGELEME ÇALIŞMASINA ÖVGÜ

İzmir’i deprem için uyaran Görür, "İzmir’den endişemiz var. Canlı fay var. Günün birinde harekete geçip deprem üretebilir. Bu faylar tetiklenebilir. Stresleri atabilir, olabilir. İzmir gerçek anlamıyla bir deprem kenti. Çok az kentte bu kadar yoğun ve aktif fay sistemi var. Bunlar yarın ya başka gün deprem yaratabilir. Türkiye Cumhuriyeti yönetenler birkaç sene ilerisinin hesabını yapmazlarsa doğru iş yapmazlar, ülke günlük ve seçim periyotlarla yönetilemez. İzmir Büyükşehir Belediyesi bana göre çok akılı bir iş yaptı. Burada mikro bölgeleme çalışması yapıyor. Bu çalışmalar altında İzmir depreme dirençli hale getirilmeli. Mikro bölgeleme çalışması bir kentin doğasını bütün ayrıntıları ile bilip yönetim ile o verilerin iç içe geçirip kenti yönetmektir. Siz İzmir’in doğasını bilmezseniz, İzmir’in jeolojisini bilmezseniz o kenti yönetemezsiniz. Mekan planlamasını yapamazsınız. Kentin büyümesini hesap edemezsiniz. Mikro bölgeleme çalışmasına İzmir’de hangi faylar ve deprem üretme kapasitesi nedir ve üretirse nereleri nasıl etkiler bilemezsiniz. Onu bilmeden nasıl karar vereceksin. İzmir’in zeminini bilmeden bir belediye başkanı, vali o kentin büyümesini nasıl yağar? Bu ayrıntıyı bilmeden bir kent planlanamaz. Mikro bölgeleme çalışması kapsamında zemin sıvılaşması gibi bir durum varsa orayı imara açmaz. Treni kaçırmışız hataları yapa yapa öyle büyüttük ki altında kalırız diye korkuyoruz. O nedenle mikro bölgeleme çalışması çok önemli nerden sıvılaşma, nerede heyelan olur diye bakarak neredeyse  imara açılacak hepsini bilerek bu işi bilimsel olarak yürütür" dedi.

İZMİRLİLERE ÇAĞRI: KENTSEL DÖNÜŞÜM İÇİN HÜKÜMETİ ZORLAYIN

1999 yılından sonra yapılan binalar yeni yönetmeliklere göre yapılmışsa endişeye gerek olmadığını aktaran Naci Görür, “İzmir’deki belediyeleri ve üniversiteleri zorlayın. Evlerinizi muayene ettirin. 3-5 kuruş için risk almayın. Eğer vatandaşın parası yoksa belediye el atsın. Muayene ederseniz evinizin depremdeki davranışlarını görebiliriniz. Güçlendirme ile zafiyet giderilirse yaparsınız yoksa da kentsel dönüşüm için hükümeti zorlayın. Devletten kim iktidara gelecekse talep edin onlardan. Hangi parti olursa olsun İzmir’e gelip biz iktidara gelirse hani diyorlar ya ‘Çocuklar yatağa aç girmesin’ çocukların ve ailelerin depremde çatı başlarına çökmeyecek şekilde yapacağız desin. Partizanlığı bırakın, deprem işi siyaset üstüdür. İzmir’e siyasetçiler gelince pankart açın ve depremde ölmek istemiyoruz deyin. Depreme güvenli konutlar istediğinizi söyleyin. Bu ülkeye az yol yapsınlar ama insanların can güvenliğini sağlasınlar" açıklamasını yaptı.

"İZMİR YARDIMA KOŞTU"

Meclis toplantısının temel amacını aktaran Kestelli, "Amacımız yarınlarda benzer ihmaller, benzer sorumsuzluklar ve benzer acılar yaşamamak adına neler yapabileceğimizi konuşmak. Olacağını bildiğimiz ama ne zaman olacağını bilemediğimiz büyük İzmir depremine doğru şekilde hazırlanmak. İş işten geçtikten sonra pişman olmamak. Oda ve Borsalar olarak bu süreçte bizim ne tür sorumluluklar üstlenebileceğimizi belirlemek. Hurafelerle değil akılla, bilimle yol alabilmek. Yaşadığımız son depremlerle ilgili olarak önemli olduğunu düşündüğüm birkaç tespitte de bulunmak istiyorum. Öncelikle daha depremin olduğu gün harekete geçip “İzmir Yardıma Koşuyor” kampanyasını düzenleyerek en hızlı refleks gösteren kentlerden biri olduk. Bu süreçte ayni yardım malzemeleri ve nakdi bağışlar toplandı; toplanmaya da devam ediyor. Bu kampanyaya destek veren tüm kurumlarımıza, yardımda bulunan kurum, kuruluş, şirket ve hemşerilerimize ve kampanyada çalışan arkadaşlarımıza teşekkürü bir borç biliyorum" dedi.

