Dolar 32,5677
%0.29
Euro 34,7798
%0.14
Altın 2.492,890
%0.34
Bist-100 9.525,00
%-0.06

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°
Akşener Erdoğan’a çağrı yaptı: Seçim kararı al

Akşener Erdoğan’a çağrı yaptı: Seçim kararı al

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Madrid’de Türkiye, Finlandiya ve İsveç arasında imzalanan mutabakata; “PKK’nın, İsveç ve Finlandiya tarafından terör örgütü olarak tanınması yeni bir durum değil… Önemli olan PKK’nın bu iki ülkedeki varlığına son verecek somut eylemlerin görülmesiydi. Dolayısıyla iktidarın, İsveç ve Finlandiya nezdinde herhangi bir somut gelişme olmaksızın attığı bu imza maalesef ülkemizin çıkarlarıyla bağdaşmayan bir tavizdir. Üst perdeden atılan kürsü nutukları, diskurları her zaman olduğu gibi yine müzakere masasında verilen tavizlerle taçlandırılmış gibi gözüküyor. Ve yine ülke çıkarlarımız açısından son derece önemli bir fırsat Erdoğan'ın dış politikayı iç politikaya malzeme yapma sevdası uğruna kaçırılmış gözüküyor” tepkisini gösterdi. Meclis'te görüşülen ek bütçeyi de eleştiren Akşener, BDDK'nın kredi kararına da "Bu karar bir sermaye kontrolüdür" diyerek karşı çıktı. Akşener, "Eğer dövize çok sıkıştıysan Nebati Bakan ile birlikte Edi ile Büdü gibi yönettiğiniz ekonomiyi işin ehline bırak. Merkez Bankası'nın görevini yapmasına izin ver, ekonomiye burnunu sokma. Sen bunları yapamazsın, o yüzden bir an önce seçim kararı al" diye konuştu.

  • Ege Postası
  • 29.06.2022 - 10:39

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, bugün TBMM’de; partisinin grup toplantısında konuştu. Akşener, şunları söyledi:

“MUTABAKAT BEKLENTİLERİ KARŞILAMAKTAN UZAK"

Dün gece, AK Parti iktidarının; İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelik başvurusuna yönelik çekincelerini geri çektiğini ve üyeliklerine destek vereceğini öğrendik. 25 Mayıs’ta, yani bundan bir ay önce; ülkemizin bu konuda iki önceliği olduğunu söylemiştik, bu kürsüden. Bunlardan birincisi; Putin Rusya’sının saldırgan dış politikasına karşı NATO ittifakını olabildiğince güçlendirmekti. İkinci önceliğimiz ise PKK’nın Avrupa topraklarından topyekûn bütün unsurlarıyla silinip atılmasıydı. Ne var ki dün gece varılan mutabakatın maalesef bu çok temel konulardaki beklentilerimizi karşılamaktan oldukça uzak olduğu görülüyor.

"PKK’NIN, İSVEÇ VE FİNLANDİYA TARAFINDAN TERÖR ÖRGÜTÜ OLARAK TANINMASI YENİ BİR DURUM DEĞİL"

PKK’nın, İsveç ve Finlandiya tarafından terör örgütü olarak tanınması yeni bir durum değil… Önemli olan PKK’nın bu iki ülkedeki varlığına son verecek somut eylemlerin görülmesiydi. Dolayısıyla iktidarın, İsveç ve Finlandiya nezdinde herhangi bir somut gelişme olmaksızın attığı bu imza maalesef ülkemizin çıkarlarıyla bağdaşmayan bir tavizdir.

Çünkü mutabakat metnine göre verilen sözlerin tutulması için oluşturulacak üçlü mekanizma, İsveç ve Finlandiya NATO üyesi olduktan sonra devreye girecek, öncesinde değil. Yani, bu mekanizmanın, işlememesi durumunda, Türkiye elindeki NATO kartını kaybetmiş bir biçimde itirazlarını sürdürmek ve haklı davasını anlatacak, muhatap aramak zorunda kalacak. Nitekim böyle durumlara, daha önce Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının imza attığı başka mutabakatlarda da şahit olduk. Dolayısıyla, her ne kadar Sayın Erdoğan ve arkadaşları açısından aldanmak ve aldatılmak, sıradan alışkanlıklar olsa da bu durum Türk Milleti için kabul edilebilir değildir.

