Dolar 42,3406
%-0.03
Euro 48,9796
%0.25
Altın 5.551,980
%0.02
Bist-100 10.904,00
%1.63

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°
Özgür Özel, Erdoğan’a İmralı üzerinden sert yüklendi

Özgür Özel, Erdoğan’a İmralı üzerinden sert yüklendi

CHP tarafından düzenlenen ''Millet İradesine Sahip Çıkıyor'' mitingine İstanbul'un Sultangazi ilçesi ev sahipliği yaptı. Mitinge katılan vatandaşlara seslenen CHP lideri Özgür Özel, Devlet Bahçeli'nin İmralı çağrısı üzerinden iktidarın terör örgütü PKK ile yürüttüğü 'Dolmabahçe Süreci'ni hatırlatarak çarpıcı açıklamalarda bulundu.

  • Ege Postası
  • 19.11.2025 - 23:19

CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından her hafta çarşamba günleri İstanbul’un bir ilçesinde, her hafta sonu ise Türkiye’nin farklı illerinde düzenlenen "Millet İradesine Sahip Çıkıyor" mitinglerinin bu haftaki adresi İstanbul'un Sultangazi ilçesi oldu. Soğuk havaya rağmen mitinge on binlerce vatandaş katıldı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, kalabalığa seslendi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan'ın ziyaret edilmesine yönelik çağrısına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Özel, iktidarın daha önce terör örgütü ile yürüttüğü 'Dolmabahçe Süreci' hatırlatarak "Ben girmeyeyim, MHP önden girsin, boğulursa o boğulsun diyen Erdoğan'a söylüyorum, ülkeyi sen yöneteceksin, rektörü sen atayacaksın, yol sen yapacaksın, sıkışınca MHP'yi öne atacaksın... Bu siyaset çok geride kaldı. Rahmetli Sırrı Süreyya Önder, 'Bu Akın Gürlek'i sen bilmezsin, Dolmabahçe sürecinde Nevruz'da bildiriyi sen okuyacaksın dediler, okudum. Sonra Erdoğan, Dolmabahçe sürecinden haberim yoktu dedi. Sonra okuduğum mektuptan 3 buçuk yıl ceza aldım, cezayı veren Akın Gürlek'ti. Ben dedim ki bana buradan ceza verme, bir daha barış için inisiyatif alacak kimseyi bulamazsın dedim', Sırttı, bastı 3,5 yıl cezayı.' dedi." ifadelerini kullandı.

CHP'nin 19 Mart operasyonlarından sonra Şişli'den başlattığı "Millet İradesine Sahip Çıkıyor" mitinglerinin 71'inci adresi Sultangazi  oldu. Mitingin yapılacağı Gazi Cemevi'nin önü polis barikatları ile kapatıldı. Miting alanına Türk Bayrağı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve CHP bayrakları asıldı.

Saat 19.30’da Gazi Cemevi önünde başlayan büyük buluşmada, on binlerce vatandaşa seslenen Özgür Özel’in konuşmasından öne çıkan ifadeler şöyle:

- Sultangazi'ye sığamadık. Çatılar dolmuş. Bugün Sultangazi ayağa kalkmış haksızlığa, hukuksuzluğa direnmeye, iradesine sahip çıkmaya, seçtiklerinin arkasında durmaya, darbecilerden hesap sormaya gelmiş. Bir büyük demokrasi ittifakı var, bu ittifak İstanbul'u kazandığı gibi gün gelecek Sultangazi'yi de kazanacak, gün gelecek Türkiye'yi de kazanacak, cumhurbaşkanını belirleyecek.

