Dolar 32,5696
%0.26
Euro 34,9942
%0.06
Altın 2.460,840
%1.01
Bist-100 9.896,00
%1.84

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°
6'lı masadan demokrasi mesajları

6'lı masadan demokrasi mesajları

Türk Demokrasi Vakfı’nın düzenlediği ‘Türk Demokrasi Vakfı, Yeniden’ toplantısı, Ankara’daki bir otelde bugün yapıldı. Toplantıda konuşan Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Cihan Paçacı, Saadet Partisi Genel Başkan Vekili Sabri Tekir ve Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Serap Yazıcı demokrasi için mücadele vurgusu yaptılar.

  • Ege Postası
  • 16.06.2022 - 15:38

Türk Demokrasi Vakfı’nın düzenlediği ‘Türk Demokrasi Vakfı, Yeniden’ toplantısı, Ankara’daki bir otelde bugün yapıldı. Toplantıya, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal da katıldı. Toplantıyı, CHP, İYİ Parti, Demokrasi ve Atılım Partisi, Gelecek Partisi, Saadet Partisi ve Demokrat Parti’den yöneticilerin yanı sıra Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, eski CHP Genel Başkanı, eski Başbakan Yardımcısı Murat Karayalçın, eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da izledi.

GÜLTEKİN UYSAL: DEMOKRASİSİNİ ANLAMLANDIRABİLMİŞ, İNSANLARININ BAŞKA TOPRAKLARDA HAYAL KURMADIĞI TÜRKİYE MÜMKÜN

Gültekin Uysal, Türk Demokrasi Vakfı’nın bugün Ankara’daki bir otelde düzenlediği “Türk Demokrasi Vakfı, Yeniden” toplantısında konuştu. Uysal, şunları söyledi:

“ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇTİKTEN SONRA DEMOKRASİYİ, BİR DEĞERLER MANZUMESİ HALİNE, İŞLEYEN BİR DEMOKRATİK REJİM HALİNE, İŞLEYEN BİR HUKUKLA PERÇİNLEYEREK GETİREMEDİK”

“Herkes kendi penceresinden demokrasiyi adlandırır, anlatır. Kimi zaman romantizm içerisinde kimi zaman retorik çerçevesinde birtakım değerleri paylaşıyoruz. Bugün geldiğimiz noktada demokrasi ve hukukun ekonomilerin en temel girdisi haline gelmiş olması, ekonomimizi de ilgilendiriyor. Sade vatandaşımızın her sahada, birey olarak temel hak ve hürriyetlerini kullandığı her noktada demokrasi ihtiyacımız, demokrasi açığımız bir maliyet üretiyor. Bugün tabii demokrasi serüvenimiz yok. Özellikle 27 Mayıs’tan sonra Türk demokrasisi, kaybettiklerini yerine koymak adına bir mücadele vermek zorunda kalmış. Çok partili hayata geçtikten sonra demokrasiyi, bir değerler manzumesi haline, işleyen bir demokratik rejim haline, işleyen bir hukukla perçinleyerek getiremedik.

“ORTAK PAYDAYI SİYASİ PARTİLERİN, SİVİL TOPLUMLA KENETLENEREK KURMAK GİBİ BİR ASLİ VAZİFESİ VAR”

Her geçen gün iklimin koyulaştığı, demokratik tavır alanlarının daraltıldığı içinde bulunduğumuz zaman diliminde de bir muhalefet ideolojisi olarak muhalefette seslendirdiğimiz değerler, ideallerin, gücü ele geçirdiğimizde anlamsızlaşan bir sürece dönüştüğünü üzülerek ifade etmek isterim… Bugün Türk demokrasisinin en zor sınavıyla karşı karşıya kaldığı bu dönemde hepimizin ortak gayesi, demokrasi diye bir büyük problemimizin olduğu, ortak bir yaşam inşa etmek noktasında sorumluluğumuzun olduğu; bugün mağdur olmamış hiçbir siyasal, toplumsal kesimin kalmadığı bu süreçte, bu tecrübeyle beraber bu ortak paydayı siyasi partilerin, sivil toplumla kenetlenerek kurmak gibi bir asli vazifesi var.

