
Özel'den Yerlikaya'ya ve Erdoğan'a zehir zemberek sözler!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İspanya ziyareti öncesi İstanbul Havalimanı'nda basın toplantısı düzenledi. Ünlü isimlere yönelik uyuşturucu operasyonuna dair konuşan Özel, "Utanç verici bir operasyon" dedi. Bakan Ali Yerlikaya'ya sert çıkan Özel "Yapamaz, o ancak yapsa yapsa Üsküdar'daki kaçak rant büfelerini savunmak için o büfeleri yıkmak isteyen belediye çalışanlarının karşısına polis diker. Atatürk'ün kurduğu baba evine polis yollar. Bir karış mesafeden gaz sıktırır. Tayyip Erdoğan sorumluluk alabiliyorsa bu sanatçılardan özür dilesin" diye konuştu.
- Ege Postası
- 09.10.2025 - 13:27
- Güncelleme: 09.10.2025 - 16:50
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Sosyalist Enternasyonal Başkanlar Kurulu toplantısına katılmak üzere bugün İspanya'nın başkenti Madrid'e gitti.
Belçika'nın başkenti Brüksel'de de 12 Ekim Pazar günü ilk yurt dışı "Millet İradesine Sahip Çıkıyor" mitingini gerçekleştirecek olan Özel, daha sonra da PES'in kongresine katılmak için Hollanda’ya geçecek.
"TÜRKİYE’DE YAŞANAN DEMOKRASİ SORUNU DÜNYANIN SORUNUDUR"
Yolculuk öncesi İstanbul Havalimanı'nda basın toplantısı gerçekleştiren Özel'in açıklamasında satır başları şöyle:
"Bir yol haritası koymak açısından son derece değerli olacak. Sosyalist Enternasyonal Başkanı, İspanya Başbakanı, dostum Pedro Sanchez, bugüne kadar Filistin meselesinde en güçlü desteği veren liderlerden biridir. Benim de başkan yardımcısı olduğum Sosyalist Enternasyonal, bugüne kadar yayınladığı tüm bildirilerde Filistin davasının yanında ve arkasında olmuştur. Bundan sonra da olmaya devam edecektir.
Toplantılarımızda ayrıca Avrupa’da yükselen aşırı sağ ve otoriterlik, Rusya-Ukrayna Savaşı başta olmak üzere bölgesel sorunları konuşacağız. Avrupa’da ve dünyada sağ popülizme, neoliberal ekonomi politikalarına, gelir adaletsizliğine karşı sosyal demokrat çözümler üretmek için partilerimiz arasında var olan dayanışmayı büyütmeyi, bu konudaki ortak mücadelemizi sürdürmeyi ve güçlendirmeyi amaçlıyoruz.
Hiç şüphe yok ki Türkiye’de 19 Mart gününden itibaren devrede olan ve ülkenin bir sonraki iktidarına yapılan darbe girişimi, buna karşı verdiğimiz mücadele, kardeş partilerimiz tarafından gerekli desteği görüyor. Ancak bu konuda Türkiye’de yaşananlar, yazılmayan iddianameler, ardı arkası kesilmeyen dalga dalga operasyonlar ve toplumun tüm kesimlerine gözdağı vermek için yapılan, Türkiye’nin gündemini meşgul eden gazetecilerin, akademisyenlerin, sanatçıların gözaltına alınması, kötü muamele görmesi, çok sayıda haksız tutuklama, akademi üzerindeki baskılar, öğrencilere yapılan baskılar elbette bizim gündemimizde.
Ülkeyi yönetenlerin şöyle bir ezberleri var: Ne oluyorsa Türkiye’de kalsın. Kol kesilsin, yen içinde kalsın. Bu konu, eğer kişisel menfaatler, çıkarlar, çatışmalar söz konusu olsa bir yere kadar katlanılabilir. Ama ülkenin doğrudan demokrasisi, cumhuriyetin en önemli kazanımı sandık tehlikedeyken ve ülkedeki herkes sadece birileri iktidarını sürdürsün diye büyük bir baskı altındayken, zulüm altındayken, işkenceye varan kötü muamele altındayken, bu Türkiye’de yaşanan demokrasi sorunu dünyanın sorunudur.