- Cumhuriyet Halk Partisi, Ekrem Başkan, bütün başkanlar öyle işler yaptılar, öyle yüreklere dokundular ki, işte o yüzden bunları böyle korkuttular. Bu yüzden darbenin hedefindeyiz ama inadına direneceğiz, sonuna kadar mücadele edeceğiz. 1990'larda Gazi'de yaşananlar dün gibi. O zaman bu ilçenin barışını, kardeşliğini hedef aldılar. Şimdi de bu ilçe uyuşturucu çetelerine teslim edilmeye çalışılıyor. Uyuşturucu artık ilkokul önlerine kadar inmiş durumda. Aileler 'Evladımızı bu illetten kurtarın, artık okul önlerine kadar geldiler bir şeyler yapın' diyorlar. AK Parti'nin bu kara düzeni kuruldu kurulalı, kadına, çocuğa, çevreye, ormanlara, derelere, emekliye, emekçiye, esnafa, köylüye iyi gelmedi. Ama güvenlik konusunda uyuşturucu konusunda İstanbul'a bilhassa Sultangazi'ye hiç iyi gelmedi. Dünya öyle bir noktadaki, uyuşturucudan bütün dünya yaka silkiyor. Bütün dünyada organize suç endeksi diye bir endeksle başta insan kaçakçılığı, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı yakından takip ediliyor. En çok suç işlenen 10'uncu ülkeyiz koca dünyada. Öyle bir noktada ki Türkiye, insan ticaretinde merkez ülke, silah kaçakçılığında kaynak ülke, geçiş ülkesi, uyuşturucu maddelerde hem transit ülke, hem hedef ülke.

"AK Parti'yi yenenler içeride"

- Ülke içinde captagon ve metanfatamin kullanımı patlamış noktada. Bununla mücadele etmek bir yana, ediyormuş gibi yapıp birtakım çetelerin fink atması, korunması, kollanması herkesin dilinde. Her gelen yeni İçişleri Bakanı, bir öncekini bununla iyi mücadele etmemekle, çetelere yol vermekle suçlayıp, arkadan bilgiler sızdırıyor. Bu da önceki de, daha önceki de. Hepsini atayan aynı kişi. Erdoğan'ın bu konudaki mücadelesi samimi olsa, bu işin kökünü kazımak bir kararlılık ve an meselesi, bir elini bir çeteye, bir omzunu bir suç örgütüne dayamış, adalet dayatmak yerine siyaset dizayn etmekle uğraşanlar, memleketin bu büyük sorununu görmüyorlar, çözmüyorlar ve maalesef Sultangazi'de büyük bir tedirginlik içinde yaşatıyorlar. Bu iktidar döneminde mücadele edilen bir tek suç var. O da AK Parti'ye demokratik tehdit olma suçu, Erdoğan'ı yenme suçu, bu suçun faili Ekrem İmamoğlu, bu suçu üç kez üst üste İstanbul'da işledi diye, 4'üncüsünde de Erdoğan'ı yenecek, emekliye sevk edecek diye bu gece burada değil, Silivri'de yatıyor. AK Parti'yi yenenler içeride, AK Parti'yi eleştiren gazeteciler içeride, AK Parti'yi protesto eden gençler içeride. Ama uyuşturucu baronları dışarıda, torbacılar köşe başında. Baronlar yatta, kotrada, Ekrem Başkan Silivri'de 2 bin 352 yıl istiyor Ekrem Başkan'a, tek suçu onu yenmek oldu diye.

"AK Parti'nin kara düzenini yıkacağız"

- Erdoğan yıllar önce biz bu ülkeyi şirket yönetir gibi yöneteceğiz demişti. Hakikaten de bu konuda dediğini yaptı. Şirketinin adı KADAŞ. Kara Düzen A.Ş. Bu şirketin yönetim kurulu başkanı Sayın Erdoğan. Bu kara düzende birileri güvende, birileri güvende değil. AK Parti'nin kara düzeninde kadınlar şiddete karşı güvende değil, gençler uyuşturucuya karşı güvende değil, iş kazasında ölen işçilerimiz güvende değil, para hırsı için kuvözlerde öldürülen yenidoğanlar güvende değil, metan gazından, sıcaktan, kazadan şehit olan askerler güvende değil, yanan ormanlar güvende değil, sele kapılanlar güvende değil, depremde üstüne şehirler yıkılanlar güvende değil, metro inşaatına kurban olanlar güvende değil. İki çocuğuyla, eşiyle birlikte karnını doyurmaya kalkan gariban güvende değil, açlık sınırının altında maaş verilen emekli güvende değil, yoksulluk sınırının altındaki on milyonlar güvende değil. Kim güvende? Sadece zenginlerin çıkarları ve beyefendilerin yapıştıkları koltukları güvende. And olsun ki değiştireceğiz. AK Parti'nin kara düzenini yıkacağız. Bakan evlatlarının devri bitecek, vatan evlatlarının devri başlayacak. O koltukları bu millet altınızdan çekip alacak. Görevi, vazifeyi hak edene verecek. Parayı sıfırlayanları değil, ayakkabı kutucularını değil, elbise torbasında para taşıyan bakara makaracıları değil, bütün kaynakları Sultangazi için kullananları, o paralarla kreş yapanları, yurt yapanları, Anne Kart verenleri, Sultangazi'yi sevenleri göreve getirecek millet.

