Dolar 32,3353
%0.17
Euro 35,2116
%0.08
Altın 2.246,870
%0.15
Bist-100 8,72
%0

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°
İzmir Barosu Başkanı Avukat Özkan Yücel’den TV35’e Koyurga açıklaması

İzmir Barosu Başkanı Avukat Özkan Yücel’den TV35’e Koyurga açıklaması

İzmir Barosu Başkanı Avukat Özkan Yücel, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında 7 yıl önce attığı hakaret içerikli tveetler nedeniyle tutuklanan ancak konutunu terk etmemek kaydıyla bugün adli kontrol ile serbest bırakılan CHP Karabağlar Meclis Üyesi Dila Koyurga’nın durumu hakkında değerlendirme yaptı.

  • Ege Postası
  • 27.05.2020 - 22:03

EGEPOSTASI-İzmir Barosu Başkanı Avukat Özkan Yücel, CHP’li meclis üyesi Dila Koyurga hakkında ele geçirilen delillerin hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş olması durumunda o delillerin suç işlendiğini gösterse de delil olarak ele alınamayacağını belirtti.

Tutuklamanın en son verilmesi gereken karar olduğunu kaydeden İzmir Barosu Başkanı Özkan Yücel, “Tutuklama en son verilmesi gereken bir durumdur. Yargılamadır önemli olan, adil bir yargılamanın gerçekleşmesidir önemli olan. Bütün bunları tek tek değerlendirmek lazım. Tabi bir yandan da şuna bakmak gerekir, elde edilen veriler hukuki mi değil m? CMK’da koşulları belirlenmiş yöntemlerle bu verilerin elde edilip edilmediği bu yargılama açısından büyük bir önem taşıyacak demektir. Çünkü hukuka aykırı yöntemlerle ele geçirilmiş deliller bir suçun işlendiğini gösterse de delil olarak alınamazlar. Bu nedenle delil elde etme yönteminin ne olduğu da açıkça irdelenmelidir” dedi.

Kimin aklından, elinin altından çıkıyor bunlar'

“Kriter açık, ifade özgürlüğünü değerlendirirken hem Anayasa Mahkemesi hem AİHM çok net ve açık bir şekilde kriterleri ortaya koymuştur. Şiddet içermeyen, şiddet ve nefrete çağırmayan bütün ifadelerin ne kadar hoşa gitmeyen ifadeler olsa da, açıklanabilir söylenebilir savunulabilir olması gerektiğini söyleniyor. Kriter budur. Soruşturma ve yargılama mercilerinin dikkat etmesi gereken kriter de budur” diyen Baro Başkanı Yücel, “Ne olmuş da bugün beş yıl önceki tweetlere geri dönülmüş durumda. Kimin aklından çıkıyor bunlar, kimin elinin altından çıkıyor bunla? Onu da anlamak mümkün değil. Ama ben bir hukukçu olarak sınırları çizdim. Benim sınırlarım değil Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) sınırları ve Anayasa Mahkemesi’nin sınırları. Bu sınırlar içerisinde hareket edilmesi gerektiğini düşünüyorum” diye konuştu.

ÖZKAN YÜCEL’İN AÇIKLAMASININ SATIR BAŞLARI:

Özkan Yücel: 18 yaş altı olmak cezasızlık halini tek başına getirmez. Çünkü 15-18 yaş aralığına bir ceza indirimi söz konusudur. Ayrıca 12-15 yaş aralığında da eylemin sonuçlarını ve anlamını anlayabilmiş durumda ise fark edebiliyorsa, o da cezai bir sorumluluk, azaltılmış bir cezai sorumluluk söz konusu olacaktır. Mesele linklerin içeriğini bilmiyorum, ama ifade özgürlüğü yönünden mi değerlendirmek gerekir olayı. Çünkü bir eylemin ifade özgürlüğünün sınırları içerisinde kalıp kalmayacağının kıstası şiddet ve nefrete yöneltip yöneltmediği, şiddet çağrısı içerip içermediğine bakmak gerekir. Bu nedenle zaman zaman siyasi kişiliklere yönelik sert, acımasız, beğenilmeyen, hoşa gitmeyen birtakım sözlerin söylendiği vakalarda, bunların ifade özgürlüğü kapsamında yer aldığını söylemiştir anayasamız.