“TÜRKİYE’Yİ İÇE KAPATARAK KENDİ SİYASİ HEDEFLERİNE YÜRÜME İRADESİ KOYANLARA KARŞI AÇIK YÜREKLİLİKLE HER BİRİMİZİN BAYRAKLAŞTIRMASI GEREKEN DEMOKRASİDİR”

Kaybetmeye yüz tutuğu andan itibaren demokrasinin, özgürlüklerin ne anlama geldiğini daha iyi anlıyoruz. Bu ülkenin birliğinin, beraberliğinin teminatı, milli güvenlik şemsiyesi, demokrasidir, hukuktur, laikliktir. Türkiye Cumhuriyeti, bütün aksaklıklarına rağmen eşit vatandaşlık temelinde bu birlikteliği sağlamıştır. Bugün maalesef problemlerimizi demokratik hukuki kanallara akıtamıyoruz. Artık çoğulcu demokrasinin eşiğinde, çoğulcu anlayışı, herkesin eşit ve ortak fırsatlara sahip olduğu Türkiye’yi inşa etmek zorundayız. Bugün her tenkidi bir varlık-yokluk meselesine dönüştürmüş ve cezalandırmak noktasında art arda Türkiye’yi içe kapatarak kendi siyasi hedeflerine yürüme iradesi koyanlara karşı açık yüreklilikle her birimizin bayraklaştırması gereken demokrasidir.

“DEMOKRASİSİNİ ANLAMLANDIRABİLMİŞ, İNSANLARININ BAŞKA TOPRAKLARDA HAYAL KURMADIĞI TÜRKİYE MÜMKÜN”

Türk Demokrasi Derneği’nin, Türk milletini bir bilinç sıçraması noktasında, demokrasiyi çoğulcu manada şekillendirecek, ötekisi olmayacak şekilde her insanın eşit fırsatlara sahip olduğu bir Türkiye’de bu bilinci toplumun her kesimine yaymak, her kesimin bu noktadaki taleplerini daha fazla görünür hale getirmek gibi bir vazifesi var. Atılan adımın, bu toplumun bütün değerlerinin siyasi rekabette bir kamplaşma aracı haline getirildiği bu noktada, dikey kimlik sahalarında pek çok tartışmanın yürüdüğü günümüz Türkiye’sinde, yatay ortak paydaları inşa etmekte ümit ediyorum Türk Demokrasi Vakfı mukayese edilmez bir fonksiyon görecektir. Demokrasisini anlamlandırabilmiş, pozitif şekilde coğrafyasından daha fazla ayrışmış, insanlarının başka topraklarda hayal kurmadığı Türkiye’nin mümkün olduğunu ifade ediyorum.”

MUSTAFA YENEROĞLU, DEMOKRASİYİ ÇİÇEĞE BENZETTİ: "İKTİDAR O ÇİÇEĞİ KÖKÜYLE BİRLİKTE KOPARMAYA ÇALIŞIYOR"

DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, demokrasinin dünyanın en narin çiçeği, onu yaşatanın da uzlaşı ve hoşgörü olduğunu belirterek, “Şu anda iktidar, o çiçeği köküyle birlikte koparmaya çalışmaktadır” dedi. Yeneroğlu, Türkiye’de kötü muamele ve işkencenin haber değeri bile taşımayacak kadar sıradanlaştığını savunarak, “Anayasa Mahkemesi kararlarına uymayacağını tutumuyla ortaya koyan, bir milletvekilimizi cezaevine mahkum eden kişi, bakan yardımcısı olarak atanmıştır. Böyle bir ülkede hukuk devleti iddiasından bahsetmek mümkün olabilir mi? Skandallar o kadar sıradanlaştı ki daha önceki gün, önceki dönem bir milletvekilinin fikir özgürlüğünden dolayı aldığı ceza onandı. Dün gece Meclis Adalet Komisyonu’nda, fikir özgürlüğünü yok sayan bir kanun onanarak genel kurula gönderildi” diye konuştu.