Aynı 15 Temmuz gibi. Hatta öncesinde Türkiye’de haksız bir şekilde bazı öğrencilerin, kadınların başını örtmesi, eğitim konusunda bir engeldir diye bir hak ihlali varken, ki biz o dönemde, ben üniversite öğrencisiyken, öğrenci arkadaşlarımızın, kadın arkadaşlarımızın yanındaydık. Bu sorunu dünyaya anlatıyordu AK Parti. 'Türkiye’yi dünyaya şikayet ediyorsun' diyorlardı. Bu hak ihlaline karşı o gün AK Parti’nin dünyaya bunları anlatması meşruydu.
AK Parti’ye kapatma davası açıldı. Heyetler kurdular. Dünya başkentlerini gezdiler. Dertlerini anlattılar. O gün meşruydu. 15 Temmuz gecesi kapalı meclisi birlikte açtık, darbeye karşı. Ertesi gün Sayın Erdoğan’ın tebrik telefonu geldi grubumuza. 'Teşekkür edilecek bir şey yok' dedik. O sırada ben genel başkanımızın yanındaydım, gece meclisi açtıran ve işleten Cumhuriyet Halk Partisi’nin temsilcisi, yetkilisi, grup başkanvekili olarak. Sayın Erdoğan grubumuza teşekkür ediyordu. Ayrıca şunu söylüyordu: 'Sizin dış bağlantılarınız kuvvetli. Bu darbeyi dünyaya birlikte anlatalım.' O gün meşruydu.
"ŞİMDİ DARBEYE UĞRAYAN ERDOĞAN DEĞİL, DARBEYİ YAPAN ERDOĞAN"
Şimdi darbeye uğrayan Erdoğan değil, darbeyi yapan Erdoğan, yaptıran Erdoğan olunca bizi dünyaya şikayet etmesin. Kusura bakmasın. Nerede bu yoğurdun bolluğu, ben anlayamadım. Ama biz bunu bütün dünyaya anlatmaya, bu haklı mücadelemizi dünyaya anlatmaya, sandığı savunmaya, Türkiye’nin demokratik dünyanın bir parçası olması gereken Türkiye’nin demokrasiden kopmasına hem biz Türkiye’deki mücadeleyle izin vermemeye hem de dünyanın bunu bilmesine, görmesine katkı sağlamaya devam edeceğiz.
Heyetimizle birlikte cumartesi günü Madrid temaslarımızın ardından Belçika’nın başkenti Brüksel’e geçeceğiz. 12 Ekim Pazar günü saat 14.00’te Brüksel Meydanı’nda hem Belçika’daki hem Hollanda’daki, Almanya’daki, Fransa’daki Türkler sürekli bizi bir eylemde burada olsun diye davet ediyorlardı. Ortak bir nokta ve bir başlangıç noktası olarak Brüksel’i seçtik. Elbette çok sayıda yabancı konuğumuz olacak. Çeşitli, çok kıymetli görevlerde olan, Avrupa Birliği’ndeki temsilciler, konseyden temsilciler, Avrupa’nın dört bir yanından belediye başkanları, siyaset insanları ve Türkiye’nin dostlarının da misafirimiz olacağı bir mitingte Brüksel Meydanı’nda olacağız. Ve 61. eylemimizi de orada yapacağız.
Ardından Türkiye’ye döneceğiz ve mücadelemize, işte 3 günün sonunda, yurt dışında geçirdiğimiz 3 günün, 4 günün sonunda Türkiye’de mücadelemizi kaldığımız yerden sürdüreceğiz. Tabii giderken gözümüz arkada değil. İstanbul il başkanımıza, partimiz genel başkan yardımcılarımıza, tüm Türkiye örgütümüze ve sevenlerimize emanettir. Bu faydalı olacağını değerlendirdiğimiz temaslardan sonra Pazar günü akşam geç saatlerde burada olacağız. Pazartesiden itibaren de mücadelemize devam edeceğiz arkadaşlar."
"UTANÇ VERİCİ BİR OPERASYON"
Özel, daha sonra gazetecilerin ünlü isimlere dün gerçekleştirilen uyuşturucu operasyonuna ilişkin sorusuna yönelik, şu açıklamayı yaptı:
"Utanç verici bir operasyon. Zaten gözaltı yapsa, 'Gözaltı yaptım' dese, bunun sebebi sorulur ve ne yaptığı bilinir. Yaptığı iş bir gözaltı değil, yaptığı işin hukuk devletinde bir karşılığı da yok. Yaptıkları iş doğrudan birincisi, aile hayatına saldırı, özel hayata saldırı, konut güvencesine saldırı ve itibar suikastı. Doğrudan bir itibar suikastı.