Deliller hukuka aykırı ele geçirilmişse delil olarak alınamazlar

Burada genel kriter şudur, hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin hem bizim Anayasamızın kararlarına göre, siyasi kişilikler kendi eylem ve söylemleriyle ilgili en sert eleştirilere ve karşı çıkışlara hazır olmak durumundadırlar. Bu, ifade özgürlüğünün bir parçasıdır değerlendirmesi var. Dediğim gibi hem AİHM’nin hem Anayasa Mahkemesi’nin. Burada değerlendirilmesi gereken kriter budur. 16 yaşında olması cezasızlık halini getirmez bizi. Ama 16 yaşında olması, ceza verilmesi durumunda indirim sebebidir. 15-18 yaş aralığı tutuklama koşullarında farklılık yaratabilir. Tutuklama en son verilmesi gereken bir durumdur. Yargılamadır önemli olan, adil bir yargılamanın gerçekleşmesidir önemli olan. Bütün bunları tek tek değerlendirmek lazım. Tabi bir yandan da şuna bakmak gerekir, elde edilen veriler hukuki mi değil m? CMK’da koşulları belirlenmiş yöntemlerle bu verilerin elde edilip edilmediği bu yargılama açısından büyük bir önem taşıyacak demektir. Çünkü hukuka aykırı yöntemlerle ele geçirilmiş deliller bir suçun işlendiğini gösterse de delil olarak alınamazlar. Bu nedenle delil elde etme yönteminin ne olduğu da açıkça irdelenmelidir.

Alt sınır bir yıl cezadır ve…

Olur m? Cumhurbaşkanına hakaret söz konusu olur m? Elbette olabilir. Kanunlarımız böyle bir suç tarif etmişse, bu suçu bir yerde uygulamanız mümkün olabilir. Cezası bir yıldan 4 yıla hapistir. Alt sınırı bir yıldır. İlk kez suç işleyenler açısından bu hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, para cezasına çevrilme hatta bu tür kararlarla karşılaşılacak bir şeydir.

Erteleme, para cezasına çevirme söz konusu olabilir

Son dönemlerde maalesef sıkça karşılaşıyoruz. Cumhurbaşkanına hakaret suçlarından dolayı yurttaşların tutuklandığına dair çokça haberler görüyoruz. Bu tutuklama kararlarının çok doğru olduğunu, hukuki olduğunu, olması gerekeni yansıttığını düşünmüyorum. Çünkü bir yıl ceza verebildiğiniz bir dosyada sonuçta mahkum bile olmuş olsa o suçtan dolayı, dediğim gibi hükmün açıklanmasının geri bırakılması söz konusu olabilir. Hiç cezaevine girmemesi söz konusu olabilir. Erteleme söz konusu olabilir ya da para cezasına çevrilmesi söz konusu olabilir. Bu koşullar altında bir gün bile cezaevine sokmama ihtimali bulunan bir kişi hakkında tutuklama kararı veriliyor olması da çok doğru gelmiyor bana. İfadelerin içeriklerine çok girmiyorum.

AİHM ve Anayasa Mahkemesi kriterleri çok net ve açık

Kriter açık, ifade özgürlüğünü değerlendirirken hem Anayasa Mahkemesi hem AİHM çok net ve açık bir şekilde kriterleri ortaya koymuştur. Şiddet içermeyen, şiddet ve nefrete çağırmayan bütün ifadelerin ne kadar hoşa gitmeyen ifadeler olsa da, açıklanabilir söylenebilir savunulabilir olması gerektiğini söyleniyor. Kriter budur. Soruşturma ve yargılama mercilerinin dikkat etmesi gereken kriter de budur. Hacı Boğatekin kararı örneğini vereyim. Bu Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bir karar. Yine burada bir mahkumiyet kararı sonrasında, yurttaşın Anayasa Mahkemesi’ne başvurusu, söylediğim kriterler uygulandığında, bu mahkumiyetin bir ihlal oluşturduğu şeklinde sonuçlanmış bir dosyaya dönüşmüş durumda. O yüzden yargı mercilerinin titizlikle bu mercekten süzgeçten geçirmeli her durumu. İfade özgürlüğü sınırları içinde kalmış eylemler açısından bir suç oluşturma ya da kovuşturma söz konusu olmamalı.