CİHAN PAÇACI: "ALTI PARTİNİN OLUŞTURDUĞU MASA DEMOKRASİ MASASIDIR"

İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Cihan Paçacı, Türk Demokrasi Vakfı’nın son dönemde öneminin daha da arttığını dile getirerek, “21. yüzyılda dünya daha fazla demokrasi derken benim ülkemde demokrasi sivil vesayetin altına girdi” dedi.

Paçacı, Türkiye demokrasisinde darbelerin yaşandığını ancak bugün milletin iradesinin diğerlerinden farklı olarak milletin iradesiyle askıya alındığını belirterek, “Demokrasi referandum yoluyla kuvvetler birleşmesine dönüşmüştür. Ülkemizin geleceği bir kişinin iki dudağı arasını sıkıştırılmıştır. Ancak demokrasi mücadelesi bu dönemde daha inançlı ve kararlı şekilde devam etmektedir. Altı siyasi partimizin bir araya gelerek oluşturduğu masa aslında demokrasi masasıdır. Altı siyasi partinin ortak paydası demokrasi talebidir, demokratik sistem talebidir. Herkes emin olmalıdır ki bu talebin gerçekleşmesine az kaldı” diye konuştu.

Paçacı, iktidarın demokrasi kültürünün olmadığını kaydederek, “Kuvvetler ayrılığını, denge ve denetim mekanizmalarını, yargıyı ve adalet duygusunu hiçe sayarak yürüdüğü yol sonunda ülkemizi derin bir yönetim krizine sokmuştur. Bugün yaşamakta olduğumuz ekonomik kriz, hayat pahalılığı, işsizlik ve maalesef yakında yaşanma ihtimalinin arttığı ödemeler dengesi krizinin temel sebebi demokrasi eksikliğidir. Modern çağda demokrasi bir ülkenin adeta su terazisidir. O terazinin ayarını bozduğunuzda ekonomiyi de hukuku da ve sosyal barışı da tehlikeye sokarsınız. Türkiye maalesef bunu yaşamaktadır” dedi.

SABRİ TEKİR: “TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER MERKEZLİ BİR YÖNETİM SİSTEMİNİ ŞİDDETLE VE ISRARLA SAVUNMAK MECBURİYETİNDEYİZ”

Saadet Partisi Genel Başkan Vekili Sabri Tekir, toplantıda şöyle konuştu:

“Demokrasi, yakın bir gelecekte veya geçmişte ortaya çıkmış bir olgu değildir. Demokrasinin çok eski bir geçmişi vardır. O eski geçmişiyle birlikte değerlendirildiğinde aslında bugün yaşadığımız problemlerin önemli bir kısmının geçmişte de yaşandığını görürüz. Tartışmaya konu teşkil eden hususların her zaman geçmişte de tartışıldığını görürüz. Atina’nın meşhur tarihçilerinden ve de siyasette metin yazarlarından olan Tukidides’in Pericles’e hazırladığı bir konuşma metni vardır. Bu konuşma metni esasen, Atina ile Sparta arasında ortaya çıkmış bir savaşın sonrasında hayatını kaybeden Atinalı savaşçıların ailelerine karşı yapılmış bir konuşmadır. Ama o konuşma, eğer Atina gibi Sparta gibi ifadeleri kaldırdığımız zaman günümüzün demokrasisi açısından da günümüze rahatlıkla uyarlanabilecek bir metindir. Hiçbir değişiklik olmaksızın günümüzde bunu tartışma alanına sokmamız da mümkündür.

