Dolar 42,5616
%0.08
Euro 49,5846
%0.04
Altın 5.730,410
%-0.28
Bist-100 11.190,00
%1.65

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°
Özgür Özel bütçe konuşmasında 'iktidarımızda' diyerek vaatlerini sıraladı

Özgür Özel bütçe konuşmasında 'iktidarımızda' diyerek vaatlerini sıraladı

CHP lideri Özgür Özel'in TBMM'deki bütçe konuşması başladı.

  • Ege Postası
  • 08.12.2025 - 21:01

TBMM Genel Kurulu 2026 Yılı Bütçe Kanunu Teklifi görüşmeleri devam ediyor.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın Cumhurbaşkanlığı Kabinesi adına yaptığı açılış konuşmasının hemen ardından, bütçenin tümü üzerindeki görüşmelerde söz sırası genel başkanlara geldi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisi ve grubu adına en kapsamlı değerlendirmeyi yapmak üzere kürsüdeki yerini aldı.

İşte CHP Lideri Özel'in konuşmasından öne çıkanlar:

"BÜTÇENİN NEREDEYSE TAMAMI VERGİDEN ALINIYOR"

Değerli Milletvekillerimiz, bütçenin neredeyse tamamı vergiden toplanıyor.

Her 100 liralık verginin 63 lirası, dolaylı verdi. Elektrikten, sudan...100 liranın 25 lirası, çalışanların maaşlarından kesildiği vergi. Türkiye, vergi adaletsizliğinde de Avrupa birincisi.

Vergi gelirlerinin 8 milyar lirası ÖTV ve KDV'den alınacak. Mutfak tüpünden tırnak makasına ÖTV alınıyor. Ama pırlantadan, lüks kol saatinden alınmıyor. Bir arabasını kendisine alan vatandaş, bir araba da devlete alacak.

Gelir vergisinden bir örnek: Vatandaş, çok önemli bir üniversiteyi bitirmiş ve 73 bin lira maaşla çalışmaya başlasın. 12 aylık maaşının 3 tanesi vergiye gidiyor. Ve yıl boyunca 9 maaşla geçinmek zorunda kalıyor.

Belediyelerimiz bugüne kadar iktidarın kapatma çabalarına rağmen hedefimiz bin kreşten 770'ini açmış durumda. İktidarımızda her mahalleye kreş açacağız. Zenginin çocuğunun el becerisi 3 yaşında başlarken yoksulun çocuğununki 7 yaşında başlamasın. O kreşler sayesinde kadınlar ister sosyal hayata ister istihdama katılacak. Kadını çocuğa bakıp evde kocasını bekleyen konuma sıkıştırmaktan kurtaracağız. İktidarımızda mümkün olan bütün köy okullarını açacağız, taşımalı eğitimi mümkün olduğunca kaldıracağız.

Mülakatı kaldıracağız liyakatı getireceğiz. Mülakatta 'reis' denilince ıspanak diyenin elendiği dombra söyleyenin seçildiği bu sisteme son vereceğiz.Ücretli öğretmenliğe son verip, MEB'den daha çok öğretmen istihdamının yapıldığı üç harfli marketler utancına son vereceğiz.

Sağlık sisteminin 3'te 1'i özel sektörün elindedir. OECD ülkelerinde bin kişiye 4 hekim 9 hemşire düşerken, Türkiye'de iki hekim üç hemşire düşmektedir. Bugün vatandaşlar randevu sırası bekliyorlar. MR için 1,5 - 2 ay süre veriliyor. Milleti sınıflara bölen ve bu sınıflara göre muamele eden AK Partinin kara düzeni budur.

Biz haftada iki miting yapıyoruz milletin derdini dinliyoruz. Kara düzende yeni doğan bebekler bile güvende değil. Sağlık çalışanlarının neredeyse tamamı şiddet tehdidi altındadır. Araştırmalara göre yüzde 65'i tükenmişlik sendromu yaşamaktadır. Son 5 yılda 11 bin 700 doktor ülkeyi terk etmiştir. Tabii ki o doktorların ailelerinin de sözünü söyleyeceği sandık gelecek, kimin gideceğine de karar verecekler. Tüm askeri hastanelerini yeniden açacağız. İlaca erişimi güvence altına alacağız. Performans sistemini kaldıracağız. Ortez, protezde en ucuzun bulunup iyisi için fiyat farkının aldındığı düzeni kaldıracağız. Paran kadar sağlık dönemini sonlandıracağız.

Değerli milletvekilleri bir de barınma sorunumuz var. Büyükşehirlerde satılık evler 6,5 milyon liraya geldi. Konut sahipliği yüzde 60'lardan yüzde 50'lere geriledi. Barınma krizi artık üniversitelileri okullardan ayırıyor. TOKİ sosyal konut yapacak. AKP'nin de benimsemesini önemsiyor, gelecek için zaman kazandırdığını düşünüyoruz. Ama yüzde 5'lik dilimi göstermelik buluyoruz. CHP iktidarında gelire göre kira uygulamasına geçeceğiz.

Tarımda kendi kendine yeten bir memlekettik. 2002'de tarım yapılan 2,5 milyon hektar alanda tarım yapılmıyor. Ortalama yaş 30'du şimdi 58. Tarım sektörü yüzde 13 ile daralma yaşadı. (Cumhurbaşkanı Yardımcısı) Sayın Cevdet Yılmaz, bunu "Tarımda eksi 12,7 büyüme kat ettik" diye anlattı. Büyüme istediği gibi olmadığında ılımlı ama istikrarlı büyüme diyenlerin bu mahcubiyetini anlıyorum ama bu kadar berbat bir performanstan sonra bu kürsü özeleştiri bekler. Almanya 2 bin 100 dolar, Türkiye'de 400 dolar. Kırmızı et 7 dolar bizimkisi 41 dolara yemeye çalışıyor. Buna çözüm bulunmaı gerekirken 1,4 milyar dolarlık et ithalatı yapılmıştır. Kendi şirketinden dezenfektan satın alan Ticaret Bakanından sonra kendi şirketinden et alan Et ve Süt Kurumu Müdürü de AKP'nin kara düzenine nasip olmuştur.