"Hakça bir düzen gelecek"

- Türkiye, bitmeyen, kronik hale gelen bir ekonomik krizin içinde. Bütün hesaplar şaşar, altın hesabı şaşmaz. 22 yıl önce en düşük emekli maaşı 8 çeyrek altın alıyordu. Senin emekli maaşı 1,5 çeyrek altın alıyor. Bu maaşla geçim olur mu? Artık seçim olsun mu? Seçim olup da bunlar gitsin, Ekrem Başkan gelsin mi? O günler gelecek, bu emeklinin yüzü tekrar gülecek, söz veriyorum. Asgari ücretli 7 çeyrek altın alırken 2 çeyrek altına düştü. Geçmişte 1 kilogram buğday satıp 1 litre mazot alıyordu çiftçi. Şimdi 1 litre mazot almak için 6 kilogram buğday satıyor. Pamuk üreticisi 1 kilogram pamuk satıp, 2.5 litre mazot alırken, şimdi 2,5 kilogram pamuk satıp, 1 kilogram mazot alabiliyor. AK Parti geldiği gün gibi emekli maaşı olsa 80 bin TL emekli maaşı olacak, şimdi 16 bin TL. Geldiği gün gibi asgari ücret olsa 75 bin TL asgari ücret olacak, şimdi 22 bin TL. Enflasyonda Avrupa birincisiyiz, yoksullukta, işsizlikte, faizde Avrupa birincisiyiz. Gıda enflasyonu, dünyanın 7 kat üzerinde. Kırmızı ette dünya ortalaması 7 dolar, Türkiye'de 21 dolar. Alman Hans, 350 TL'ye dana kıyma alıyor, bizim 22 bin TL maaş alan Hasan'ımız 900 TL'ye dana kıyma alıyor. Bu AK Parti'nin kara düzenidir, eninde sonunda yıkılacak, yerine adaletli, hakça bir düzen gelecek, çok yakında gelecek.

"Aleviler, haklarını alana kadar mücadele sürecek"

- Bir Sünni olarak söylüyorum, bu ülkede Alevilerin eşitlik sorunu vardır, bu sorunu görmeyen ahmaktır, alçaktır. İşine gelince Alevilere 'Gel canım, gel canım'. Hizmete gelince 'Bana var, sana yok canım'. Cami ne kadar ibadethaneyse cemevi o kadar ibadethanedir, nokta. Alevilik kültür değildir, Kültür Bakanlığı'na bağlayasın, Alevilik inançtır, tüm inançlara eştir, saygındır, saygı duyulacaktır. Cemevine cümbüş evi diyenler aynı kafayla kurdukları yapıyı Kültür Bakanlığı'na bağlıyorlar. Alevilik kültür değil, inançtır, semah müzik değil ibadettir. Aleviler, eşit yurtttaştır, haklarını alana kadar bu mücadele sürecektir. Bizim iktidarımızda, herhangi bir Alevi tam olarak eşit yurttaşlığımı hissettim diyene kadar o duyulacak, gereği yapılacak. Açıkça söylüyorum, Madımak Utanç Müzesi yapılacak, cemevleri ibadethane yapılacak. Aleviler kanunda da Anayasada da eşitliği altı kalınca çizilerek, yazılaca