"ERDOĞAN İLE BİDEN ARASINDAKİ GÖRÜŞME BAĞLAMINDAKİ YANSIMALARINI DA DEĞERLENDİRECEĞİZ"

İkinci konu ise, ülkemizin PKK ile YPG/ PYD arasında kurduğu ilişkinin mutabakat metninde özenle birbirinden ayrılmış olmasıdır. Türkiye'nin devlet politikası YPG-PYD-PKK'nın bir ve aynı olduğu yani aynı zehirli ağacın dalları olduğudur. Ancak mutabakat metninin beşinci paragrafı PKK'yı terör örgütü olarak görürken YPG-PYD Türkiye'ye yönelik ulusal çıkar tehdidi olarak tanımlanıyor. Üstelik İsveç ve Finlandiya terör örgütlerine yapılan finansal yardımları ve militan katılımlarını denetleme sözünü verilirken yine beşinci paragrafa işaret ediliyor…PYD-YPG'ye yönelik mali yardımlar mutabakat kapsamı dışında bırakılmış oluyor. Ez cümle üst perdeden atılan kürsü nutukları, diskurları her zaman olduğu gibi yine müzakere masasında verilen tavizlerle taçlandırılmış gibi gözüküyor. Ve yine ülke çıkarlarımız açısından son derece önemli bir fırsat Erdoğan'ın dış politikayı iç politikaya malzeme yapma sevdası uğruna kaçırılmış gözüküyor... Mutabakat masasında atılan geri adımın Erdoğan ile Joe Biden arasındaki görüşme bağlamındaki yansımalarını da ayrıca değerlendireceğiz.

"GÜNLÜĞÜNE YAZMASI GEREKEN DİLEKLERİNİ BÜTÇE KANUNU’NA YAZMIŞ"

Bizzat kendisinin hazırlatıp Meclis’e gönderdiği Bütçe Kanunu 2022 yılında enflasyonun yüzde 9,8, dolar kurunun da, 9 lira 27 kuruş olmasını öngörüyordu. Yüzde 9,8 olarak öngörülen enflasyon bugün, TÜİK rakamlarıyla bile yüzde 73 buçuğu buldu. Dolar kuru ise 17 liraya dayandı.  Şu öngörü yeteneğine bir bakar mısınız? Bunlara öngörü değil, ancak dilek diyebiliriz. Belli ki Bay Kriz, geceleri yatmadan günlüğüne yazması gereken dileklerini, Bütçe Kanunu’na yazmış. Dünyanın hiçbir yerinde enflasyon tahmini 70 puan, kur tahmini ise yüzde 100 oranında sapan ne bir ülke ne de bir yönetim görmeniz mümkün değildir. Ama böyle bir rezalete imza atmak giderayak Bay Kriz’e nasip oldu. Nitekim, bu öngörüsüzlüğün sonucu olarak da iflasını açıklayan AK Parti iktidarı, ek bütçe istemek zorunda kaldı. 

"BU TEKLİF EK BİR BÜTÇE DEĞİL, İKİNCİ BİR BÜTÇE TEKLİFİDİR"

Ek bütçe kanun teklifinde 2022 yılı için, 1 trilyon 751 milyar lira olarak kanunlaşan Merkezi Yönetim Bütçesi giderlerine 1 trilyon 80 milyar lira ödenek ilavesi isteniyor. Yani, ilave edilen ödeneğin başlangıç bütçesine oranı yüzde 62. Yani, aynı enflasyon ve kur tahminlerinde olduğu gibi Bay Kriz’in bütçesinde de olağanüstü bir öngörü başarısı yüzde 62’lik bir sapma var. Bu kadar büyük bir sapma, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez oluyor. Bu arada, kanun gereği, ilave edilen ödenek kadar, gelir gösterme zorunluluğu bulunuyor. Bu çerçevede, 1 trilyon 80 milyar liralık da bir gelir artışı öngörülmüş. İlave gelirlerin, başlangıç bütçe gelirlerine oranı ise, yüzde 73. Yani aslına bakarsanız, bu teklif ek bir bütçe değil, ikinci bir bütçe teklifidir…Böyle bir faturanın, hayat pahalılığı ve enflasyon canavarıyla boğuşan, derin bir gıdaya erişim ve barınma krizinin pençesinde, artık sadece hayatta kalabilmek için mücadele veren, milletimize kesilmesi, en hafif tabiriyle zulümdür.