“DEMOKRASİ, FARKLI DÜŞÜNCELERİN, FARKLI KÜLTÜRLERİN, FARKLI DEĞERLERİN BİR ARADA YAŞAYABİLECEĞİNİ GÖSTEREBİLME REJİMİDİR”

Atina ile Sparta arasında bir savaş olmuştur. Savaşta, savaşçılar canlarını yitirmişlerdir. Onların ailelerini tatmin etmek gerekmektedir. Onlara baş sağlığı dilemek gerekmektedir. Pericles’e hazırlamış olduğu bir metin, konuşmada kullanılır. İki ülkedeki yönetim tarzı mukayese edilir. Bir tarafta otoriter bir rejime sahip olan Sparta yönetimi vardır, öbür tarafta da demokratik sistemin hemen hemen o günün şartları içerisinde uygulanabilecek tüm ilkelerinin uygulandığı bir Atina demokrasisi vardır. Orada işaret edilen şey şudur: ‘Her ne suretle olursa olsun, güvenlik endişeleriyle bir ülkedeki temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması, kaldırılması, yok edilmesi asla söz konusu olamaz.’ Buradan hareket etmek suretiyle şöyle bir sonuca varmamız gerekir. Demokrasi belki de ülkelerin yönetiminde akla en uygun sistemlerden bir tanesidir. Ama şu husus çok önemlidir ki temel hak ve özgürlükler söz konusu olmaksızın demokrasiden söz etmek mümkün değildir. Her şeyden önce demokrasi dediğimiz rejim, farklılıkların kendi içerisinde ahenkleştirildiği bir rejimdir. Demokrasi, farklı düşüncelerin, farklı kültürlerin, farklı değerlerin bir arada yaşayabileceğini gösterebilme rejimidir.

“TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER MERKEZLİ BİR YÖNETİM SİSTEMİNİ ŞİDDETLE VE ISRARLA SAVUNMAK MECBURİYETİNDEYİZ”

Son zamanlarda ülkemizde yaşanan olaylar esasen bu farklılıkları görmezlikten gelme veya bu farklılıklar arasında münaferet diye eskilerin ifade ettiği bir değerlendirme yapmak istikametindedir. Bu, doğru bir şey değildir. 84 milyon insanın içerisinde çok farklı kültürlere sahip olan insanların bulunması pek tabiidir. Çok farklı bakış açılarına sahip olan insanların bulunması, son derece doğaldır. Çok farklı bir takım bilgi ve tecrübe donanımına sahip olarak bu ülkenin yönetiminde ve problemlerin çözümünde farklı alternatiflerin bulunabileceğini savunanların bulunması da son derece doğaldır. O zaman nedir? Biz, bunları kendi içerisinde ahenkleştirecek, kendi içerisinde değerlendirmeye tabi tutulacak; böyle bir sistemi ikame etmek mecburiyetindeyiz. Demokrasinin dışında da böyle bir sistemi getirebilecek başka bir yönetim tarzını şu anda insanoğlu keşfedebilmiş değildir. Dolayısıyla, Türkiye’nin içinde bulunduğu bir taraftan ekonomik krizin ve bu krizin zaman içerisinde yansıyabileceği siyasi kriz ve benzeri şeylerin önlenebilmesi için bizim temel hak ve özgürlükler merkezli bir yönetim sistemini şiddetle ve ısrarla savunmak mecburiyetindeyiz. Bu nedenle Türk Demokrasi Vakfı tarafından düzenlenmiş olan bu toplantıyı son derece önemli görüyorum. Kendilerine bu faaliyetlerinde, özellikle demokrasiye katkıları itibariyle başarılar diliyorum.”

SERAP YAZICI: ARTIK TÜRKİYE’Yİ HİÇBİR ULUSLARARASI ENDEKSE GÖRE DEMOKRASİ OLARAK TANIMLAMAK MÜMKÜN DEĞİL

Vakfın mütevelli heyetinde olan Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Serap Yazıcı, toplantıda yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“Türk Demokrasi Vakfı, 1987 yılında kuruldu. 1980’lerin Türkiye’si, asgari müdahale ortamında çoraklaşmış ve düşünce iklimi yönünden gerçekten kupkuru hale gelmiş bir Türkiye’ydi. Ve o tarihlerde ben de Türkiye’de 20’li yaşlarda bir doktora öğrencisiydim. Türk Demokrasi Vakfı, o tarihlerde dünyanın ve Türkiye’nin önde gelen pek çok akademisyenlerini, politikacılarını davet ederek her cumartesi günü düzenlediği toplantılarla bizleri hasretini çektiğimiz o demokrasi iklimine kavuşturmayı gerçekten başardı.

