CHP'li Beko: SODEMSEN'in TİS görüşmelerine katılması yanlış

EGEPOSTASI – CHP İzmir Milletvekili Kani Beko, Büyük İzmir TV’de yayınlanan ‘Birol Soylu ile 10. Köy’ programının konuğu oldu.

Beko, programda Karaburun, Çeşme, Urla, Seferihisar ve Güzelbahçe ilçelerini kapsayan Yarımada’ya yapılan RES, GES, balık çiftlikleri ve taş ocağı projelerini eleştirdi. Beko ayrıca Çiğli’deki toplu iş sözleşme görüşmeleri ve grev süreci, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik eleştiriler ve Türkiye’nin sığınmacı sorunuyla ilgili de açıklamalarda bulundu.

Beko’nun açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde:

“TAM BİR VAHŞi KAPİTALİZM”

“45 yıl önce ESHOT’taki arkadaşlarla Karaburun’dan bir arazi almıştık. Biz geldiğimizde kelebekler, ağaçlar, denizler tertemizdi. Yarımada’nın yüzölçümü belli. Karaburun, Çeşme, Güzelbahçe, Urla ve Seferihisar’a teşkil ediyor. Karaburun’da RES’ler (rüzgar enerji santralleri) var. Köylerin hemen yanı başına rüzgar güllerini dikmişler. Gece gürültüden köylüler uyuyamıyor. Orada binlerce küçükbaş ve büyükbaş hayvan var. Hayvanlar bu seslerden dolayı strese gitmişv e sütleri kesilmiş. Halen daha burada ‘RES olmazsa GES olsun’ diyorlar. BU GES’lere, RES’lere karşı değiliz, ama planlama dahilinde yapılmalı. Avrupa’da bunun bir ölçüsü var, köyün tam ortasına rüzgar gülü koymuyorlar ki. Bizimkiler köylerin hemen yanı başına rüzgar güllerini dikmişler. Tam bir vahşi kapitalizm… 

“ORKİNOS ÇİFTLİKLERİNE KÖPEK BALIKLARI GELİYOR”

Balık Ürünleri Derneği Başkanı Urla’da orkinos çiftliklerinin olduğu yerde son dönemde köpek balıklarının görünmeye başladığını söyledi. Sabah erken saatleride orkinosları kestikleri için denize yayılan kanın kokusuna köpek balıkları geliyor. Burada oteller, pansiyonlar, köyler var. Böyle olursa köylüler buraları terk eder.

“TAŞ OCAKLARI İMAR BARIŞINDAN FAYDALANIYOR?”

Bir taş ocağı sahibine ‘Niye taş ocaklarını kapatmıyorsunuz?’ diye sordum. Bana ‘Ben imar barışından faydalandım’ dedi. Ne imar barışı? Burası bina mı? Daha sonra TBMM’de soru önergesi verdim. Taş ocağı sahibinin verdiği cevabın aynısını verdiler. ‘İmar barışından faydalandığı için çalışmaya devam ediyor’ dediler.

“HAYVANLARIN OTLANACAĞI YER KALMADI”

Yarımada’da 2B uygulaması var. Yüzyıllardır burada küçükbaş, büyükbaş hayvanlarının otladığı meraları para babaları satın almış. İşin tehlikeli tarafı, merayı tel örgülerle çeviriyorlar. Yanı başında köy var. Köyde hayvanlar dışarı çıkamıyor, otlanacak yer kalmadı. Meraları 2B uygulamasından dolayı tel örgülerle kapatıyorlar. TOKİ binlerce konut yaptı. Ya siz ne yapıyorsunuz? Yarımada bacasız bir fabrikadır. Yarımada’ya milyonlarca insan gelir. Buradaki köylüler insanlara temel gıda maddesi vererek geçimini sağlıyor. Buralara vahşi bir şekilde rüzgar gülleri, RES’ler, GES’ler, taş ocakları, orkinos çiftlikleri yaparsanız, önümüzdeki dönemde Yarımada’da bizim çocuklarımızın, gençlerimizin yaşaması mümkün olmaz.

“SODEMSEN’İN TİS GÖRÜŞMELERİNE KATILMASI YANLIŞ”

(Çiğli’deki toplu iş sözleşmeleri görüşmeleri, işçilerin greve gitmesi ve SODEMSEN’in devreye girmesi hk.) Belediye başkanlarımız SODEM’e üyeler. SODEM’in Türkiye genelindeki belediyelerimizin projelerini yarıştırma misyonu varsa ben de onlarla beraberim. Ama SODEMSEN işçinin toplu iş sözleşmesine kadar inmemeli. İşçi temsilcisi karşısında belediye başkanını görmek ister. Bu görüşmeleri iş barışını sağlayarak bitirmek ister. Bana göre yanlışın başı burada. Ben geçmişte de eleştirmiştim. 