"BU KARAR BİR SERMAYE KONTROLÜDÜR"

Şimdi de gözlerini şirketlerin sermayelerine dolar hesaplarına diktiler. Biliyorsunuz geçtiğimiz hafta her zamanki gibi, yine bir gece yarısında BDDK şirketlerin kredi kullanımına ilişkin bir karar yayınladı. Bu karara göre 15 milyon lira ve üzeri döviz ve altın cinsi varlık bulunduran şirketler, kredi kullanamayacak. Yani şirketler ya kredi kullanmaktan vazgeçecekler ya da enflasyona karşı korunmaktan vazgeçecekler. Bir şirket kasasında niye döviz tutar?  Borç ödemek için tutar.  İthalat yapmak için tutar. Hammadde almak ve üretmek için tutar. Yani şirketler, Türk lirasının her gün daha da eridiği bir ortamda sattığı malı yerine koyabilmek, işleri döndürebilmek için elinde döviz tutar. Yani aslında iktidarın ekonomide oluşturduğu güvensizlik iklimi sebebiyle; döviz mevduatı kullanılıyor. Sorunun kaynağı bizzat kendisi ama o kendisini değiştirmek yerine kendisi dışında ne varsa değiştiriyor. Merkez Bankası Başkanını değiştirdi, olmadı. Hazine ve Maliye Bakanını değiştirdi, olmadı. Enflasyon patladı, TÜİK’in müdürlerini değiştirdi, yine olmadı. Hiçbiri fayda etmedi. Şimdi de serbest piyasa koşullarını değiştirmeye çalışıyor. Bu karar, bir sermaye kontrolüdür. Bu karar, Türkiye’de 1989’dan beri var olan sermayenin serbest dolaşımını, net olarak ortadan kaldırmaktır. Bu karar, Bay Kriz’in Türk şirketlerine uyguladığı bir ambargodur.

"MERKEZ BANKASI DA, BASILAN PARA DA BU MİLLETİN"

Ülkemizin yıllarca biriktirdiği döviz, çarçur edilirken; adım adım, tam teşekküllü bir sermaye kontrolüne doğru gidiyoruz.  40 yıl boyunca, kat ettiğimiz tüm aşamalar; siyasi ömrünü tamamlanmış bir iktidarın, kaçınılmaz sonunu, biraz daha geciktirebilmek için, feda ediliyor.  Küçük yatırımcısına, vatandaşlarına düpedüz kumpas kuran, yanlış algılarla, piyasayı yönlendirmeye çalışan, tüm güvenilirliğini ve itibarını yitirmiş olan, bu ekonomi yönetiminin, artık ülkemize verebileceği hiçbir şey kalmamıştır. Buradan Sayın Erdoğan’a sesleniyorum, belli ki saraydaki lüks ve şatafat senin gözünü kör etmiş. Ama ben sana hatırlatayım: Sen, milletin sana vermiş olduğu yetkiyle oradasın. Yani o koltuk da o saray da bu milletin. Senin bu millete; 'Satın dövizleri, yoksa kredi vermem' deme gibi hakkın yok. Çünkü; Merkez Bankası da bu milletin. Basılan para da bu milletin. Bunların hiçbirisi, senin babanın malı değil. Sen önce, yandaşına satın aldırdığın, televizyon kanalı için verilen kredinin peşine düş. Sen önce, yandaşlarına verilen, karşılıksız kredilerin peşine düş. Sen önce yandaşlarının döviz mevduatlarının peşine düş.  Sen saraydaki bir küçük azınlıkla birlikte, sefa sürerken bir sürü işe yaramaza 5 maaş, 10 maaş, 15 maaş bağlarken; ulufe dağıtır gibi ihale dağıtırken bu millete parmak sallayamazsın. Eğer çok dövize sıkıştıysan önce bindiğin 500 milyon dolarlık uçağı sat. Bir kere de sen tasarruf etsen ne olur be kardeşim.