“TÜRKİYE BUGÜN İÇİNDEN GEÇTİĞİMİZ SİVİL OTORİTERİZMİ DAHA ÖNCE HİÇ DENEYİMLEMEDİ”

Türkiye siyaseti, çeşitli aralıklarla askeri yönetimler nedeniyle kesintiye uğradı. Otoriterizmi, askeri müdahaleyi çeşitli biçimlerle deneyimledi. Ama Türkiye, bugün içinden geçtiğimiz sivil otoriterizmi daha önce hiç deneyimlemedi. Gezi parkı protestoların bastırılması sürecinde hukuk devletinden anayasal süreçte kopuş yaşadı. Ardından 15 Temmuz darbe teşebbüsünün bastırılması gerekçesiyle ilan edilen Olağanüstü Hal rejiminde evvelce hiç deneyimlemediği kadar ağır bir zulmü gördü.

“TÜRKİYE ARTIK YENİ BİR KAVRAM OLAN YARIŞMACI OTORİTERİZM OLGUSUYLA İFADE EDİLİYOR”

Anayasa değişikliğine Türkiye tanık oldu. Bu anayasa değişikliği, sistemimizi kökten değiştirdiği halde ne Meclis’te tartışılabildi ne de kamuoyunda tartışılabildi. Olağanüstü Hal rejiminin yarattığı otoriterizm anayasal olarak da kurumsallaşmış oldu. Bugün artık Türkiye’yi, hiçbir uluslararası endekse göre demokrasi olarak tanımlamak mümkün değil. Türkiye, artık demokrasinin alt tiplerinden biriyle değil otoriter rejimlerin alt tiplerinden biriyle tanımlanıyor. Literatürde yeni bir kavram olan ‘yarışmacı otoriterizm’ olgusuyla ifade ediliyor… Seçimler Türkiye için bir kader yolculuğu olacak. Ya otoriterizmin gerçek ve tam modeline sürekli bir yolculuğa çıkacak Türkiye veya otoriterizmle bağlarını kopararak yeniden demokrasiye ‘merhaba’ diyecek. İşte böylesi tarihi bir anda Türk Demokrasi Vakfı’nın yeniden hayata geçmesi hem büyük bir şans ve hem de gurur kaynağı… Ümit ediyorum ki Türkiye, sivil ve siyasal toplumun el ele vermesi suretiyle bugünkü otoriter karanlıktan kurtulabilir ve hepimiz demokrasiye yeniden merhaba demek imkanını bulabiliriz.”

“PLATONİK DEMOKRASİ DİYE BİR ŞEY YOK”

Türk Demokrasi Vakfı Başkanı Salih Uzun, yaptığı konuşmada, toplantıya muhalefetin yanı sıra AK Parti ve MHP’nin yöneticilerini de davet ettiklerini söyleyerek, “Parlamentonun sistemdeki yeri esas gündemimiz olduğuna göre önceki dönem parlamento başkanlarını da davet ettim” diye bilgi verdi. Uzun, Türkiye’deki demokrasinin gelişiminden bahsederek, Türkiye demokrasini bir rivayet ile anlattı:

“Rivayet odur ki; demişler ki ‘Amca, sizin buralarda bir oğlan bir kızı severse ne olur?’. Muhtar, hiç uzatmamış ve demiş ki ‘Verirlerse evlenir, vermezlerse aşık olur’. Sanırım bizim de demokrasi ile ilişkimiz buna benziyor. İstiyoruz, vermiyorlar, aşık oluyoruz. Platonik takılıyoruz yani. Ama platonik demokrasi diye bir şey yok.