Çiftçinin aldığı mazottan ÖTV'yi kaldıracağız. CHP iktidar olsa mazot 50 lira değil 30 lira olurdu. Ahilik kültürü ile yoğurulmuş bu topraklardayız ama zincir marketler için kurulmuş düzen esnafı perişan etmiş durumda. Hal yasası yıllardır bekliyor. Bu bütçe bu sorunlara çare getirmiyor. Siyaset öncelik belirleme işidir. CHP esnaftan taraftır bu bütçeyi getirenler zenginden taraftır. CHP iktidarından Esnaf ve Ticaret Bakanlığını kuracağız. Bu işi bilen birisini oturtacağız. Kredileirnin faizlerini sileceğiz. Küçük esnafı üç harfli zincirlere ezdirmeyeceğiz. Lobilere teslim olmayacağız, süper marketlere net düzenleme yapacağız.

“AHBAP - ÇAVUŞ İLİŞKİSİNE CANLAR KURBAN EDİLMEYECEK”

“Maalesef bu kara düzende işçiler de güvende değildir. Son 2,5 yılda 4 bin 836 işçi ihmaller yüzünden öldü. Daha bu sene şimdiye kadar bin 950 işçiyi iş cinayetlerinde yitirdik. Yetmiyor, MESEM’ler küçücük evlatlarımızı katlediyor. İki yılda MESEM’lerde 17 çocuk işçi hayatını kaybetti. Bütün anne - babalara sesleniyorum: Bir çocuk arıtma havuzuna düşmüş, ölmüş. Diğeri asansör boşluğunda. Birinin üstünden suntalar düştü. Diğeri elektrik akımına kapıldı. Dilovası’nda kaçak işyerinde yedi kadın işçiydi ölenler, üçü çocuk yaştaydı. Bu durumdan iktidarda hiç utanan, öz eleştiri yapan, müdahale eden yok. Bu durumu protesto eden TİP’li 16 genci tutuklamaktan da geri durmadılar. Genç arkadaşlarımızı, Silivri ve Bakırköy cezaevinden bizi izleyen, MESEM için protesto yapan genç arkadaşlarımızı, Cumhuriyet Halk Partisi grubu olarak yürekten selamlıyoruz. Peki Meclis olarak bir şey yapalım bu işe, bir şey. Ne yapacağız? Bütçe koyacağız. Çocuk işçiliğiyle mücadele bütçesi geçen yıl 28 milyon liraydı Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım. Bu sene ne kadara çıkarsak bir şey yaparız? Sıfır. Geçen sene 28 milyonu, bu sene sıfır liraya indirdiler. Çocuk işçilikle mücadelenin bütçesini. Açın, bakın. Sorun, çıkıp anlatsınlar. Vallahi de billahi de AK Parti’nin kara düzeninin boynunda bu büyük bir vebaldir ve bunun mücadelesi, siyasi bir mücadelenin üzerinde bir insanlık hakkıdır; insani bir mücadeledir. Biz tüm işyerlerinde yeniden düzenleyeceğimiz iş güvenliği standartlarını zorunlu kılacağız. Mesleki eğitimi, çocuk işçiliği önleyecek şekilde tasarlayacağız. Almanya’da mesleki eğitimde hiçbir çocuk ölmüyorsa Türkiye’de de ölmeyecek. İş sağlığı ve güvenliği uzmanlarının ‘Dilimizde tüy bitti, maaşları işverenin ödediği sistem doğru bir sistem değildir. Uzmanlar maaşlarını denetledikleri işyerlerinden alamazlar. Denetlediği işyeriyle patron - çalışan ilişkisi içinde olurlarsa sonuç böyle olur…’ Patron ödeyeceği parayı havuza ödeyecek. Kurayla belirlenecek denetçi orada çalışacak. O denetçinin maaşı patronlardan alınan parayla oluşan havuzdan ödenecek. Ama doğrudan muhataplık ilişkisi bitecek. Ahbap - çavuş, patron - çalışan ilişkisine canlar kurban edilmeyecek.

“İLK YILDA CUMHURİYET YURTLARI İNŞA EDECEĞİZ”

Bu kara düzen, gençlerimizin umutlarını korumuyor. Cumhuriyetimiz 10 yılda 15 milyon genç yaratmıştı, halen bununla övünüyoruz. AK Parti iktidarı da 5 milyon ev genci yarattı. Ne eğitimde ne istihdamda olan bu gençler dünyada da büyük sorun, Türkiye’de de büyük sorun. Ama OECD ülkeleri içinde yüzde 31 ile bu konuda birincilik yine Türkiye’ye ait. Almanya’da ev genci oranı yüzde 6, kara yastalar; kara kara düşünüyorlar ve envai çeşit projeler yapıyorlar. Yüzde 31 ev genci yaratmış iktidar, bu konuyla hiç meşgul değil. Üniversite öğrencisi barınamıyor. Yurt yok. KYK yurtlarıyla övündü Sayın Bakan. Rakam ortada; öğrencilerin yüzde 24’üne yetiyor. Sizden sıfır yurtla devraldığımız İstanbul’da 17’nci Cumhuriyet yurdunu açtık. En büyük sorun da İstanbul gibi bir büyük bir metropolde. Siz bugüne kadar TOKİ’ye her şeyi yaptırdınız da yurt niye yaptırmadınız? Çünkü özel bir tercihtir. Yurtsuz kalanın, barınma sorunu olanın TCDD’nin tren istasyonlarında, otogarlarda veya havaalanlarında bu çocukları karşılayan ablalar olsun, alsınlar; abiler olsun, götürsünler ve bu eksikliklerinden istifade onlara bir barınma yeri versinler. Sonra kendi cemaatlerine eleman devşirsinler öyle mi? O devşirilenlerin ne yaptığını gördük milleti. O yüzden bu ülke Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında ilk bir yıl içinde tüm öğrencilere yetecek kadar Cumhuriyet yurtlarının inşası TOKİ’ye verilecek ilk talimattır. Bir de Sayın Erdoğan, geçtiğimiz günlerde dinliyorum, diyor ki ‘Gençler biz geldiğimizde krediler 45 liracıktı. Şimdi 3 bin lira yaptım.’ Döndüm, baktım ben de o 45 lira ne yapıyormuş diye. Rahmetli Ecevit’le Sayın Bahçeli’nin koalisyon ortakları olduğu ve son öğrencilere ödedikleri 45 lira o gün 30 lira olan çeyrek altından 1,5 tane alıyormuş. Bugün çeyrek altın 11 bin lira, verdiğiniz kredi 3 bin lira. Çeyrek altın hesabı yapmayalım, ne yapalım? En berbatını yapalım, en ucuzunu yapalım, en baskılananı yapalım. 45 lira o zaman 225 simit alıyordu. Bugün 3 bin lira 150 simit alıyor arkadaşlar. Kime, ne anlatıyorsunuz? Buradan Türkiye’deki tüm öğrencilere, tüm çalışanlara, tüm emekçilere, tüm emeklilere diyorum: Size hangi rakam veriliyorsa dönün, kontrol edin. AK Parti döneminde geriye gittiniz, değersizleştirildiniz. Sizin değerinizi bilecek de size sahip çıkacak da halkın iktidardır, Cumhuriyet Halk Partisi iktidardır.