"NEBATİ BAKAN İLE BİRLİKTE EDİ’YLE BÜDÜ GİBİ YÖNETTİĞİNİZ EKONOMİYİ, İŞİN EHLİNE BIRAK"

Millete ‘dövizini sat’ diyorsun sonra milletin sattığı dövizleri alıp, yandaşının cebine koyuyorsun. Eğer çok dövize sıkıştıysan; yandaşlarına verdiğin, döviz garantili ihaleleri, Türk lirasına çevir…Sürekli milletimize parmak sallayacağına bir kere de beşli çetene parmak salla. Bir kere onların cebine elini sok…Sayın Erdoğan eğer dövize çok sıkıştıysan Nebati Bakan ile birlikte Edi’yle Büdü gibi yönettiğiniz ekonomiyi, işin ehline bırak. Merkez Bankası’nın, görevini yapmasına müsaade et. En azından seçimlere kadar da ekonomiye burnunu sokma. Sen bunları yapamazsın, o yüzden bir an önce seçim kararı al.

"İKTİDAR BİZİ AŞIRI DUYARLI BULDUĞUNU SÖYLEYİP KULAĞININ ÜZERİNE YATTI"

Erzincan İliç’teki altın madeninde meydana gelen siyanür sızıntısı hepimizi dehşete düşürdü. Her ne kadar valilik ve şirket yetkilileri siyanürün temizlendiğini söylüyor olsa da kirliliğin tespiti için bağımsız kurumlarca yapılacak testlerin sonuçlarını bekliyoruz. Bu felaketi, il ve ilçe başkanlarımızla beraber yakından takip ediyoruz... Geçen sene iki genel başkan yardımcımızın da içinde olduğu bir heyetimiz bölgeye gitti. İncelemelerde bulunup konuyla ilgili endişelerimizi dile getiren, bir basın açıklaması yaptılar. Ankara Milletvekilimiz Şenol Sunat da konuyla ilgili Meclis’te soru önergesi verdi. İktidar bizi, aşırı duyarlı bulduğunu söyleyip, kulağının üstüne yattı. Yani uyarılarımızı dikkate almadı ve maalesef korkulan oldu. Sonuç? 16 milyon liralık bir ceza ve maden işletmesinin faaliyetlerinin, bir süreliğine durdurulması.

"İLİÇ’TE YAŞANAN FELAKETİN KAPISI YİNE BEŞLİ ÇETEYE ÇIKIYOR"

Şimdi, hepimizin aklına aynı soru geliyor: ‘Nasıl oluyor da Anadolu’nun can suyunu taşıyan, Fırat Nehri’nin yanı başında siyanürle altın aramaya izin veriliyor?’  Madenin ortaklarına baktığımızda sebebini daha iyi anlıyoruz. Çünkü yine çok tanıdık bir grubu görüyoruz. Bu gruplar; yol ve köprü ihalelerinde var. Enerji ihalelerinde var. Madenlerde var. Hatta medyada bile, aynı grupların izlerini görüyoruz. Yani İliç’te yaşanan felaketin kapısı yine beşli çeteye çıkıyor. İktidarın kayırmaya doyamadığı beşli çetesi, yine topraklarımızı, doğamızı ve geleceğimizi tehlikeye atıyor.

"MİLLETİMİZİN RIZKINI SÖMÜRENLERE DE ÇOK BÜYÜK BİR DERS OLACAK"

Ne var ki vatan toprağını kupon arazi olarak gören bir zihniyetin Fırat Nehri’nin dibinde siyanürle altın çıkarılmasına ses etmemesi doğaldır. Memleketin geleceğinden endişe etmemesi de doğaldır. Milletin sağlığını tehlikeye atmaktan çekinmemesi de doğaldır. Çünkü, bu iktidar doların yeşilini doğanın yeşiline tercih eden bir rant iktidarıdır. Çünkü bu iktidar; memleketinin toprağını, yandaşlarına peşkeş çeken, bir sömürge valiliği iktidarıdır. Çünkü iktidarın, beşli çeteyle el ele verip kurduğu bu düzen; bir haram, bir yalan, bir yolsuzluk düzenidir. Bu kirli düzen, defalarca ifşa oldu. Beşli çetenin yolsuzlukları, artık dillere destan oldu. Peki ya sonuç? Sonuçta hiçbir şey olmadı. Hesap vermedikleri gibi; bir de üstüne, Sayın Erdoğan’ın, millete gelince son derece sıkı, ama yandaşa gelince, fevkalade bonkör eliyle, ihale almaya devam ettiler. Çünkü ülkemizdeki adalet terazisi, öyle bir sarsıldı ki; ne bunlardan hesap soracak bir bürokrat var.  Ne soruşturma açacak bir savcı var. Ne de son kalan birkaç özgür basın kuruluşu dışında, bu yolsuzlukları yazacak bir ana akım medya var.  Ama hiç merak etmeyin, artık biz varız. İnanın, çok az kaldı. Önümüzdeki seçim, sadece sayın Erdoğan’a değil, milletimizin rızkını, kendi malı gibi sömürenlere de çok büyük bir ders olacak.