Hepimiz biliyoruz ki demokrasi, özünde ötekinin hakkını savunmaktır. Sizin dışınızdaki, yeri geldiğinde rakip olanın hakkını savunmaktır. Kısa vadede bu riskli görülebilir ama kesinlikle uzun vadede bu tür siyasetin savunucuları kazançlı çıkacaktır.  

Türkiye’de bugün demokrasini en önemli çıkmazı, güçlerin tek merkezde toplanmasıdır. Demokrasiyi anlamından, bağlamından, özünden koparan anlayış, onu sadece çoğunluğun yönetimi ilkesine dayandığını kabul eden anlayıştır. Bu anlayış sakattır. Çoğunluğun yönetimi, demokrasinin parçası ve olamazsa olmazıdır. Fakat demokrasiye ruh ve hayat veren temel hak ve özgürlükler bağlamıdır. Bizler, demokrasi penceresinden bakacağız. Demokratik işleyiş için hayati önemde olan üç alanda Türkiye’nin büyük bir çürüme ve çöküntü yaşadığına şahit oluyoruz. Bunlardan birisi bizim de içinde bulunduğumuz sivil toplum, diğeri akademi ve üçüncüsü medya.

Türkiye’de sivil toplum alanı çürümüş ve çökmüştür. Siyasal iktidarları denetleyecek ve baskı uygulayacak sivil kurumlar neredeyse kalmamıştır. Bugün sivil toplum kuruluşlarımızın büyük kısmı, toplum adına devleti denetlemek yerine devletin toplumu adam etmesi için uğraşmaktadır. Örneğin TOBB, kendi temsil ettiği kesimlerin ağır ekonomik sorunlar yaşadığı bu süreçte neden sorumluluk almıyor? Neden TOBB Başkanı suya tirit beyanlarla, mahcup temennilerle günü kurtarmayı başarı sayıyor? ‘Görmedim, duymadım, bilmedim’ kolaycılığını tercih ediyor. Orası temenni makamı değil mücadele makamı. Temsil ettiği kişiler adına mücadele makamı.

SİVİL TOPLUM ALANININ YENİDEN, SIFIRDAN TASARLANMASI GEREK”

Resmi siyah plakalı sivil toplum mu olur? Bizim odalarımızın başkanları siyah plaka kullanıyor. Bu bahsettiğimiz kurumlar sivil toplum, kamu otoritesi karşısında temsil ettiği kesimleri haklarını savunacak, kamu otoritesine baskı uygulayacaklar. Kamu kurumu niteliğindeki sivil toplum, kamu otoritesine karşı bu görevini yerine getirebilir mi? Değerli genel başkanlarım, bu sivil toplum alanının yeniden, sıfırdan tasarlanması gerektiğine inanıyorum.”

ASLAN VE KUZU ÖRNEĞİ

Uzun, medya ve akademinin de sistemin demokratikleşmesinden çok otoriterleşmesine yol açtığını savunarak, “Adamın birisi, aslan ile kuzunu aynı kafeste yaşayabileceğini iddia etmiş. Hayvanat bahçesinde denemeler başlamış. Bir hafta sonra bakmışlar ki aslan ile kuzu aynı kafeste. Demişler ki ‘Nasıl başardın?’. Adam demiş ki ‘Her Allah’ın günü bu kafese yeni bir kuzu koyuyoruz’. Değerli dostlar, bu kural tanımayan, frenlenemeye, denetlenemeyen bu otoriter mekanizma var ya bu hukuk ile denetlenemez, sınırlandırılamazsa, bu aç ve kaba kuvvetinden başka özelliği olmayan o aslan terbiye edilmezse her Allah’ın günü bir kurumumuzu yok eder, bir teamülü ortadan kaldırır, geleceğimizi yer bitirir” diye konuştu.

Yorum Yazın

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz

Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yorumlar
Yeniden eskiye
Eskiden yeniye
Öne çıkanlar

Bu habere hiç yorum yapılmamış... İlk yorum yapan sen ol.