- Sayın Erdoğan, Sultangazi'de kışın ortasında, Kasım'ın 19’unda, gecenin bir yarısında on binlerce kişi 'istifa, istifa' diye… Bunun sebebi gelirken bindiğiniz demokrasi treninden ilk kaybettiğiniz seçimde inmenizdir. Yoksa bu insanlar evlerinde oturur, hizmetlerinize bakarlar, sandık gelince karar verirler. Millet kimi seçerse o gelir, millet kimi seçmezse o gider. Ancak artık Adalet ve Kalkınma Partisi siyasi rekabeti bıraktı. Bir kere yenildi, bir anda şanzımanı dağıttı. Sokakta onlardan güçlüyüz, sandıkta onlardan güçlüyüz. AK Parti’nin kadın kollarına, Sultangazi kadın kollarına güveni yok. AK Parti’nin 'AK Gençlik' dedikleri Sultangazi gençlik kollarına güven yok. Ana kademeye inanç yok, partinin milletvekiline inanç yok. Seçimi kazanamayacaklarına karar vermişler, demokratik siyasette havlu atmışlar. AK Parti’nin yargı kollarını kurmuşlar. Bir Cumhuriyet Başsavcısı eliyle; Tayyip Erdoğan minderden kaçarken, yıllardır oynadığı, kazandığı müsabakayı kaybettiği için, kaçarken mindere, sahaya cübbeli savcıları sürüyorlar. Ve Cumhuriyet Halk Partisine 19 Mart günü başlattıkları darbe sürecini ilerleterek CHP’yi geriletebileceklerini sanıyorlar.

- İşte bütün darbelerin kendine ait süreçleri, sonuçları olur. 19 Mart darbesinin başındakini biliyorsunuz, kimi kullandığını biliyorsunuz, yöntemlerini biliyorsunuz. En sonunda parti kapatmaya kadar geldiler. Meselenin ne kadar siyasi olduğunu biliyorsunuz. Ama şunu da bilin: Bütün dünya, otoriter liderlerin nasıl yükseldiğini, ülkelerine ne yaptığını, demokrasiye neler ettiğini yazan kitaplarla dolu. Ama dünyada bu otoriter popülist liderlerin nasıl yenildiklerini, yerine nasıl demokrasinin geldiğini yazan bir kitap yok. Var mı? Var, ama yazım aşamasında. Kim yazıyor? Siz yazıyorsunuz. Siz o kitabı yazıyorsunuz; bu meydanlar yazıyor, bu on binler, yüz binler, milyonlar yazıyor. 71 mitingdir sokaktan 'gel' deyince gelen, 'dön' deyince dönen 11 milyon insan yazıyor. 19 Mart darbesine karşı, 23 Mart'ta 'ön seçime gel, dayanışmaya gel' dediğimizde, iki elinde bastonuyla, kamburuyla, 90 yaşında sandığı tırmanan teyze yazıyor. Karnındaki 3 aylık bebeğiyle Ekrem Başkan’a, partiye, yani o bebeğin geleceğine sahip çıkan o anneler yazıyor. Siz yazıyorsunuz o tarihi.

"8 aydır gece gündüz merkez medyasından yandaşına hep birlikte haksızca saldırdılar"

- aha öncesinden belliydi gelişleri. Üç ayda başladılar; 11'inci ayın ortasındayız. 8 aydır gece gündüz, TRT dahil A Haber’inden TGRT’sine, merkez medyasından yandaşına, irisinden ufağına kadar hep birlikte haksızca saldırdılar. Sürekli attıkları yalanları servis ettiler. Onlar yalan atmaktan yılmadı; biz doğrusunu anlatmaktan asla geri durmadık. Ve hep dedik: 'Hadi, iddianameyi getirin. Yargılanmak için değil, yargılamak için bekliyoruz. Bu yalanların hepsini tek tek çürütmek için bekliyoruz.' Üç gizli tanıkla 19 Mart günü başladılar. İddianame çıktı: 15 gizli tanık, 76 itirafçı–iftiracı ve bir tek kanıt olmadan sadece 'Ben böyle duydum', 'Ben şuna vermişler diye biliyorum', 'Böyle tahmin ediyorum' ve ellerine bütün kayıtlarla 'Şirketine el koydum; at imzayı, çık dışarı, kurtar şirketini; evladından seni ayrı koydum; at imzayı, kavuş evladına' gibi zorlamalarla aldılar, yazdılar, söylediler. Arkadaşlarımız da dedi ki: 'Kendimizden eminiz. Bir kör kuruş ispat edemezler.'