“OKUYARAK DAHA İŞSİZ KALINAN BİR ÜLKE YARATTINIZ”

Bugün çıkın gençlerin gözünün içine baka baka söyleyin. Gençler Avrupa’nın hem en pahalı, hem de en yavaş internetini kullanıyor. Başka bir veri söyleyeyim: Bugün Türkiye, üniversite mezunu işsiz oranının genel işsizlik oranını aştığı tek ülke. Hani diyor ya ‘Evladım oku, bir meslek sahibi ol. Altın bileziğin olsun. İleride işsiz kalmazsın.’ Türkiye’de okuyanlar okumayanlardan daha işsiz. Böyle bir eğitim sistemi… Planlamanın olmadığı, doğru yönlendirmenin olmadığı eğitim sistemi ile okuyarak daha işsiz kalınan bir ülke yarattınız. Gençlerin yüzde 70’i ‘İmkanım olsa yurt dışına giderim’ diyor. Felaket bir oran. Gençler valizleri kafada toplamış. Zaten bu kötü. Valizler kafada yıllar içinde toplanıyor. Sonra yatağın üstüne atılıp da fiziken toplanması, 15 dakikalık iş. Buna mani olmak lazım. Şimdi Sayın Bahçeli zaman zaman bir beka sorunu tarif ediyor. Bazen biz de bu tariflerden nasibimizi alıyoruz. Bazılarına da iştirak ediyoruz, bu kaygıları. Bizce beka sorunu, başka ülkelerin Türkiye üzerinde hayal kurması, hesap yapması değildir. Bunu 100 yıl önce yaptılar. Biraz önce de çok güzel ifade edildi. Hep beraber bu sorunu bertaraf ettik. Denemesi bedava. Yine niyetlenirlerse, ne olacağını hep beraber gösteririz. Ancak asıl beka sorunu, bu ülkenin gençlerinin dünyanın başka ülkelerinde hayal kurmasıdır. Asıl beka sorunu, valizlerin kafada toplanmasıdır.

“AVRUPA’NIN EN HIZLI VE UCUZ İNTERNETİNİ KULLANDIRACAĞIZ”

Kafada valizleri toplayan gençler için 31 Mart seçimleri akşamı ‘Bir seçim daha beklemeye karar verdiler’ demiştim. O gençlere buradan sesleniyorum: Sakın bir yere gitmeyin. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı gelecek ve bu ülkeyi de ayağa kaldıracağız, sizin de umutlarınızı yeniden dirilteceğiz. Bunu yapmak için gençleri her alanda destekleyen bir model öneriyoruz. Belediyelerimizde şu ana kadar tertemiz 77 yurt yaptık. Bir yılda Cumhuriyet yurtlarını tamamlayacağız. İstihdam ofisleri ile genç işsizliğe çare üreteceğiz. Hangi marka ve model olursa, yani yönlendirdiğiniz o bir markaya ve bir modele değil; hangi marka ve model olursa olsun gençlerin aldığı ilk bilgisayar ve ilk cep telefonundan tüm vergileri kaldıracağız. 100 yıl önce partimiz ülkeyi demir ağlarla örmüştü. 100 sonra ülkeyi fiber ağlarla örmeyi, Avrupa’nın en hızlı ve en ucuz internetini gençlerimize kullandırmaya söz veriyoruz. Fikrini söylediği için gözaltına alınma korkusunu zihinlerden sileceğiz. Sevdiğiniz sanatçıların giyimine - kuşamına karışıldığı, konserlerinin yasaklandığı, alınıp sorgulandıkları bir sürecin asla muhatabı olmayacaksınız. Gençlere söz veriyoruz: Yasaksız Türkiye, vizesiz Avrupa geliyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, emeklilere özel bir başlık açmak gerekiyor. Bugün ülkede en düşük emekli maaşı 16 bin 800 lira. 16 milyon emeklinin ortalama maaşı ise sadece 21 bin lira. Açlık sınırının 30 bin lira olduğu bu ülkede bu ücretler zulümdür ve vefasızlık. Emeklilerden bahsediyoruz; 16 bin 800 lira vefasızlıktır. Ben meydanlarda söylüyorum. Tabii meydan deyince AK Partili arkadaşlar belki bilemeyebilirler. Şehirlerin ortasında, ahalinin geldiği, bizim haftada iki kez tıka basa doldurduğumuz; sizin pek gelmediniz bir yerden bahsediyoruz. Meydanlarda söylüyorum. 2002’de en düşük emekli maaşı, 8 çeyrek altın alıyordu. Bugün en düşük emekli maaşı, 1,5 çeyrek altın alıyor. Yalansa işte burada. Hesabı kuvvetli Plan ve Bütçe Başkanımız ya da değerli Cumhurbaşkanı Yardımcısı çıkar, hesaplar. Geldikleri gün 8 çeyrek altın alan emekli maaşı, 1,5 çeyrek altın alıyor. Meydanlarda soruyorum: ‘16 bin 800 lira alanlar el kaldırsın.’ Meydanın yüzde 60 - 70’i elini kaldırıyor. O meydanlarda dünyanın en büyük korosu, Türkiye’nin 16 milyon emeklisi en acıklı şarkısını hep birlikte söylüyorlar. Bu yüzden AK Partili arkadaşlara Erdoğan’ın ‘Nereden nereye’ şarkısını değil de emeklerin bu acıklı şarkısını dinlemeye, bu soruna çözüm üretmeye çalışmaya davet ediyorum. Biz en düşük emekli maaşını önce hemen bir asgari ücrete, sonra da 1,5 asgari ücrete çıkaracağız. Öyle çok büyük bir vaat değil arkadaşlar bu. Yine rahmetli Ecevit ve Sayın Bahçeli’nin, Mesut Yılmaz’ın koalisyon hükumetinde en düşük emekli maaşı 1,5 asgari ücretti. Bugün gelen noktada 0,7 asgari ücret bile değil. Bunu buraya çıkarmak zor bir şey değil. Yeter ki birazcık vicdan olsun. Birazcık insaf olsun. Maaş zamlarını enflasyona ezdirmeyip kalkınma ve refah payı da vereceğiz emeklilere. Bayram ikramiyelerini asgari ücrete yükselteceğiz. Bu ülke için yıllarını veren emeklilere vefasızlık etmeyeceğiz.

