Dolar 32,5263
%-0.06
Euro 34,7959
%-0.2
Altın 2.432,990
%0.12
Bist-100 9.722,00
%0.8

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°
Kılıçdaroğlu'ndan Kaftancıoğlu açıklaması

Kılıçdaroğlu'ndan Kaftancıoğlu açıklaması

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, parti üyeliği düşürülen Canan Kaftancıoğlu ile ilgili açıklamalarda bulundu. CHP lideri, "Canan Kaftancıoğlu görevinin başındadır. İl Başkanı olarak görev yapıyor. Biz Canan Hanım'ı İstanbul İl Başkanı olarak yüreğimize yazmış vaziyetteyiz, kimse endişe etmesin. Yapılan uygulamanın da adil bir uygulama olmadığını biliyorum." dedi

  • Ege Postası
  • 15.06.2022 - 13:11

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun “parti üyeliğinin sonlandırılması’na” ilişkin, “Hukuka biz saygılıyız, adalete saygılıyız. Ama adalet, adalet olduğu sürece. Birilerinin beklediği tarzda; bir kişiye haksızlık yapılıp, görevinden alınacak, üyeliği düşürülecek; siz de buna uyun denilecek. Biz buna uymayız. Biz, adaleti savunuyoruz” dedi.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, bugün Ankara’nın Sincan ilçesinde Kanaat Önderleriyle buluştu. Kılıçdaroğlu, buluşmanın ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Kılıçdaroğlu, aldığı 4 yıl 11 ay 20 günlük hapis cezasının onanmasının ardından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'nun parti üyeliğini düşürmesi ve bu işlemi CHP’ye tebliğ etmesine ilişkin soru üzerine şu yanıtı verdi:

“BİZ, CANAN HANIMI İSTANBUL İL BAŞKANI OLARAK YÜREĞİMİZE YAZMIŞ VAZİYETTEYİZ”

“Canan Kaftancıoğlu, görevinin başındadır. İl başkanı olarak görev yapıyor. Biz, Canan hanımı İstanbul İl Başkanı olarak yüreğimize yazmış vaziyetteyiz. Kimse endişe etmesin. Yapılan uygulamanın da adil bir uygulama olmadığını biliyor. Adaletsizliğe boyun eğmeyeceğiz. Bizim en temel özelliğimiz o. Adaletsizliğe boyun eğerseniz, yeni adaletsizliklere kapı aralamış olursunuz. Canan hanım ne yaptı? Neden il başkanlığı düşürülüyor? Birilerinin talimatıyla. Birilerinin isteği üzerine. Biz birilerinin talimatına evet mi diyeceğiz? Birilerinin talebine evet mi diyeceğiz? Hayır, demeyeceğiz. Biz CHP’yiz. Bizim ruhumuzda, geleneklerimizde Kuva-yı Milliye vardır. Biz mücadele ediyoruz. Mücadeleyi adalet için yapıyoruz. Hak için yapıyoruz, hukuk için yapıyoruz. Hukuka biz saygılıyız, adalete saygılıyız. Ama adalet, adalet olduğu sürece. Birilerinin beklediği tarzda; bir kişiye haksızlık yapılıp, görevinden alınacak, üyeliği düşürülecek; siz de buna uyun denilecek. Biz buna uymayız. Biz, adaleti savunuyoruz.”

“GÜVENLİK GÜÇLERİNE YUMRUK ATMAK, SALDIRMAK DOĞRU DEĞİL”

Kılıçdaroğlu, bir gazetecinin; DBP’li Salihe Aydeniz’in polise yumruk atmasına ilişkin sorusuna da şu yanıtı verdi:

“Asla doğru bulmayız. Doğru değil. Güvenlik güçlerine yumruk atmak, güvenlik güçlerine saldırmak doğru değil. Hele hele bunu bir milletvekilinin yapması, asla doğru değil.