- Güya 3 bin 900 sayfalık iddianame çıktı. Ancak o iddianamede, ilk gün savcılığın bilgilendirmesiyle TRT dahil 14 kanal '560 milyar lira yolsuzluk' dediler. Yalan çıktı; iftira. İddianamede yok. Efendim, '1200 tane cep telefonu alındı, CHP delegelerine dağıtıldı' dediler; bir tekinin bile ispatı yok, iddianamede iddiası yok. 'İmamoğlu’nun lüks arabaları' dediler; MHP’lilerin çıktı. 'Fatih Keleş’in evindeki parkenin altından 2 milyon dolar çıktı' dediler; 2 lira bile çıkmadı. Bunu söyleyen gazeteci 'İnsan bazen yalan atar' dedi, işin içinden çıktı. İçerideki arkadaşlarımızın toplandıklarını, toplantı yaptıklarını, ellerinde bavullarla, paralarla gittiklerinin videosu var dediler; kuyruklu yalan çıktı, iddianamede o da yok. Dünden itibaren her yalana 'yalan' damgasını dan diye alnına vuruyoruz.

"TRT yayınlasın, televizyonlar yayınlasın; iftirayı da göreyim, iftiracıyı da"

- Ben bu yapılan 8 aylık zulmü unutmam. Kış geçer, yaz gelir; kurt yediği ayazı unutmaz. Hesabını soracağız. Kolay mı öyle? Çoluk var, çocuk var; eş var, dost var; konu var, komşu var. Herkesin çocuğunun okulunda sıra arkadaşının, onun çocuğuna soracak sorusu var. Çık, 8 ay boyunca yalan at, insanların eşlerine, babalarına, evlatlarına iftira at; sonra kanıt bulama. 'Ee, ne yapalım, bazen de yalan olur…' Ben o zaman söyledim: 'Bu savcılar kendini kurtarır; siz açıkta kalırsınız' dedim. Bunların gazına gelip iftirayı yayanlara da, önlerine imzalatılan kağıda imza atıp iftira atıp kenara çekilenlere de teker teker kanıtlar sorulacak. Bu iddialar çökecek. Aha da bu kadar kendimize güveniyoruz. TRT yayınlasın, televizyonlar yayınlasın; iftirayı da göreyim, iftiracıyı da. Aslan gibi arkadaşlarımızın cevaplarını da millet görsün.

"Savcı 'oyuncu' getiriyorsa bu da oyundur, bu da kurgudur, bu da yalandır; suçüstü yakalanmışsındır"

- 19 Mart günü geldiler, Ekrem Başkanı aldılar, götürdüler. Açtılar, dediler ki: 'Bir gizli tanık var, bu her şeyi itiraf etti. Gizli tanığımızın adı Meşe. O böyle diyor, ne diyorsun?' Ekrem Başkan dedi ki: 'Yalan.' 'Meşe böyle diyor, böyle diyor, böyle diyor, ne diyorsun?' 'Hepsi yalan.' 19 Mart’ta 3 tane gizli tanık vardı: Meşe, Ladin, Çınar. Üç odun. Bunlar bir sürü şeyi söylemiş; Ekrem Başkan hakkında ifadeleri Meşe vermiş. 23’ünde tutukladılar, 8 ay sonra iddianame yazdılar; Meşe yok. Nerede bu Meşe? Meşe kafayı yemiş. Kimi diyor intihar etti, kimi diyor öldü, kimi diyor kaçtı, kimi diyor 'anlaştığını alamadı, parça kırdı.' Bu iftiraların hepsini attırdıkları Meşe’yi iddianameye koymadılar. 19 Mart günü ortada olmayan 'İlke' diye birine Meşe’nin söylediğini kopyalayıp yapıştırdılar.

- Bakın Sultangazi’nin güzel insanları; gizli tanık bir gerçek kişidir. Sadece yüzü gizlenir, sesi gizlenir. Söylediğine göre kanıt bulunursa işlem yapılır, bulunmazsa onun da söylediğinin kıymeti yoktur. Ama gerçek kişi olacak tanık, 8 ay önce konuşup ona göre içeriye insanları atıp 8 ay sonra 'Ben tanık değiştirdim, aynı lafları Meşe demedi, İlke dedi' diyemez. Yahu futbol maçında oyuncu değiştirilir, oyundur; basket maçında oyuncu değiştirilir, oyundur; tiyatroda bir oyuncu hasta olur, yerine başka oyuncu koyulur, oyundur. Mahkemede tanık değiştirilir mi? Aynı kişi gidip yerine başka isimle aynı kişi gelir mi? Demek ki savcı 'oyuncu' getiriyorsa bu da oyundur, bu da kurgudur, bu da yalandır; suçüstü yakalanmışsındır.