KİRAZ ÜRETİCİSİ MURAT ÇERÇİNLİ: GELDİĞİMİZ NOKTA HANYAYI DA KONYA’YI DA GÖRDÜĞÜMÜZ NOKTADIR

Akşener, konuşmasının bir bölümünde kürsüyü Isparta Uluborlu’da, kiraz üreticiliği yapan Murat Çerçinli’ye bıraktı.

Çerçinli, yaşadıkları sorunları ve karşılaştıkları zorlukları anlatarak; “Sayın Cumhurbaşkanı ‘bu kardeşinize yetkiyi verin, o zaman faizle, enflasyonla, dövizle nasıl uğraşılır görün’ dedi mi dedi. Milletçe yetkiyi verdik mi verdik. Geldiğimiz nokta hanyayı da Konya’yı da gördüğümüz noktadır. Seçimlerin yaklaştığı şu günlerde üreticilerimizin bu hükümete güzel bir ders vereceğine yürekten inanıyorum” sözleriyle iktidara tepki gösterdi.

“TOPRAĞIMIZI, BAHÇEMİZİ İŞLEYEMEZ HALE GELDİK”

Çerçinli’nin konuşması şöyle:

“Büyük bir şevkle bu işe başladım. Varımı yoğumu bu işe yatırdım. Yaptığımız iş giderek zorlaşmaya ve katlanamayacağımız bir noktaya vardı. Üreticilerimiz sahipsiz ve kendi kaderine terk edilmiş durumdadır. Üreticilerimize sahip çıkacak derdini dinleyecek derdine derman olacak bir kurum bir kuruluş maalesef yoktur.

Üretim yapmakta zorlanıyoruz. Toprağımızı, bahçemizi işleyemez hale geldik. Mazot ve gübre fiyatları yüzde 400 artmış yem ve elektrik fiyatları ona keza. Gübre vermeden toprağını ekenlerin tarlasını, bahçesini satanların, süt hayvanlarını kestirenlerin haberlerini her gün duyuyor ve görüyoruz…Avrupa’da kirazın kilogram fiyatı 200-300 lira iken bizler çok daha düşük bir fiyattan satmak zorunda kalıyoruz.

“ÜRETİCİLERİMİZİN BU HÜKÜMETE GÜZEL BİR DERS VERECEĞİNE YÜREKTEN İNANIYORUM”

Bu hükümet kendi üreticisini, çiftçisini desteklemesi gerekirken şekerden, ayçiçeğine; buğdaydan, samanına kadar her tarımsal ürünü ithal etmeyi tercih etmiş ve etmektedir. Adeta tarımı bitirmek üreticileri de batırmak için çaba sarf etmektedir. Bizler kan ağlarken tarım ürünlerini ithal ettiğimiz ülkelerin üreticileri, çiftçileri bayram etmektedir. Anayasal hakkımız olan milli gelirin yüzde biri üreticilere ve çiftçilere destek olarak verilmesi gerekirken bizlere verilen mazot ve gübre desteği komik rakamlarda kalmaktadır.

Sayın Cumhurbaşkanı ‘bu kardeşinize yetkiyi verin, o zaman faizle, enflasyonla, dövizle nasıl uğraşılır görün’ dedi mi dedi. Milletçe yetkiyi verdik mi verdik. Geldiğimiz nokta hanyayı da Konya’yı da gördüğümüz noktadır. Seçimlerin yaklaştığı şu günlerde üreticilerimizin bu hükümete güzel bir ders vereceğine yürekten inanıyorum.” (ANKA)

Yorum Yazın

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz

Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yorumlar
Yeniden eskiye
Eskiden yeniye
Öne çıkanlar

Bu habere hiç yorum yapılmamış... İlk yorum yapan sen ol.