Tunç Soyer toplu sözleşmede masaya oturan bir büyükşehir belediye başkanıdır. Diğer ilçe belediye belediyelerimizi de yakından izliyorum. Belediye başkanı masaya oturuyor ve karşılıklı birbirlerini ikna ediyorlar. İşçinin birikmiş sorunları var. O sorunları kime anlatacaksın? SODEMSEN’deki temsilciler gelip de işçinin sorunlarını anlatamaz. İşçinin sorunlarını anlatacak olan iş yerlerindeki seçilmiş temsilci kardeşimiz, şube başkanı ve eğer yeterli olmazsa bölge temsilcisidir. Bölge temsilcisi de yeterli olmazsa Genel Merkez’den yöneticiler ve Genel Başkan gelir. Kaosu çözmek için masaya otururlar ve iş barışını sağlarlar. 

Bana göre toplu iş sözleşmelerinde yetkili arkadaşların olması işçiler açısından doğru olur diye düşünüyorum. Ben DİSK Ege Bölge Başkanı’yken yapacağımız mitingler için komsiyonlar kuruyorduk. Komisyonlar mutlaka verimli olabilir ama toplu iş sözleşmelerinde yetki önce genel merkezindir. Çalışma Bakanlığı yetkiyi genel merkeze verir. Genel Merkez Başkanı bütün toplu iş sözleşmelerine katılamayacağı için, görüşmelerin yapılacağı bölgede şube başkanı, yönetimi ve temsilcisi görüşmelere başlar. 

‘İMAMOĞLU’ YORUMU: HERKES HATA YAPABİLİR

Benim DİSK Genel Başkanı olduğum dönemde Ekrem İmamoğlu Beylikdüzü Belediye Başkanı’ydı.. DİSK’e çok gelirdi. Toplu sözleşmeler yaptık. İstanbul Yerel Seçimleri’nde vekil arkadaşlarla kamp kurup, sabahlara kadar çuvalların üzerinde oturduk. Çok çalışıyor, çok koşturuyor. Dik duran, dik bakan bir arkadaşımız. Zaman zaman eksikleri olabilir. O da özür diledi zaten. Zaman zaman birtakım hatalar yapıyoruz. Onlara takılmamak lazım. Şunu görmemiz gerekiyor: İmamoğlu 3 yıldan bu yana İstanbul Büyükşehir Beleidyesi’nde 15 milyon İstanbulluya hizmet veriyor mu, vermiyor mu? Yolsuzluklara bulaşmış mı, bulaşmamış mı? Binlerce AKP’li İstanbul’da altlarına birer araba alıp Türkiye’yi dolaşıyorlardı. Altlarındaki arabaların giderlerinin tamamını İstanbul Büyükşehir Belediyesi karşılıyordu. İmamoğlu gelir gelmez halkın arabalarını Büyükşehir binasının bahçesine getirtti. Dolayısıyla milyonlarca heba edilmiş olan giderlerin önüne geçmiş oldu.

“TÜRKİYE’Yİ GÖÇMEN DEPOSU HALİNE GETİRDİNİZ”

Ben İzmir’de DİSK Bölge Başkanı’yken Gündoğdu’da bir mitingde kürsüden ‘Irak işgaline hayır’ diye bir konuşma yapmıştım. 2002’de Recep Tayyip Erdoğan başbakan olur olmaz ‘Ben BOP (Büyük Ortadoğu Projesi’ Eşbaşkanıyım’ dedi ve Amerika’yla beraber önce Irak’ı işgal ettiler. İşgalden sonra on binlerce yuva yıkıldı, çocuklar ve insanlar öldürüldü. Bu yetmedi, Libya’da ‘Arap Baharı’yla beraber insanlar öldürüldü. Sonra ‘Ben Suriye’ye gideceğim. Şam’da namaz kılacağım’ dedi. Erdoğan Şam’a gidip, namaz kılamadı ama 5 milyona yakın insan ülkemize geldi. Eğitim, sağlık, altyapı sorunları var. Dolayısıyla bu sorunlar bugüne kadar halen çözülemedi. 900 kilometrelik bir sınır var. Sınırdan kimin geldiği, kimin gittiği belli değil. Duvar örmekle halledilecek bir sorun değil. Kafalardaki duvarları yıkmak lazım. TBMM’de 432’ye yakın soru önergesi verdik. Memleket istila altında. Afganlar, Suriyeliler, Bangladeşliler, Pakistanlılar burada. Avrupa, ‘Siz göçmenleri tutun. Biz 3,5 milyar avro para vereceğiz’ dedi. 3,5 milyar avroyu aldık ve insanları tutmaya çalışıyoruz. Bu insan ticareti anlamına gelir. İnsan ticareti hem Anayasa’da, hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde suçtur. Türkiye’yi göçmen depoasu haline getirdiniz. Akdeniz ve Ege göçmen mezarlığında dönüştü. Keşke Suriye’ye, İran’a, Irak’a ve diğer ortadoğu ülkelerine biz karışmamış olsaydık.”