“YÜZDE 25 ZAM YENİ VE BÜYÜK BİR SOSYAL KRİZ YARATIR”

Türkiye’de neredeyse iki işçiden biri asgari ücret alıyor. Asgari ücret bu ülkede artık genel ücret oldu. AK Parti geldiğinde hemen sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı çıkarabilir, Türkiye’nin verdiği asgari ücrette Avrupa’da altında 13 ülke vardı. 13 ülkeden daha yüksek ücret veriyordu 2001 yılında. Bugün sadece üç ülke kaldı; Arnavutluk, Moldova ve Ukrayna. Bunların dışında bütün ülkelerin asgari ücreti bizden fazla. Avrupa Birliği’ndekilerin hepsinin kat kat fazla ama bu üç ülke dışında Avrupa’daki bütün ülkelerin fazla. İlk verildiğinde 558 Euro olan asgari ücret bugün 446 Euro’dur. Almanya’da 2 bin 100 Euro, Fransa’da bin 800 Euro, Yunanistan’da 1000 Euro, Türkiye’de 446 Euro. ‘Yılda üç -dört kez asgari ücreti zamlayacağız’ diye oy aldığınız asgari ücretliye 2024’te de 2025’te de değil üç kez, bir kez bile ara zam yapmadınız. Verdiğiniz 17 bin liradan 22 bin lira yaptığınız asgari ücret, bugün 6 bin 600 lira eriyerek verildiği günün parasıyla 15 bin 500 liraya düşmüş durumda. Şimdi yüzde 25’lik bir zam hesabı yapıyorsunuz. Buradan açıkça uyarıyorum: Emekli maaşları hak ettiği zammı alamazsa, asgari ücret 27 - 28 bin lirada kalırsa yeni ve büyük bir sosyal krizle karşı karşıya kalacağız. Bu konuda iktidar sahiplerini uyarıyorum: Bizim yapıcı bir teklifimiz var. Gelin, asgari ücreti 39 bin lira yapalım. Bu artışın yükünü elbette işverenin sırtına yükleyemeyiz. Çalışan sayısına ve sektörüne göre 5 bin 100 lira ile 10 bin 540 TL arasında dört farklı sosyal güvenlik primi desteklemesi öneriyoruz. Bunu yapmak, işçiyi ve işvereni birlikte korumak mümkündür. Bu yapıcı önerimizi sunuyor ve söz veriyoruz: İktidarımızda asgari ücret, yılda en az iki kez; asgari ücret enflasyonun çift haneli olduğu yıllarda yani tek haneye düşene kadar yılda dört kez güncellenecek. Asgari ücret ilk yıl alınan, kıdemle birlikte hızla uzaklaşılan bir ücret noktasına gelecek.”

“EKONOMİK ÇÖKÜŞ AHLAKİ ÇÖKÜŞÜ GETİRİYOR”

“Sayın milletvekilleri, buraya kadar görüyoruz ki AK Parti iktidarı nasıl millete iyi gelmediyse bu bütçe de emekliye, işçiye, çiftçiye, esnafa, gençlere, velhasıl bu millete iyi gelmeyecek. 2,7 trilyon lira faiz ödemesi ile faiz lobilerinin; 768 milyar vergi istisnasıyla zenginlerin; ‘Cebimizden kuruş çıkmayacak’ dediğiniz Kamu - Özel İşbirliği projeleriyle, 236 milyar garanti ödemesiyle yandaşların, 40 Haramiler’in, beşli çetelerin; kamuda lüks ve şatafatın devamı ile seçkin bürokrasinizin keyfi yerinde olacak ama başka kimseye iyi gelmeyecek. Rahmetli Demirel söylediği gibi ‘Enflasyon ahlakı bozar.’ Yüksek enflasyon düşük ücretlilerle ve iğneden ipliğe gelen zamlarla bir ekonomik çöküşü yaşatmaktadır. Ve ne yazık ki bu çöküş beraberinde bir ahlaki çöküş getirmektedir. 22 bin 800 lira alan bir asgari ücretli bir zenginin öğle yemeğine bu parayı bir seferde ödediğini görünce bu memleketten duygusal kopuş yaşamaktadır. Borcu borçla kapatanlar, kredi kartından çekip öbür kartı kapatanlar, korkunç bir sarmalın içine sürüklenmektedir. İnsanlar suça, tefecilerin eline, yasadışı bahse bulaşmaktadır. Gençlerimiz suç örgütlerinin ağlarına doğru sürüklenmektedir. Bugün Türkiye’de sokakta suç ve uyuşturucu çeteleri kol geziyorsa bu, bu büyük ekonomik krizden bağımsız düşünülemez ve çözülemez.