"TORBACI YOK, MUHALİF SANATÇILARIN OLDUĞU TORBA VAR"
Amaç ne? Amaç şu: Güya bir tanıkları var, bir torbacı var. O bir ifade veriyor. O torbacının torbasından nasıl oluyorsa Türkiye’de iktidarı memnun edecek, iktidarı övecek söylemleri olmayan, zaman zaman eleştiren ama eleştirileri de demokratik sınırlar içinde, kimseyi rencide etmeyen, hatta çok dikkatli eleştiriler ama ne yapmışlar? Örneğin 19 Mart darbesine karşı eleştirel bir tutum içinde olmuşlar. Hükümetin bazı uygulamalarına karşı bir takım… Diyorlar ki bir torbacı var. Bir torbacı yok. Bir torba var. Torbanın içinde muhalif kimliği olan sanatçılar var. Onları çıkarıyorlar. Sabahın köründe evden jandarmayla alıyorlar. Kan kontrolüne, idrar kontrolüne, saç teli alıp, saç telinden uyuşturucu kontrolüne. Bu 19 kişiden 18’inde bir şey çıksa, çıkmaz da çıksa, birinde çıkmasa, o bir kişiye yaptığınız bu haksızlığın hesabını nerede vereceksiniz? Nerede vereceksiniz?
Siz güya hukukçusunuz. Hukuk diyor ki, '99 suçlu aramızda gezsin, bir masum içeri girmesin.' İlk duyduğunda ürperticidir. Dersin ki, “Ya nasıl olur?” Bir masumu boşu boşuna suçlamanın bedelini hakimlere, savcılara öğretirken böyle öğretiyorlar. Bunlar bunu tahsil edip sonra gelip bunu uyguluyorlar.
Orada 4 Eylül günü Meriç Alkan Keskin’in kızı Güneş dünyaya geldi ve Güneş bebeği annesi 32 gündür emziriyor. Dün Meriç Hanım’ı aldılar, jandarmayla götürdüler. Eşi elinde süt pompasıyla geldi ve birileri kan örneği, saç örneği diye Güneş’in annesini itibarsızlaştırmaya çalışırken o Güneş’e süt aldı oradan, süt götürdü. Bu kadar ayıp bir şey, bu kadar utanç verici bir şeyi bu ülkeye yaşatanlara lanet olsun.
"ÇAĞIRDINIZ DA GELMEDİ Mİ DE JANDARMAYLA GİTTİNİZ?"
Onun dışında ben arkadaşların açıklamalarını dinledim. Örneğin Hadise diyor ki, 'Hayatımda ilk defa sabah 6.30’da korkarak uyandım. Kapım deliler gibi çalındı. Ben sigara bile içmiyorum' diyor. Öte yandan İrem Derici, 'Sabah 7’de evden o şekilde alınmak çok üzdü, ağırıma gitti. Bir telefon etseler, gidip ne istiyorlarsa verirdim. Alnım anasütüm kadar ak' demiş. Ve, 'Bu ifadeyi, böyle bir ifade verecek kadar açık bir kadınım. Neden bunu yaptılar anlamadım' demiş. Sayın Ziynet Sali’nin avukatı, hayatı boyunca Ziynet Sali’nin sigara dahi içmediğini söylemiş. Şimdi ne olacak? Kaldı ki, bir torbacının iftiraları. Böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsanız telefon ettiğinizde hangi birisi gelmeyecek? Çağırdınız da gelmedi mi de jandarmayla gittiniz? Yani çağırdınız, o da gelmedi, kaçtı mı da jandarmayla sabah 6.30’da gittiniz?
Şimdi buradan bütün AK Parti’ye yakın sanatçılara, yazarlara, çizerlere şunu soruyorum: Siz belki yakın yere koymuyorsunuz. Biz olacağına inanıyoruz ama. Seçim oldu, iktidar değişti. Sen Tayyip Erdoğan’a övgüler düzen, iyi şeyler söyleyen, belki bizleri eleştiren birisin. Köşelerinden yazan birisin. Ertesi sabah kapı çalınıyor. Jandarma geliyor ve sizi evlerinizden teker teker alıyor. Saç kontrolüne, idrar vermeye, zorla kan vermeye götürüyor. Sonra çıkıyor birisi de diyor ki, 'Bir torbacı var. Söyledi. Torbadan hep bu AK Parti’ye yakın sanatçılar çıktı, gazeteciler çıktı, yazar çizer çıktı, televizyon yorumcusu.' Ne hissedeceksiniz?