KILIÇDAROĞLU: GÜN, AYRIŞMA DEĞİL, BERABER OLMA BİRLİKTE OLMA GÜNÜ, BİRLİKTE MÜCADELE ETME GÜNÜ

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, bugün Ankara’nın Sincan ilçesinde kanaat önderleri ile buluştu. Kılıçdaroğlu, toplantıda şunları söyledi:

“Sincan’da oylarımızın düşük olduğunu biliyorum. Ama oylarımızın düşük olması, Sincanlıların sorumluluğunda değil. Yanlış arayacaksak önce kendimizde arayacağız. Sincan’a daha fazla gelmek, insanlarla daha fazla konuşmak, evleri ziyaret etmek, insanların derdini dinlemek bizim görevimizdir. Politikacı olarak bunu yaparsanız insanlar size saygı duyarlar. Oy verir veya vermezler, ama en azından ‘Yahu dertlerimizi dinlediler’; nedir ne değildir diye düşüncelerini bir şekliyle yanındaki arkadaşına, komşusuna aktarırlar. Daha önce gelmiştim Sincan’a. Muhtar arkadaşlarla bir toplantı yapmıştık. Anayasa değişikliğinden önceydi bu. ‘Bu değişiklik çıkarsa ülke büyük sorunlarla karşılaşır’ demiştim. Ama olmadı. Sonunda malum, bugünkü düzen kuruldu. Bu düzenden kim yararlı, kim zararlı? Topluma şöyle bir bakalım. Esnafa bakalım; esnafa bir faydası oldu mu? Şoföre bakalım. İster taksi şoförü ister kamyon şoförü ister TIR şoförü ister otobüs şoförü; onlara bir faydası oldu mu bu düzenin? Onlar da zarar ediyor. Onların da sıkıntısı var. Ev kadınlarına bakalım. Yani çalışmayan, evinde oturan, erkeğin çalıştığı veya erkeğin de çalışmadığı; bir de onların durumuna bakalım. Mutfaklarda yangın var. Demek ki bu düzen onlara da yaramadı. Dönüyorum, apartman görevlilerine bakıyorum, yani bizim ‘kapıcı’ dediğimiz apartman görevlileri. Çocukları var. Onlar da hayatlarında mutlu değiller. Onların da dünya kadar derdi var. Çiftçiye bakıyorum, çiftçinin durumu nedir diye. Çiftçinin sesi ayyuka çıkmış. Nesini anlatayım? Onun da derdi var. Sanayiciye bakıyorum. Sanayici, ‘Önümüzü göremiyoruz’ diyor, ‘ama ihracat yapıyoruz, oradan bir gelir elde diyoruz’ diyor. Ama yeni istihdam alanları yaratamıyoruz. İşsizlere bakıyorum, üniversite mezunlarına. Bir anne baba, evladını üniversiteye gönderir. ‘Benden daha iyi hayat şartlarına kavuşsun’ diye gönderir. Çoluğu, çocuğu kimseye avuç açmasın, ‘biz de yeri zamanı geldiğinde dayanışma içinde aile olarak huzur içinde yaşamış oluruz’. Bunun için boğazından kesiyor, kızını okutuyor, oğlunu okutuyor. Çocuk üniversiteden mezun, işsiz. Bir evde bir işsiz varsa o evde huzur yoktur. Anne bekler, baba bekler, çocuk bekler. ‘Çocuğuma iş bulmak lazım, evladımın bir işi olması lazım.’ Bakıyorsunuz, bugün hangi belediye başkanının önüne giderseniz binlerce işsiz dilekçesi var. Sadece CHP’li belediyeler değil. Demek ki bu düzen onlara da yaramadı.

“SİZİN EVLATLARINIZ İŞSİZKEN ONLARIN EVLATLARI BİR YERDEN, İKİ YERDEN DEĞİL BEŞ YERDEN, ALTI YERDEN MAAŞ ALIYORLAR”