“ERDOĞAN’A 17 BİN DOLAR GELİRİ 5 YOKSUL ANLATSIN

Bir diğer ahlaki çöküş de artan maliyetleri sözde düşürmek uğruna insanların sağlığıyla oynanmasıdır. Türkiye’deki en önemli sorunlardan bir tanesi gıda güvenliği sorunudur. Artık insanlar dışarıdan gönül rahatlığıyla yemek yiyemez, lokantada, kışlada, okul yemekhanelerinde zehirlenir duruma gelmişlerdir. Ve bakın iktidarınızda bunların hepsi Ankara’dan fotoğraflarını bizzat arkadaşlarımızın çektiği manzaralar. Meyve 60 ila 200 lira, çıkma meyve 20 - 30 lira, yufkanın normali 120 lira, yırtık yufka 60 lira. Tavuk eti 200 - 250 lira, eskiden tavuk kesilince çöpe atılan taşlık satılıyor 50 - 75 lira. Bayat ekmek 8 lira, kırık yumurta 4 lira, çorbalık kemik 150 lira. Bugün Türkiye’yi getirdiğiniz nokta, defolu gıdalar noktasıdır. Gıda güvenliğinde büyük sıkıntıların yaşandığı bir sürecin içerisindeyiz. Sayın Erdoğan ‘Milli geliri 17 bin dolar yaptık’ diye övünedursun. Hani eskiden fıkralar olurdu ya ‘Bir Türk, bir Fransız, bir Japon bir araya gelmişler. Bakın 15 bin dolar ‘Milli gelir 17 bin dolar oldu’ diyor, bir asgari ücretli, bir emekli, bir yetim, bir engelli ve bir yaşlı maaşını alanların bir yıllık toplam geliri; beş fakirin toplamı 15 bin dolar. Erdoğan 17 bin dolar milli gelirden bahsediyor. Ona bu beş yoksul anlatsın.”

“DIŞ POLİTİKAMIZ 86 MİLYONUN MENFAATİNE YÜRÜTÜLMELİ”

“Bugün değerli milletvekilleri, dış politika ciddiyetle ele almamız gereken temel bir alan. Gazi Mustafa Kemal Atatürk bize ‘Yurtta barış, cihanda barış’ ilkesine dayanan, komşularla iyi ilişkiler içinde olan bir dış politikayı miras bıraktı şüphesiz. Dolayısıyla dış politikamızın damatlar, mahdumlar, enişteler üzerinden ilişkiler kurularak ciddiyetsiz bir yöne evrilmesi büyük bir talihsizliktir. Dış politikamız iktidardaki birkaç kişinin çıkarı için değil, 86 milyonun ali menfaatleri için yürütülmelidir. Ancak sayın Erdoğan ABD Başkanı Trump ile kurduğu ilişki, milli menfaatler önceleyen bir ilişki değil; parti menfaatlerini, kendi menfaatlerini önceleyen bir muhtaçlık ilişkisidir. ABD’nin Dışişleri Bakanı ‘Trump’tan 5 dakika randevu almak için bize yalvarıyorlar’ demiştir. ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin şu sözlerini duyduk, biz unutmadık, siz nasıl unuttunuz? Ankara’da oturmaya bir tenezzül etmeyen bu beyefendi, ‘Trump Erdoğan’a onda olmayan bir şey, yani meşruiyet veriyor’ demiştir. Bolca TikTok paylaşımları yapmakla meşgul olan Dışişleri Bakanımız bu elçiyi Dışişleri Bakanlığı’na çağıramamış, kendisine haddini bildirememiştir. Sayın Erdoğan kendisine yapılan bu sayısız, saygısız dile karşı ‘Ya siz kim oluyorsunuz? Ben meşruiyeti sadece milletten alırım’ diyememiştir. Bunları diyemeyen Sayın Erdoğan, Trump’ın oğlu ile İstanbul’da ofiste gizli gizli oturup konuşup, babasından randevuyu oğlundan istemiş, oradaki ön mutabakatın gereği olarak Amerika seyahatine gittiği gece Amerikan mallarında vergi indirimi, Çin mallarına vergi bindirimi, Trump’la görüşmede 225 Boeing siparişi ve pahalı LNG anlaşmaları imzalamış, nadir toprak elementlerimizi bile pazarlık unsuru yapabilmiştir.

“TRUMP’TAN BEKLENTİ, 19 MART’A SES ÇIKARMAMASI”

Bugün Gazze halkı, vatanlarından sürünmek istenirken; Trump oraya lüks oteller yapacağını anlatırken, bu büyükelçi ‘Türkiye Akdeniz’den Hazar Denizi’ne kadar İsrail’le sıkı bir iş birliği içinde girecek’ diyebilmekte, Erdoğan dönüp de bunu yalanlamaya bile kalkışamamaktadır. Çünkü dediğim gibi bir muhtaçlık ilişkisi vardır. Trump Erdoğan’dan bu kadar tavizi aldı peki Erdoğan Trump’tan ne aldı? Kendine meşruiyet alacakmış. Bunu söylüyorlar. Ya haddini bildirsin ya da yere batsın onun meşruiyeti. Eğri oturup doğru konuşalım. Esas Trump’tan beklenti, icazetini verdiği 19 Mart darbesine ses çıkarmaması, muhalefete karşı AK Parti’yi desteklemesidir. Müesses nizamın hamisi Trump yönetimidir, aktörü AK Parti iktidarıdır. Bizim mücadelemiz bir avuç insanın menfaati için kurgulanan müesses nizama karşı bu milletin haysiyet mücadelesidir. İktidarımız dünyadaki hiçbir lidere karşı boyun bükmeyecek ve dış politikamız mahdumlarla, damatlarla ciddiyetsiz bir yöne evrilmeyecek. İç barışını sağlayan, huzura kavuşan Türkiye, Ortadoğu'da barışın ve kardeşliğin liderliğini yapacak. Cumhuriyet Halk Partisi Batı ittifakının bir parçası olduğunun farkında olarak Avrupa Birliği için en kararlı adımları atarken, Rusya, Çin ve İran’la barışçıl ve kurumsal ilişkiler tesis edecek. Ortadoğu ve Kafkaslar ve Balkanlar’a zaman zaman yüzünü dönüp, zaman zaman sırtını dönmeyecek. Bu ilişkileri sürekli, kurumsal ve her iki tarafın da lehine sürdürecek. Pozisyonunu Amerika’ya göre şekillendirmeyecek. Dünyanın her yerinde vatandaşlarımız pasaportlarından gurur duyacak, saygı görecek. Demokrasi, adalet ve ekonomide atacağımız adımlar, dış politikada elde edeceğimiz saygınlık bizi lideriyle pazarlık edilen bir ülke olmaktan çıkarıp; kurumları diplomatik kurallarıyla ciddiye alınan, hesaba katılan, vazgeçilmez bir stratejik ortak yapacak. Çağdaş dünyanın ayrılmaz bir parçası olarak tekrar orada yerimize alacağız.