Bugün bize yaptıkları bu. Size yapılsa ne hissedeceksiniz? Evladınızın önünde, eşinizin yanından ve komşularınızın gözü önünde bir sürü jandarma arabası aşağıda, çakarlar çakarlar çakarlar, gelip sizi, hakkınızda bir iddia var, birisi size uyuşturucu sattığını söylemiş, sizi alıp paldır küldür getiriyor. Hadi bakalım ver idrarı, aç kolunu kan ver, saçını kopart. Bunu siyasi bir husumetle size biz yaparsak yarın, ne hissedecekseniz düşünün. Ben size şunu söyleyeyim: Böyle bir şeyi yaparsak namerdiz. Hiç korkmayın. Bizim vicdanımıza emanetsiniz.
"MUHALEFETİ NEREDE YAPMAK GEREKİYORSA ORADA YAPACAĞIZ"
Ama ülkeyi öyle bir hale getirdiler ki, bunun olup olmaması ülkeyi yönetenlerin vicdanına emanet. Bugün bu ülkeyi yöneten bu vicdansızlar, onların atadığı bu işe kalkışanlar sırf muhalif diye, sırf eleştirmiş diye bunu yapıyor. Bugün bizi eleştirenlerin yarınları bizim ahlakımıza emanettir. Ama bir ülkeyi yönetenler ahlaki çizgiyi, rotayı kaybettiler diye bu zulümler oluyorsa, o ülke hukuk devleti olmaktan çıkmıştır. Herkesin birden ülkenin kurallarına emanet olması lazım.
Bir gün bunu sizin sevdiklerinize, evlatlarınıza, kızınıza, torununuza yapıldığını düşünün. Yapmayacağız. Namusumuz ve şerefimiz üzerine yemin ederiz ki yapmayacağız. Ama bize ne yapıldığını görün. Ondan sonra oturun, bunu yapın.
Bu mesele neden uyuşturucu üzerinden? Konu hassas. Muhalefet susar, savunamaz. Uyuşturucuyu mu savunuyor? Uyuşturucuyu savunmuyorum. Bu kokuşmuşluğun karşısında savunulması gereken kim varsa onu savunuyorum. En olmadık yerlerde, en olmadık işleri deneyerek insanları savunmasız, bizi de onları savunmayan bir çizgiye itmek için kurulan kumpas bunlar. Hiçbirine teslim olmayacağız. Çizdikleri alanın içinde kalmayacağız. Muhalefeti nerede yapmak gerekiyorsa orada yapacağız.
İÇİŞLERİ BAKANI YERLİKAYA'YA: 'ONDA O YÜREK YOK'
İçişleri Bakanı, onda öyle bir yürek yok. Yüreksizin teki, kifayetsizin teki. Yapamaz. O ancak yapsa yapsa Üsküdar’daki kaçak büfeleri, rant büfelerini savunmak için o büfeleri yıkmak isteyen belediye çalışanlarının karşısına polis diker. O talimat alınca Atatürk’ün kurduğu baba evine 5.000 tane polis yollar. Bir karış mesafeden gaz sıktırır. O kifayetsiz, o yeteneksiz, o liyakatsizden bir şey değil.
Tayyip Erdoğan eğer sorumluluk alabiliyorsa çıksın bu sanatçılardan ve bu milletten özür dilesin. 32 yaşındaki Güneş’in annesini süt vereceği, sütünü sağıp da evladına vereceği, evladını emzireceği yerde kan, idrar kontrolüne götürüyorsa çıksınlar, bu milletten özür dilesinler.
AK Partili kadın siyasetçileri, kadın milletvekillerini, AK Parti Kadın Kolları’nı bu utanç verici meselede tarihin ayıp tarafında değil vicdan tarafında yer almaya, bu başsavcıya ve buna kolluk gücünü alet eden İçişleri Bakanı’na tepki göstermeye ve bu meselede doğru bir yerde tavır takınmaya davet ediyorum. Bu meseleyi AK Partili kadın siyasetçilere sorun arkadaşlar. Bu utanca susacaklar mı?"
Yorum Yazın