Peki bu düzen kime yaradı? Kim faydalandı bundan? Ben zamanında dilimin döndüğü kadar anlattım ama yaşayarak öğreniyoruz şimdi, bu düzen kime yaradı. Sarayda oturanlar; keyifleri yerinde. Hiçbir dertleri yok onların. Çocukları işsiz değil. Evlatları işsiz değil. Paralarla, Türk lirası değil, dolarlarla oynuyorlar. Şöyle bir bakın. Türkiye’den milyon dolarları Amerika’ya gönderiyorlar. Manhattan’da gökdelen kuruyorlar. Neymiş? Öğrenci yurdu. Amerika’yı kaç kişi içinizden bilir? Ama Manhattan, dünyanın en pahalı yeridir. Ofisin metrekaresi 5 bin 6 bin dolardır. Öğrenci orada olmaz. Muhammed Ali’nin çiftliğini aldılar. Yahu niye Amerika’da çiftlik alıyorsun? Niye senin evlatların bunları alıyor? Niye paravan vakıflarla bu milyon dolarlar gidiyor. Demek ki onların durumu iyi. Başka? Sizin evlatlarınız işsizken onların evlatları bir yerden, iki yerden değil beş yerden, altı yerden maaş alıyorlar. Yahu arkadaşlar, yahu bu adalet midir Allah aşkına? Birisinin iki çocuğu işsiz, öbürü beş yerden, altı yerden maaş alıyor. Bu düzeni kim değiştirecek? Daha buna benzer beşli çete... Ne demek beşli çete? Onu da anlatayım. Gidiyorsunuz, adamı buluyorsunuz, ‘Gel’ diyorsunuz, ‘sana bu işi vereceğim’ diyorsunuz, ‘köprü vereceğim, yol vereceğim’. ‘Boş ver ihaleyi’ diyor, ‘sana veriyorum’ diyor. ‘Param yok’ diyor. ‘Sen git Avrupa’dan para bul, Hazine olarak ben sana garanti olacağım’ diyor. Hazine olarak, gidiyorsunuz garanti oluyorsun. Borcu ödemezse borcu hepimiz ödeyeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti’nin Hazine’si ödeyecek. Parayı alıyor, garanti Hazine. ‘Efendim’ diyor, ‘ben sana dolar verdim ama, sen bu yatırımı yaptın ama şimdi ben sana gelir garantisi vereceğim’ diyor. 12 milyon dolarak iş yapıyor, 59 milyon dolarlık garanti veriliyor. Yahu aklın alacağı şey değil. 12 milyon dolara yapıyorsun, 59 milyon dolarlık garanti veriyorsun, yani gelir garantisi veriyorsun. Bir tüccar dükkan açarsa ne olur? Ya zarar eder ya kâr eder değil mi? Burada zarar etme şansı sıfır. Kâr? Olağanüstü kâr; yüzde 200, yüzde 300. Üstelik dolar, üstelik avro bazında alıyor. Efendim diyor ki ‘Tamam, kârı da verdim sana’. ‘Ama’ diyor, ‘Avrupa’da enflasyon var, enflasyon farkını da bana vereceksin’. Dolar almışsa; ‘Amerika’da enflasyon var, farkını da bana vereceksin’. O da veriliyor. Şimdi bir sorum var. İş Türkiye’de, müteahhit Türk. İhale Türkiye’de yapılıyor, yatırım Türkiye’de yapılıyor. Niye Amerikan doları? Niye? Yahu bu ülkenin milli parası Türk lirası değil mi? Sincan’daki binayı yapan pekâlâ Türk lirası kullanıyor da neden diğerleri, beşli çeteler avrolar, dolarlar kullanıyorlar.

“İSTER İNGİLİZ, İSTER AMERİKAN MAHKEMELERİ İSTER PAPUA YENİ GİNE MAHKEMELERİ OLSUN, BU MEMLEKETİN HAKKINI, HUKUKUNU ONLARIN BURNUNDAN FİTİL FİTİL GETİRECEĞİM”