“DOKUZ AYDIR NELER YAŞADIK BİZ?”

19 Mart yaşanmadan bir ay önce, hemen şuradaki grup salonumuzda demiştim ki, ‘Bir darbe mekaniği işliyor. Bu darbe öncekilerden farklı. Bütün darbeler iktidara yapılır. Oysa bu darbe mevcut iktidar tarafından sonrakine, şimdiki Cumhurbaşkanı tarafından bir sonraki Cumhurbaşkanına yapılmaya niyetleniyor. Bu Türkiye’ye kaybettirir’ demiştim. Maalesef bu kez tankla, postalla değil; cübbeyle geldiler. Müesses nizamın dengesi bozulmasın, bir avuç insan rahat etsin diye milletin huzuru ve refahı o gün feda edilmiştir. Çünkü müesses nizam değişmeyen aktörleri ve kurguları, bu millete dayatılan bir düzendir. Sayın Erdoğan maalesef artık partisine, partinin ana kademesine, kadın kollarına, gençlik kollarına değil; bir tek kendi partisinde olan yargı kollarına güvenmektedir. Arkadaşlar tepkimizi, üzüntümüzü haklı görmelisiniz, mazur görmelisiniz. Dokuz aydır neler yaşadık biz biliyor musunuz? Darbenin bildirisinin okunduğu sabah ‘560 milyarlık yolsuzluk’ diye yola çıktılar. Bugüne geldik. İddianame kanıt, kanıt, kanıt. Hiçbir kanıt ortaya koyamadılar. İBB’nin altı yıllık bütçesi 560 milyarın kat kat altında çıktı. Para dolu valizler yalanına sizi de inandırdılar, Tweet atanlarınız oldu, iddianame çıktı ‘Valizlerde jammer var, iletişim özgürlüğüne engel oldular’ diyor. ‘Parkenin altından 2 milyon dolar çıktı’ dediler. Yalan çıktı. Söyleyen gazeteci ‘Ben de kandırdım, yanlış oldu’ dedi. ‘İmamoğlu’nun lüks araçları’ diye bir garajda araç gösterdiler. Araçlar bambaşka bir siyasetçiye ait çıktı. Arkadaşlarımızın tek tek ismini sayarak ‘Gizli toplantıdan, para dolu çantalar çıktı’ dediler. ‘Görüntüler elimizde var’ dediler. İddianamede yer almadı. Sorulunca yanlış bilgi olduğu ortaya çıktı. ‘İBB’den bin 200 cep telefonu alındı, CHP’li delegelere dağıtıldı’ dediler. Bir tanesi bile ortaya çıkmadı. İddianamede bu dahi yer almadı.

Değerli arkadaşlar ya dokuz ay boyunca bir yalan, yalan, yalan, yalan. Sonra hepsi ortaya çıkıyor, bu kul hakkı değil mi? Bu insanların çoluğu, çocuğu, eşi, dostu, komşusu, o çocuğun okul arkadaşları yok mu? Size yapılsa ne yaparsınız? Bu saydıklarımın hepsi gerçek dışı bilgiyi alenen yayma suçu değil mi? Bakın Alican Uludağ diye bir gazeteci arkadaş var. Bu arkadaş haber yapıyor. Kadın cinayetine yardımdan hükümlü birisi tahliye edildi diye. Meğerse tahliye edilmemiş, hükümlü izinli olarak çıkarılmış. Bunu yalan bilgiyi alenen yayma suçundan gazeteciyi ifadeye çağırıyorlar, dava açıyorlar. Ama Fatih Altaylı, İsmail Saymaz, Özlem Gürses’e gelince, tekzip bile gelmeden aynı suçtan kendilerini yargılıyorlar, tutukluyorlar, ev hapsine koyuyorlar. Allah için bu memlekette ikili hukuk sistemi yok mu? Eğer bu gazetecilerin bu kadar yalan atıp da onlar atmıyor ki… Yanıltılıyor, kullanılıyor. Bunu yayması suç değilse nasıl oluyor da diğerlerininki suç oluyor. Yok, bu gazetecilik faaliyetiyse bu niye değil? Burada suç varsa, bunlar nasıl cezalandırılmıyor? Gazeteciler cezalandırırsın demem. Ama bir kural varsa, herkese uygulansın derim.

“GİZLİ TANIK DEĞİŞİR Mİ?”