"Tutuksuz yargılama yapın, TRT’den canlı yayınlayın"

- Biz de milletimiz de ailelerimiz de adaletin samimi duacısıyız; başka bir şey için değil. Buradan Erdoğan’a sesleniyorum: Nasıl FETÖ’de baltayı taşa vurduysan… Ben 'Ergenekon' dedim, 'Balyoz' dedim, 'kumpas' dedim, kitap yazdım; sen 'Ben bunların savcısıyım' dediysen, arkasında durduğun Zekeriya Öz, Mustafa Balbay'ı, Mehmet Haberal’ı hapse attı; Genelkurmay Başkanını terör örgütünün başı yaptı, hapse attı. Biz o gün orada duruyorduk; sen savcının arkasında duruyordun. Bugün o Zekeriya Öz, darbecilerin Zekeriya Öz’ü sıçan gibi yurt dışına kaçtı; benim Mustafa Balbay da Mehmet Haberal da Genelkurmay Başkanı da aramızda, alnı açık, başı dik geziyor. 

- Şimdi bir kez daha aynı kumpasın içindesiniz. İddianame yazıldı. Ak Toroslar çetesinin arkasında duramadığını görüyorum. Ekrem Başkan’a hırsız, rüşvetçi, yolsuz dediniz; bugün diyorsun ki 'Vallahi Özgür Bey savunuyor, ben bir şey demiyorum, yargının işidir.' Belli ki o bomboş iddianameyi savunamayacak hale geldin. Buradan davette bulunuyorum: Ak Toroslar çetesini dağıtın. Bu işlerde baltayı taşa vurdunuz. Millet iddianameyi de, iftirayı da, oyunu da gördü. Tutuksuz yargılama yapın, TRT’den canlı yayınlayın; artık bu millet bu dertten kurtulsun, bu milletin derdine odaklanılsın. Hizmet yarışı olsun. Bu yargı kollarını çekin, tutuksuz yargılama başlatın. Erdoğan, Sultangazi sandığı istiyor, adayını istiyor, erken seçim istiyor, bu kara düzenden kurtulmak istiyor. Sultangazi’de bıçak kemikte, bıçak kemikte.

"Boğulursa MHP boğulsun diyen Erdoğan'a söylüyorum"

- Elbette biz terörsüz bir Türkiye istiyoruz ama terörsüz ve demokratik bir Türkiye istiyoruz. Bunun sorumluluğunu samimiyetle üstlendik, üstlenmeye devam ediyoruz. Ama bir yandan birileri 'barış' diyecek, bir yandan bizim üç belediyemiz, DEM'in 10 belediyesi toplam 13 belediye kayyımla yönetilecek. Kürtlerin belediye meclislerine girmesi suç sayılacak. Kent uzlaşısından tutuklular hala içeride olacak. AYM kararına göre Tayfun Kahraman hapiste duracak. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına göre Selahattin Demirtaş, Osman Kavala içeride olacak; siyasi tutsaklar içeride olacak.

- Siz bir yandan 'Barış' diyeceksiniz, bir yandan başka bir süreç yürüteceksiniz. Kimse bizden şunu beklemesin: Biz bugün orada burada bir partinin içine nifak sokacak, o siyasi hareketin aktörlerinin arasına girecek bir parti değiliz; olmadık, olmayız. Meşru siyaseti takip ederiz, meşru muhataplara sonuna kadar saygı duyarız. Ama diğer yandan barış isterken bunu getirmeyen, 'Derenin boyunu görmek için bile ben girmeyeyim, MHP önden girsin; boğulursa o boğulsun, derenin içine o girsin' diyen Erdoğan’a söylüyorum. Böyle mecliste yürürken bir karış mesafeden sorulan soruyu duymayan Erdoğan’a söylüyorum: Ülkeyi sen yöneteceksin; rektörü sen atacaksın, valiyi sen atacaksın, emniyet müdürünü sen atacaksın; yolu sen yapıp sen açacaksın; her şeyiyle sen övüneceksin; sıkışınca MHP’yi öne süreceksin; sıkışınca soruyu duymazdan geleceksin; iyi olursa kendine yazacaksın, kötü olursa sen sıyıracaksın, başkalarından hesap soracaksın. Bu siyaset çok gerilerde kaldı.