Yurttaşıyla en fazla kavgalı olan bir Cumhurbaşkanlığı dönemi

Bugüne kadar Cumhurbaşkanları içerisinde maalesef yurttaşları ile en fazla kavgalı olan, en çok vatandaşları hakkında soruşturma ve dava açmış olan Cumhurbaşkanlığı dönemini yaşıyoruz. Tarih boyunca hiçbir Cumhurbaşkanı yurttaşlarıyla bu ölçüde ihtilaflı bir hale düşmüş değildi. En son baktığımda 18 bin civarında Cumhurbaşkanına hakaret nedeniyle kovuşturma ve soruşturmanın yürüdüğünü görmüştüm. Şu an  rakam daha farklılaşmış olabilir. Burada daha fazla hoşgörü, daha fazla ifade özgürlüğüne yönelik yaklaşımları Cumhurbaşkanlığı makamının da değerlendirmesi, yargı mercilerinin de buna göre hareket etmesi gerektiğini düşünüyorum. Aksi takdirde her söyleyeceğimiz sözü binlerce kez süzgeçten geçirmemiz gerekir ki, bu da ifade özgürlüğünün kendisine aykırıdır.

Süreç hukuki ilerlemiyor çünkü…

Süreç hukuki ilerlemiyor. Bu suç şikayete bağlı bir suç değil. Bakanlığın izin vermesiyle açılan bir suç. O nedenle aslında ben vazgeçtim demesi sonuç doğurmazdı. Şimdi vazgeçmekten vazgeçmiş durumdaysa, bunu da bilmem mümkün değil. Bir sınırlama ve ayrım yapmadan o açıklamayı gerçekleştirmişti. BÜTÜN bu yöndeki suçlamalar için söylemişti. Daha evvel ki açıklamaları henüz tespit edilmemiş inşaların bugün tespit edilen açıklamaları sebebiyle, önceki tarihlere yönelik açılmış davalar, burada suç tarihi olarak eski tarihi gösterecekler, o açıklamanın olduğu tarihi gösterecekler. Yani cumhurbaşkanının artık bunları  takip etmiyorum dediği dönemi gösterecekler. O nedenle bence devam etmemesi gerekir. Ama cumhurbaşkanının iradesi ne olur'

Kimin aklından, elinin altından çıkıyor bunla? Neden beş yıl önceki tveetlere…

Şu anda bir gündem yaratılmış durumda. Biz bunu konuşuyoruz. Oysa ülkede yoksulluk var, işsizlik var, salgın var, ölümler var, her gün yurttaşlarımız ölüyor. Toplumsal hayatın normalleşmesi için alınması gereken tedbirler var. Biz bunu gerçekleştirmek yerine bugün burada ne olacak diye konuşuyoruz. Suni gündemlerden vazgeçmemiz gerekiyor. Daha kalıcı, net çözümlere odaklanmamız gerekiyor. Bir yurttaş ve baro başkanı olarak beklentim bu. Bir avukat olarak beklentim bu. Her ifadesi sebebiyle yargı merciinin karşısına çıkabileceğini düşündüğünde işte o zaman bir oto sansür meydana gelecektir ki, bu oto sansür sessiz bir toplumu yaratacaktır, eleştiri kültürünü ortadan kaldıracaktır. Bütün bunlara dikkat etmek lazım. Çünkü bu toplumu geri götüren bir uygulama haline dönüşebilir.  dönüştürür. Ne olmuş da bugün beş yıl önceki tweetlere geri dönülmüş durumda. Kimin aklından çıkıyor bunlar, kimin elinin altından çıkıyor bunla? Onu da anlamak mümkün değil. Ama ben bir hukukçu olarak sınırları çizdim. Benim sınırlarım değil Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) sınırları ve Anayasa Mahkemesi’nin sınırları. Bu sınırlar içerisinde hareket edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bunları yaparsak daha özgür, daha mutlu ve demokrasiye daha çok sahip çıkmış bir ülke olacağımız kanaatindeyim. Yaşamsal, vatandaşların çoğunu ilgilendirene bir sürecin içinden geçiyoruz. Yeni bir süreç de önümüzde. Enerjimizi daha çok buralara vermemiz gerektiği kanaatindeyim.