Şimdi bu kadar değerli hukukçu var Meclis’te. Çok değer verdiğim vicdan sahibi insanlar var. Şimdi söylüyorum 19 Mart günü arkadaşlarımıza, başta Ekrem Başkan’a dediler ki, ‘Bir gizli tanık var. Adı Meşe. Bunu diyor, ne diyorsun?’ Meşe, Meşe, Meşe. Başka bir şey yok. Sonra bu Meşe kafayı yemiş, intihara kalkmış, yedinci kata saldırmış, bilmem ne olmuş. İddianamede Meşe yok. Yerine Meşe’nin söylediği her şeyi, noktalı virgülüne kadar İlke diye bir gizli tanığa koymuş. Vicdan sahibi herkese soruyorum. İddianame orada, açın okuyun. 19 Mart sorgu tutanakları orada açın okuyun. Yahu bir tiyatroda oyuncu değişir, hastalanır değişir. Bir sinema filminde ya da dizi filmde oyuncu değişir. Futbol maçında oyuncu kötü oynar, değişir. Yahu adalette gizli tanık değişir mi? Allah aşkına gizli tanık değişir mi? Bir oda var, odada üç kişi var. ‘Ben Meşe’yim gördüm bunları’ diyor. Meşe gitmiş İlke gelmiş. ‘Ben İlke’yim gördüm bunları’ diyor. Oyuncu değiştirir gibi gizli tanık değiştiren bu sistem iftiradan başka bir şey üretmemektedir. Onun için biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak talep ettik. Sayın Bahçeli destek verdi. Sayın Erdoğan, ‘Sayın Bahçeli böyle diyorsa makuldür’ dedi. Hani bu TRT’den yayınlanacaktı? Geçtiğimiz gün getirdik, TRT’den bir kanaldan yayınlanması, isteyen kanalların canlı yayınlanmasına niye hayır oyu verdiniz? Niye verdiniz biliyor musunuz çünkü iddianamenin arkasında siz de duramıyorsunuz, kimse de duramayacak. Vicdan sahibi eski siyasetçilere soruyorum. Bu suçlamaların hepsinde, irtikap rüşvet, ihaleye fesat, terör örgütlerine destek vs. Sayın Erdoğan da yargılandı mı yargılanmadı mı? Manisalı değerli hemşerim Yenişehirlioğlu. Yalan bilmez, doğruyu konuşur. Yargılandı ancak tutuksuz yargılandı. Bir gün bile eve polis gelmedi. Götürüp de Vatan Emniyete götürülmedi. Tutuksuz yargılandı. Şu kadarını söylüyorum, Erdoğan’ın benim o zaman da her zaman da bu meclis tutanaklarında 50 kere de eleştirdiğim şekilde bir şiir okudu diye ceza aldı. Bakın şiiri değil, ceza almasını eleştiriyorum. Telefon geldi, davet edildi. Artık belediye başkanı değil. Saraçhane’de çıktı, mitingini yaptı. Gitti cezaevine yerleşti. Koğuş arkadaşı ayarlandı. Cezaevinde şiir kaseti çıkardı arkadaşlar.

“BU DİLİ NASIL KABUL EDEBİLİRSİNİZ?”

İBB Başkanı değil, düşmüş artık. Şu anda, bu kadar hukukçu var, masumiyet karinesi diye bir şey var. Ekrem İmamoğlu şu anda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı. Üçte iki maaşını devlet ödüyor. Seçilmiş belediye başkanı. Hakkında iddianame var, daha tensip zaptı bile yok. Olsa ne yazar? Yargılanacak, yargılansa ne yazar, ceza alacak. Ceza alsa ne yazar, istinaf, alsa ne yazar, Yargıtay. Ancak o gün ‘suçlu’ diyebiliyorsunuz. Onda bile AİHM’de adil yargılanma hakkı ile ilgili denetim imkanı var. Şimdi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, yaptığı bütün açıklamalarda, ‘İmamoğlu, çıkar örgütü başkanı, kurucusu, suçlusu…’ Ya masumiyet karinesi, Özlem Hanım, siz iyi bir hukukçusunuz. Bu dili nasıl kabul edebilirsiniz? Nasıl olur da bir kişinin cezası kesinleşmeden, ‘Ona suç örgütü lideri’ diyebilir biz başsavcı? Yine soruyorum Özlem Hanım; HSK’nın Başkanı Adalet Bakanı. HSK’nın kendi talimatlarına göre ‘Başsavcılık açıklamaları kısa, net yapılacak yargılamayı yönlendirmeyecek şekilde olur’ diyor. Nasıl ‘Asrın yolsuzluğu’ der? Nasıl ‘İddianamemizde şu var, bu var’ der? İddianameni yazacaksın, susacaksın. Ondan sonra iddianame konuşacak. Sen hazırlayan savcısın. Savcılık makamı bir bütün, bir meslektaşın bakalım senin o yazdığın iddianame ile hangi mütalaada bulunacak? Yahu gerçekten bu kadar haksızlığın, bu kadar eşitsizliğin karşısında susulamaz. Ekrem İmamoğlu, seçilmiş Belediye Başkanı. Belediyeden resmini indiriyorlar. Sesini kısıyorlar. Kendi temelini attığı kreşe tebrik yazısı yolluyor, okutturmamaya çalışıyorlar. Olacak iş değil bunlar. Bir kişiye durduk yere bu muamele yapılmaz.

"ARKADAŞLAR BEN Mİ ATADIM AKIN GÜRLEK’İ, BU BİLGİLERİ BANA YOLLAYIP BENİM SÖYLEMEMİ SÖYLÜYORSUNUZ"

Bir kez daha söylüyorum HSK'nın dönüp bunu başsavcıya bir bakması lazım. Ak Parti’den bazı arkadaşlara söylüyorum. Yok masak raporu, başsavcıya ait; Yok mal varlığı, yok noter işlem evrakı filanca noterden, yok villa tapusu, yok 100 milyon liralık villa almaya niyet, yok Lüksemburg'daki çift maaş, yok efendim senfoniler menfoniler, ıvırlar zıvırlar. Arkadaşlar ben mi atadım Akın Gürlek’i, bu bilgileri bana yollayıp benim söylememi söylüyorsunuz da. Akın Gürlek’i atayana gidin konuşun. Gelmiş burada bir grup, ‘Efendim Akın Gürlek gelecekmiş, dokunulmazlık için Adalet Bakanı olacakmış. Aman bunlar konuşulsun.’ Kardeşim, Akın Gürlek’in Adalet Bakanı olması umurumda değil benim, benim umurumda olan adil yargılanma. Benim umurumda olan bu iftiraların açığa çıkmasıdır. Sizin iç meselelerinizle meşgul değiliz biz. Akın Bey de ne zaman isterse bize ulaştırılan belgelerin hepsini ona veririm. Günü geldiğinde şunu söylüyorum. HSK’ya daha bugün ya bugün yaptığımız başvuru, kendisiyle ilgili, ‘değerlendirme dışı, değerlendirme dışı.’ Gün gelecek herkes bağımsız yargı önünde hesap verecek. AK Parti’nin kara oyunlarına, kara propagandasına, kendi iç kavgasına kimse bizi alet etmesin. Bizim elimizden namusuyla karar veren kimseye bir kötülük gelmez. Namuslu hiçbir savcı bizden korkmasın. Namuslu hiçbir hakim korkmasın. Ama cellatlık yapmaya gelenler, gelecekte bu parti iktidar olmasın diye ona darbeyi hukuk yoluyla yapmaya çalışanlar mücadelemizden korksunlar. Geleceklerinden de korksunlar.

