Dolar 32,3262
%-0.34
Euro 34,7285
%-0.04
Altın 2.435,900
%-0.11
Bist-100 10.014,00
%0.99

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°

'Çöküş'

Ekim sonuydu. Yeri göğü orman ağaçlarıyla kaplı uçsuz bucaksız Kuzey Karpat Dağları arasında prohava ile Timiş ırmaklarının kavşağındaki küçük Romen kenti Predeal’deki son gecemdi. Çoğu dubleks ve dağ mimarisine özgü hatlarıyla eski yapı fakat modern konforlu villaların bulunduğu sessiz sakin bir yer olan Str. Vasili Alecsandra civarında bir motelde kalıyordum.

Geceleri yatmadan önce motelin üçüncü katındaki odamın bahçe tarafındaki açık penceresinden dışarıyı seyrederken bahçedeki çam ağaçlarının iğne gibi yassı yapraklarının üzerinde havadaki nem’in etkisiyle oluşan boncuk boncuk su damlacıkları hızlı büyüyüp şiştikten sonra çiçeklerin ve çimenlerin üstüne düşerek onları yağmur damlaları gibi ıpıslak yapıyordu. Buraya geldiğimden beri her gece bu harika doğa olayını saatlerce seyretmekten kendimi alıkoyamıyordum.

Bugün öğleden önce halkın arasında adı “Kralın Sarayı” olarak bilinen uçsuz bucaksız bir ormanın içindeki muhteşem Peleş Şatosu’nu ziyarete gitmiştim. Şato civarında, ziyaretçilere hediyelik eşya satılan küçük ahşap dükkânların birinde annesine yardım eden henüz çocuk yaştaki güzel Romen kızı Christine’nin dükkânlarının önüne alış veriş için gelen sarhoş turistlerin ahlaksız teklifleri karşısında nasıl utandığını, yüzünün nasıl kıpkırmızı olduğunu, tertemiz ruhunun nasıl rencide edildiğini görmenin moral bozukluğu saatlerden beri bir türlü üstümden atamamıştım.

İki gün önce de yüzlerce yıllık tarihi binaları, muhteşem geniş meydanları, heykelleriyle yaşlı bir insanın soluyuşunu andıran Braşov kentindeydim. Braşov’da gezinirken karşılaştığım Romen halkının gizli bir panik içinde olduğu seziliyordu. Sosyalizmin yıkılışından sonra kurulan kapitalist düzenin çelişkileriyle karşı karşıya kalmanın tedirginliği içindeydiler. Her köşe başında gizlice döviz alıp satan karaborsacılar, uyuşturucu ticareti yapan hippi kılıklı gençler, fuhuş için gencecik kızların ve kadınların pazarlandığı ayaküstü mekânlar adım başı insanın gözüne çarpıyordu.

 Aralık 1989’da Romanya’da sosyalist rejiminin yıkılışından dört yıl sonra bir arkadaşımın davetiyle geldiğim Predeal’deki son gecemdi. Çam ağaçlarının yaprakları üzerinde oluşan su damlacıklarının motelin geniş bahçesindeki çimenlere çiçeklere hayat verişini izlerken kendimi yüksek rakımlı ormanlık bir bölgede bulunan motelin açık penceresi önünde uzaydan gelmiş gibi bir duyguyu yaşıyordum. Bir yandan da insanların güzel duygularını giderek yok eden bir çöküşün üzüntüsü içindeydim.