KESTELLİ’DEN EKONOMİ VURGUSU

Depremden etkilenen bölgenin pek çok Avrupa ülkesinden daha büyük olduğuna dikkat çeken Işınsu Kestelli, "Çok önemli bir tarım bölgesi... Ekonomik açıdan baktığımızda da neredeyse Türkiye ekonomisinin 10’da birini ifade ediyor. Bu yıkıcı deprem fırtınasının zaten uzun bir süredir önemli sorunlarla boğuşan ekonomimize etkisini göz ardı edemeyiz. Ayrıca bölgenin ihracattaki payını da yadsıyamayz. Bölge, ülkemizin tarım, gıda, içecek ihracatında yüzde 24’lük bir paya sahip. Toplam ihracattan aldığı pay ise yüzde 9... Bölgenin tarımsal üretim bakımından en zengin ve büyük bölgelerimizden biri olması nedeni ile tarımsal üretim ve gıda sanayi üretiminde yaşanacak aksama da ciddi sorunlar yaratabilir. Toplam tarım alanlarımızın yüzde 17’sine sahip olan deprem yaşanan illerimiz tarımsal milli gelirden de yüzde 15 pay alıyor.  Pamuğun yüzde 73’ü, narenciyenin yüzde 60’ı, buğdayın yüzde 18’i, mısırın yüzde 32’si, tütünün yüzde 31’i, kuru kayısının hemen hemen tamamı, antepfıstığının yüzde 75’i, zeytinin yüzde 17’si bölgedeki 11 ilimizde üretiliyor. Daha birçok ürünün üretimi açısından da verimli ve zengin bir bölgemiz. Tekstil üretiminde de yüzde 40’ı aşan bir paya sahip. Dolayısıyla tarım, tekstil gibi sektörler için çok acil ve çözüm üreten, kalıcı önlemlere ihtiyaç var. Bu önlemler bölge halkının topraklarını terk etmemesi, ekonomik faaliyetlerin, kısacası yaşamın canlanması açısından da hayati öneme sahip" dedi.

YORGANCILAR: AFET BAKANLIĞI'NA ACİLEN İHTİYAÇ VAR

Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar ise açıklamasında, "Acının, öfkenin, çaresizliğin ve korkunun hakim olduğu depremde; kurtarmak, yaşatmak, onarmak ve normal hayata dönüş sürecine dikkatlerinizi çekmek isterim. Yıkılan binlerce binaya, afilli ambalajlı satılan rezidanslara rağmen, dimdik ayakta duran yapılar da vardı. Ahlak ve vicdan ile usulüne uygun yapılan binaların nasıl yıkılmadığına şahit olduk.  Cam giydirmeli, şehrin ilk akıllı binası AB fonuyla AB mevzuatına göre yapılan Adıyaman’daki tek camı dahi kırılmayan kültür merkezi, TOKİ’nin zemini sağlam yerlere inşa ettiği binalar ve Maraş’ta inşaat mühendisleri Odası dimdik ayakta. Her birinde emeği olanları tebrik ediyorum. Bize lazım olan bu zihniyetteki ve ahlaktaki mühendisler ve müteahhitlerdir. Diğer yandan, üst katı göçen ve farklı illerde binaları zarar gören AFAD gibi binalar da var. Bu açıdan Adalet Bakanlığı Deprem Suçları Bürosu çok doğru bir adımdır. Ancak, çok büyük yangın, sel felaketlerinde, depremlerde de görmekteyiz ki, ülkemizde bir Afet Bakanlığı'na acilen ihtiyaç vardır. Depremzedelerimizin barınma sorunu yaşadığı ve yaşayacağı en az 1-2 yıl yabancılara ev satışının yasaklanmasının da gerekliliğine inanıyorum. Ayrıca, enkaz atıklarının da, alternatif hammaddeye dönüştürülmesi yönünde toplanmasının da altını çizmek isterim." dedi.

ÖZGENER: YENİ FELAKETLER UZAK DEĞİL!

İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener de açıklamasında, "Mimari geleneklerimiz, kent kültürümüz, plan ve proje alışkanlıklarımız baştan aşağı değişime uğramalıydı. Bunu yapamadık. Önceliklerimizi yanlış belirledik, başka gündemlerin içinde kaybolduk. Şimdi yine dersler çıkarmak zorunda olduğumuz bir felaketle karşı karşıyayız. Bilim insanlarımızın anlattıklarına göre yeni felaketler de pek uzak değil. İki büyük felaket, doğanın bizlere "Artık dönüşün, yeni acılar yaşamamak için değişin" uyarısı... Bu dönüşümü nasıl gerçekleştireceğimizin sırrı ise bilimde, teknolojide… İzmir’i depreme dirençli bir kent olarak hazırlamak için; İzmir Valiliğimiz ve İzmir Büyükşehir Belediyemiz başta olmak üzere kentimizdeki tüm kurum, kuruşların katkısı ve Odamız çatısı altında yer alan inşaat yapım ve onarım, mimar, mühendis, yapı denetim, emlak, sigorta ve ilgili tüm sektörlerimizin bilgi birikimleri ile tecrübelerinin değerlendirilmesiyle önemli projelere imza atabileceğimize inanıyorum" dedi.

Yorum Yazın

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz

Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yorumlar
Yeniden eskiye
Eskiden yeniye
Öne çıkanlar

Bu habere hiç yorum yapılmamış... İlk yorum yapan sen ol.