“SON SEÇİMİ BİZ KAZANINCA BİRİLERİ KABULLENEMEDİ”

Son sözüm Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bu bütçede ülkemizin çoklu krizlerini hafifletecek bir çare yok ama ‘Bir çare varsa sen söyle’ dersen bu ülkeyi seven, kendi hesabına devleti alet etmesin yeter. Bakın bu borsamız. Herhalde bu borsa düşünce sevinen kimse yoktur aramızda. Yükselince de kaygı duyan yoktur. Bu bütün şirketlerimizin toplamı ile ilgili bir iş. 19 Mart’ta yüzde 9 düştü bu borsa. 30 Haziran’da partimize açılan dava ertelenince yüzde 5.5 çıktı. Bu borsa, İstanbul’da İl Başkanlığımıza kayyım atandığında yüzde 6 düştü. Kurultay davası ertelenince yüzde 5 çıktı. CHP’yi kapatma talebi yazınca iddianamede, yine o gün düştü. Eğer bu ülkeyi seviyorsanız mertçe mücadele edeceksiniz. Yıllarca yarıştık, kazandınız, biz kabullendik. Son seçimi biz kazandık birileri kabullenemedi. Ama bu ülkeye bu kötülükleri yapmayacaksınız. Milletin Meclisi, milletin dertlerine çözüm üretemez haldedir. Eğer bu Meclis, milletin meclisi değilse bundan sonra her cadde, her sokak, her meydan bizim için milletin meclisidir. Biz hem milletin Büyük Millet Meclisi’nde hem de milletin gerçek meclislerinde onlarla birlikte olmaya, mücadele etmeye devam edeceğiz. Milletin kalbinde siyaset yapıyoruz, yapmaya devam edeceğiz. Terörsüz ve demokratik Türkiye için kararlılıkla çalışacağız.

“KENDİ BARIŞ PROJEMİZ HUZUR, REFAH, KALKINMA GETİRSİN İSTİYORUZ”

Komisyona katkı sunmaya devam edeceğiz. Bu ülkenin barış umutlarının birilerinin çıkar hesaplarına kurban edilmemesi için samimi ve ciddi bir sürecin içinde olacağız. Cumhuriyet Halk Partisi olarak kayyımlara itiraz ediyoruz. ‘AİHM kararları uygulansın’ diyoruz. ‘Anayasa Mahkemesi kararları uygulansın’ diyoruz. 29 maddelik demokratikleşme paketi önerdik. ‘Gelin, hep birlikte bunu geliştirelim, hayata geçirelim. Bu ülke hep birlikte kazansın’ diyoruz. Türkiye’de Kürtlerle Türklerin kardeşliğini ve barışını savunuyoruz. Bundan sonra bu bütçelere bu paraları silahlara, savaşa, terörle mücadeleye harcamak yerine Kürt’ün de Türk’ün de ortak geleceği için harcayalım’ diyoruz. Bunun için Türkiye’de son Kürt ‘Benim sorunum vardır’ demeyene kadar Kürt sorunu vardır. Son Alevi ‘Artık sorunum kalmadı’ diyene kadar Alevilerin sorunu vardır. Demokratik bir mücadelede tüm Kürtlerin ve Alevilerin kendilerini Türkler ve Sünniler kadar eşit hissedecekleri, bu devlete sahip çıkacakları yarınlar için her türlü mücadeleyi vermeye biz hazırız ve buradayız. Türkiye’deki Kürtlere de barış, huzur diliyoruz. Suriye’deki Kürtlere de barış ve huzur diliyoruz. Suriye’deki Kürtlerin de Arapların da Dürzilerin de Türkmenlerin de son günlerde gördükleri muameleyle yüreğimiz ağzımızda izlediğimiz Alevilerin de anayasal güvenceye sahip olmalarını, Suriye’de birlikte yaşamalarını, hiç birisinin ezilmemesini, katledilmemesini, Suriye’de de demokrasi olmasını ve barış olmasını istiyoruz. Suriye’deki Kürtlerin demokratik ve barış, huzur içerisinde olması Türkiye için büyük bir güvencedir. Sınırımızda kardeşlerimizle kardeşçe komşuluk yapmak istiyoruz. Türkiye’de de Suriye’de de Ortadoğu’da da dünyanın egemen devletlerinin birtakım planları, programları çerçevesinde bizlere biçilen rolleri oynamak, başkasının oyununda bir rol sahibi olmak, başkasının planının parçası olmak değil; kendi planımız, kendi hesabımız, kendi büyük kardeşlik ve barış projemiz Türkiye’ye de Orta Doğu’da huzur, refah ve kalkınma getirsin istiyoruz. Birtakım hesaplarla Türkiye’yi bambaşka yerlere sürüklemeye çalışanlara karşı bir arada durmanın, bu ülkenin menfaatleri için davranmanın, risk almanın gerekliliğinin farkındayız. Türkiye’nin üniter yapısının korunduğu, dostluk ve kardeşlik içinde eşit vatandaşlığın herkes tarafından iliklerine kadar hissedildiği demokratik bir Türkiye için buradayız. Kurucu irade olarak da buradayız. Bugün ülkenin ana muhalefet partisi, anketlerin birinci partisi, yarının iktidar partisi olarak da buradayız. Ülkenin kurucu partisi olarak buradayız. Son seçimlerin birinci partisi, tüm anketlerin birinci partisi, yarının iktidar partisi olarak buradayız. Kimseye kötülük yapmaya değil; 86 milyona elini uzatmaya, barışmak gerektiğinde barışmaya, birlikte mücadele gerektiğinde birlikte mücadele etmeye, bu ülkeyi kalkındırmaya, birlikte büyümeye, birlikte kazanmaya, kardeşçe paylaşmaya, kardeşçe yaşamaya geliyoruz. Hepinize saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun.”

Yorum Yazın

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz

Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yorumlar
Yeniden eskiye
Eskiden yeniye
Öne çıkanlar

Bu habere hiç yorum yapılmamış... İlk yorum yapan sen ol.