Kanunda olmayan bir gerekçeyi ortaya koyarsanız…

Orada çok umutvar değilim. Yakın zamanda bir tutuklama gerçekleşti biliyorsunuz. Bir yıl alt sınır ıolan bir cezadan söz ediyoruz. Hiçbir şeye çevirmeseniz bile infaz kanununda yapılan değişiklikler ile iki üç gün içerisinde cezaevinden çıkabilecek bir insandan  söz ediyoruz. Bir tutuklama kararının karşımıza gelmesi bile anlamsız, gereksiz, hukuka aykırı bir uygulama olacaktır. Orantısız bir uygulama söz konusu olacaktır. Bir başka dosyada, tutuklama gerekçesi olarak toplumun gösterdiği tepki nedeniyle tutuklama gerçekleşti. İsimleri konuşmuyorum. Önemli olan isimler değil eylemlerin kendi. Orada verilen tutuklama kararının gerekçesi, toplumun gösterdiği tepki, bugün ceza muhakeme kanununda yer almayan bir tutuklama gerekçesi. Bizler hukukçuyuz. Toplumun tüm kesimlerinin verilen kararlar karşısında saygı duyulmasını sağlayacak gerekçeleri ortaya koymak zorundayız. Kabul etmeyebilir toplumdaki bir kısım insanlar. Kanunda olmayan bir gerekçeyi oraya koyarsanız  ve derseniz ki ‘toplumun verdiği tepki’, o zaman biz de şunu sormaya başlarız, soruşturmaları ya da tutuklamaları kamuoyunun veya bir kısım trollerin sosyal medyada gösterdiği tepki mi belirleyecek'

Yargılamaları sosyal medya tepkisine göre mi yapacağız artık'

Adil artık yargılamaları sosyal medyada verilen tepkiye göre mi yapacağı? Biz artık sosyal medyada ne kadar tveet atıldığı, like’landığı üzerinden mi değerlendirmek durumunda kalacağı? Israrla ve inatla söylediğimiz şey, hukuk kurallarından ayrılmamak gerektiği, sıkı sıkıya bağlı kalmak gerektiği. Bu ülkeyi ileriye götürecek olan şey hukuk kurallarına uygun davranmak. Aksi bu ülkeyi karanlığa ve çıkmaza götürür, bu ülkeyi içinden çıkılamaz noktaya götürür. Zaman zaman söylüyorum, 7 sulh ceza yargıcını seçmişseniz, tespit etmişseniz belirlemişsiniz, sizin istediğiniz karar gibi karar verecek 7 hakime sahipsiniz ve bütün tutuklamaları kararlaştırmanız mümkün olabilir. Üstelik bu süreç, tutuklama kararları dikey bir kontrole de tabi değil. yani sulh cezanın biri karar veriyor, öteki itirazı değerlendiriyor. Peki niye asliye cezalar değerlendirme yapmıyo? Yani dikey altta verilen kararın bir üst merci tarafından daha yüksek bir merci tarafından kontrolünün yapılması, eski hali böyleydi. Ortadan kaldırıldı. Bu da doğru bir şey değil. Ve maalesef büyük acılara yol açıyor bu.

Toplumun yargıya saygısı azaldı çünkü…

Toplumun yargıya saygısı azaldı diyoruz. Durduk yere olmaz böyle şeyler. Yurttaşın yargıya saygısının ortadan kalkmasının temel nedeni vardır, yargının uygulamaları. Çiçero, ‘bana bir Cumhuriyet mi tarif ediyorsunuz, bana mahkemelerden çıkan kararları gösterin’. Aynı şeyi söylüyoruz, bir Cumhuriyet mi tarif ediyoruz, bir hukuk devleti mi tarif ediyoruz mahkemelerinden çıkan kararlara bakmak istiyoruz. Ama maalesef o mahkemelerden çıkan kararlar bugün için bağımsız yargıdan, demokrasiden uzak olduğumuzu gösteriyor bize. Bu ülkenin bütün yurttaşları için demokratik bir hukuk devletini kurabilmek ve geliştirmek için bütün mücadelemiz.

Yorum Yazın

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz

Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yorumlar
Yeniden eskiye
Eskiden yeniye
Öne çıkanlar

Bu habere hiç yorum yapılmamış... İlk yorum yapan sen ol.