Bunlar, kendi geleceklerini güvence altına almak için sözleşmeye bir hüküm daha ilave ediyorlar. ‘Olur ya Kılıçdaroğlu gelirse bunları elimizden alırsa ne olur?’ ‘İhtilaf çıkarsa İngiliz mahkemeleri yetkilidir’ diyorlar sözleşmede. Türk mahkemeleri de değil, ‘İngiliz mahkemeleri yetkilidir’ diyorlar. Ben, Sincanlılara söz veriyorum. İster İngiliz mahkemeleri ister Amerikan mahkemeleri ister Japon mahkemeleri ister Papua Yeni Gine mahkemeleri olsun, bu memleketin hakkını, hukukunu onların burnunda fitil fitil getireceğim. Sanıyorlar ki biz bunu teslim edeceğiz ona. Yok öyle bir şey. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını sormazsam niye siyaset yapıyorum? Beni onlardan ayıran; ben kul hakkı yemem. Onlar kul hakkı yerler. Ben yolsuzluk yapmam, onlar yolsuzluk yapar. Ben adaletli davranırım, onlar adaletsiz davranırlar. Ben milletimin hakkına hukukuna saygı gösteririm, onlar bu milletin hakkına hukukuna saygı göstermezler. Oturup düşünmemiz lazım. Memleket, benim değil hepimizin memleketi. Sorun varsa sorun, benim sorunum değil, hepimizin sorunu. Dert varsa dert, benim derdim değil, hepimizin derdi. O zaman bu sorunu demokratik yollarla çözmemiz lazım. Yarın sandık gelecek ve gideceksiniz oy kullanacaksınız sandıkta. Öyle ‘Gelin, bizim partiye oy verin’ yok arkadaşlar. Öyle basit bir çağrı da yapamayacağım. Yaptığım çağrı şudur: Elinizi vicdanınıza koyun ve oyunuzu öyle kullanın. İşsiz evlatlarınızı düşünün; fakir, fukarayı düşünün, esnafı düşünün, evinde tencere kaynamayan kadının halinin düşünün. Ondan sonra vicdanınız neyi emrediyorsa gidin, oyunuzu o partiye verin. Olay, bir Türkiye olayıdır, bir parti olayı olmaktan çıkmıştır artık. Yazık değil mi bu memlekete yahu? Bizim dedelerimiz, bizim babalarımız, milli Kurtuluş Savaşı’nı vererek kazandılar. Osmanlı’nın borcunu son kuruşuna kadar ödediler. Hiçbir zaman gidip, ülke ülke dolaşıp el avuç açıp para dilenmediler. Şimdi, bir bakıyorsun Katar’da, bir Suudi Arabistan’da. Nedir? ‘Bize para verin.’ Türkiye bu duruma hiç düşmemişti. Yalvarmakla, yakarmakla para mı istenir ya? Yalvarıp yakarıp para dileniyorsan onun emrine giriyorsun demektir. O sana talimat verecek, sen de yapacaksın. O anlama gelir. İşin özeti, hepimizin sorumluluğu var. Benim de sorumluluğum var. Ben, bunun bilincindeyim. Benim sorumluluğum sizden daha fazla var, onu da biliyorum. O nedenle ülkeyi karış karış geziyorum. Muhtarıyla, genciyle, kadınıyla, yaşlısıyla, kanaat önderleriyle konuşuyorum ve onlara dilimin döndüğü kadar ülkenin içinde bulunduğu durumu anlatmaya çalışıyorum. Ha bizim hatalarımız da var, eksiklerimiz de var. ‘Biz hata hiç yapmadık’, öyle bir şey yok. Ben, bu millete her zaman doğruyu söyleyeceğim. Eksiğimiz, yanlışımız, kusurumuz vardı. Özeleştiri. Evet özeleştiri de yapıyoruz. Şimdi yanlış yapmamaya, milletin sesini dinlemeye, toplumun her kesimiyle kucaklaşmaya, -açıkça ifade edeyim- toplumun her kesimiyle helalleşmeye gidiyoruz. Her kesimle de konuşuyoruz. Hiç kimsenin kimliği, inancı, yaşam tarzını siyasete malzeme etmiyoruz. Bizim, iki kırmızı çizgimiz var; bayrağımız ve vatanımız. Bayrağımızı ve vatanımızı seviyorsa herkes bizim dostumuzdur, herkes. Yoksa biz, doğusu, batısı, güneyi, kuzeyi herkesi kucaklıyoruz. İnsanların kimlikleri farklı olabilir, inançları farklı olabilir, yaşam tarzları farklı olabilir ama aynı bayrağın altında, aynı vatanda yaşıyoruz.

“BİRLİKTE MÜCADELE ETMEK ZORUNDAYIZ”

Adalet istiyorsanız bize katılın. Hukuk istiyorsanız bize katılın. Bir tek çocuk, bu coğrafyada, bu ülkede yatağa aç girmesin diyorsanız bize katılın. Kadın erkek eşitliği olsun diyorsanız bize katılın. ‘Her evde tencere kaynasın, her evde huzur olsun, her evde bereket olsun’ diyorsanız bize katılın. ‘Tüyü bitmemiş yetimin hakkını mutlaka sorun, tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruyun’ diyorsanız bize katılın. Beraber mücadele etmek zorundayız, birlikte mücadele etmek zorundayız. Gün, ayrışma değil. Gün, beraber olma günü, birlikte olma günü, birlikte mücadele etme günü. Sokağa çıkıp cam pencere indirmek değil derdimiz. Buradan kaçınıyoruz zaten, böyle bir şey yok. Sandık gelecek, demokratik yollarla gideceğiz, oyumuzu kullanacağız ve Türkiye’nin kaderini değiştireceğiz. Demokrasi olacak, herkes düşüncesini söyleyecek.”

Yorum Yazın

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz

Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yorumlar
Yeniden eskiye
Eskiden yeniye
Öne çıkanlar

Bu habere hiç yorum yapılmamış... İlk yorum yapan sen ol.