- Buradan, ilk kez Sultangazi’de, rahmetli Sırrı Süreyya Önder’in bana da pek çok arkadaşına da anlattığı bir hikâyeyi milletimizle paylaşayım. Sırrı Süreyya Önder dedi ki: 'Bu Akın Gürlek’i sen bilmezsin, ben bilirim. Biz 2015'te Dolmabahçe sürecine girdik; 'Git' dediler, gittik; 'Gel' dediler, geldik. Nevruz’da mektubu sen okuyacaksın dediler; barış olsun diye çıktım okudum. Sonra Erdoğan zoru görünce 'Dolmabahçe'den haberim yoktu' dedi. Duracak bayrağın yerine kadar telefonda konuşuyordu; ‘Haberim yoktu’ dedi. Beşir Atalay’ı, kendi heyetini siyaset dışına attı; bizim tarafı da mahkemelerin önüne attı. Ve ben 2015’te okuduğum mektuptan 3,5 yıl hapis cezası aldım' dedi. Hakim kim? Akın Gürlek. Allah gani gani rahmet eylesin. Bakın, rahmetli dedi ki: 'Kürsüye yürüdüm, Akın Gürlek’e işaret ettim. Uzattı başını, ‘Ne diyorsun?’ dedi. Dedim ki: ‘Bana buradan ceza verme; başka bir maddeden iki katını ver. Buradan verme.’ ‘Niye?’ demiş. ‘Bir daha barış için inisiyatif alacak kimseyi bulamaz bu devlet’ dedim' diyor. 'Sırıttı, bastı 3,5 yıl cezayı, hiç acımadı' diyor.

- Şimdi bugün, bir yandan bir tarafta komisyon, barış; öbür tarafta Sırrı Süreyya’yı bir önceki dönem üstlendiği şeyden, işler değişince hapse atan Akın Gürlek’in bizimle uğraşısı. Bu çelişki burada durdukça, bu adam burada durdukça nasıl ilerleyecek bu süreç dediğiniz şey? Açıkça söylüyorum: Bir tarafta zulüm, bir tarafta barış olmaz. Bir tarafta haksızlık, bir tarafta hakkaniyetli bir iş olmaz. Kendi cesaret edemediği işi başkasına yaptıran Erdoğan denen kişi; ya hükümet gibi hükümet ol, ya da yapamıyorsan getir sandığı, yapacaklar göreve hazır diyorum. Açıkça söylüyorum: Yönetemeyenden cumhurbaşkanı olmaz; paçayı sıvamadan başkasının boyuyla derenin boyu ölçülmez. Burada kaçak dövüşerek, milleti öne atarak saçma sapan bir siyaset olmaz.

- Ben bir kez daha Cumhuriyet Halk Partisi’nin kardeşliğe, barışa olan inancının altını çiziyorum; aldığımız sorumluluğun altını çiziyorum. Ancak ilk gün dedim, 'fikrimizdir gireriz, CHP’nin olduğu değil, olmadığı komisyondan korkun' dedim. Bundan sonra da Cumhuriyet Halk Partisi doğru bildiği yerde doğru bildiğini söyleyecek, doğru bildiğini yapacak. Bu milleti hiç kandırmadı, hiç kandırmayacak; hiç aldanmadı, hiç aldanmayacak; hiç aldatılamadı, hiç aldatamayacak. Neredeysek orada duruyoruz. Erdoğan’ın tiyatrosunu da görüyoruz, samimi olanları da görüyoruz. Bütün samimiyetimizle de diyoruz ki: Hiç korkmasın. Her şeyin bir çaresi var; onun da adı Cumhuriyet Halk Partisi.

Yorum Yazın

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz

Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yorumlar
Yeniden eskiye
Eskiden yeniye
Öne çıkanlar

Bu habere hiç yorum yapılmamış... İlk yorum yapan sen ol.