Dolar 32,5004
%0.08
Euro 34,6901
%-0.12
Altın 2.496,860
%0.5
Bist-100 9.693,00
%1.77

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°
Odalardan Konak ‘K Alanları’ uyarısı: Dönüşümü 50 yıl erteler

Odalardan Konak ‘K Alanları’ uyarısı: Dönüşümü 50 yıl erteler

TMMOB’ye bağlı Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi ve Mimarlar Odası İzmir Şubesi, 1 Mart İzmir Büyükşehir Belediyesi Olağanüstü Meclis Toplantısı’nda kabul edilen “Plan Notları”na ilişkin tereddütlerini sorularını düzenlenen basın açıklamasıyla duyurdular. Konak Belediyesi’nce belirlenen ‘K Alanları’ eleştirilirken Hatay ve Alsancak gibi alanlarda yerinde dönüşümün kentsel dönüşümü 50 yıl erteleyeceği söylendi.

  • Ege Postası
  • 29.03.2021 - 12:14

TENZİLE AŞÇI/EGEPOSTASI- Mimarlar Odası İzmir Şubesi ve Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi, İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclisince 1 Mart 2021 tarihinde onaylanmış olan “Yapıların dönüşümüne ilişkin yapılacak plan ve uygulama çalışmalarında uyulacak usul ve esaslar” hakkında bir basın açıklaması düzenledi.  

Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Zafer Mutluer ve Mimarlar Odası İzmir Şubesi Başkanı İlker Kahraman’ın katıldığı açıklamada, depremde evleri zarar görmüş vatandaşların haklarının gözetilmesi gerektiğini gerektiği belirtildi. Dönüşümde şehrin gelecek vizyonunun da gözetilmesi için yapılması gerekenler konusunda bakış açıları hakkında bilgi verildi.

TMMOB adına açıklamayı yapan Mutluer, depremin kentsel dönüşümün önemini bir kez daha ortaya çıkardığını hatırlatarak ruhsatlandırılmış binaların yeniden inşasında ve hasarların giderilmesinde devletin tüm masrafları karşılaması gerektiğini belirtti.

SIKIŞIK NİZAMDA YERİNDE DÖNÜŞÜME UYARI

Konak Belediyesi, Mart ayı Belediye Meclisi’nde ilçe sınırlarındaki Hatay ve Alsancak bölgelerini ‘K Alanı’ olarak belirledi. Belirlenen alanlara ilişkin değerlendirmelerde bulunan Mimarlar Odası İzmir Şubesi Başkanı İlker Kahraman, bu gibi sıkışık nizam alanlarda yerinde dönüşümün sağlıklı olmadığını ifade etti ve “Özellikle bu alanlarda yeni plan yapılmasını daha doğru olduğunu düşünüyoruz. Hatay sıkışık alan. Burada yerinde dönüşüm yapılması sağlık olmaz. O yerleri, binaları ve apartmanları yerinde dönüştürdüğünüzde ambulansın ve itfaiyenin gireceği sokaklar kalmıyor. Yeniden deprem, del ve yangın gibi felaketler olacak. Deprem bu bölgede çok hissedilseydi toplanma yani yeşil alanlar neresi olacaktı? Burada söylenen şey dirençli şehirse o zaman bu direncin tüm afetlere karı olmasını istiyoruz ve bunun için çaba gösteriyoruz. Eğer bu konuda bir çalışma yapılırsa biz de masada olmayı isteriz” dedi.

“HATAY GİBİ ALANLAR BİZİM İÇİN TARTIŞMAYA KAPALI”

Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Zafer Mutluer ise şunları söyledi; “Sıkışık alanlarda k alanı belirlenmemeli. İzmir’de kentsel ve sosyal teknik altyapını yeterli olmadığı birçok alan var. Ama bu K Alanı belirlenecek bir alan mı? Bina bazında yapılan dönüşümlerde yeşil alan sağlanmayacağını biliyoruz. Bu alanlarda binaların ekonomik yönü de var. Biz bu kararla dönüşümü 50 yıl ertelemiş olacağız. Bu açıdan sıkışık konutların, tamamen planları gelişmemiş bölgelerin ve sosyal donatısı az alanların K alanı olarak belirlenmemesi gerekiyor. Bu nedenle Hatay gibi alanlar bizim için tartışmaya kapalı.”

“BÜTÜNLÜKLÜ BİR YAKLAŞIM BİR KENARA BIRAKILDI”

1 Mart tarihinde İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi’nde kabul edilen “Plan Notları” ile belirlenmesi gereken “K Alanları”nın şehrin geleceğini etkileyeceğinin altını çizen Mutluer, dirençli kent vurgusu yaparak “Hatay, Karataş, Alsancak; Alaybey gibi mahalleler ile Buca, Balçova, Karabağlar vb. İlçelerdeki pek çok mahallede bu esasların uygulanması durumunda vatandaşlarımızı bir felaketten kurtarırken başka felaketlere karşı hazırlıksız bırakabiliriz.  Plan notları ile artabilecek yoğunlukların altyapı, trafik, yeşil alanda yetersizlikler yapacak ve tüm kentlinin bundan etkilenecek. Deprem, sel, yangın gibi felaketler ilk kez yaşanmamaktadır, son da olmayacaktır. Ancak deprem sonrası yapılan değerlendirmeler ve uygulamalar dikkate alındığında, güvenli kentlerin yaratılması çabası için ihtiyaç duyulan bütünlüklü bir yaklaşım bir kenara bırakılmış, onun yerine yapı ölçeğinde yenileme politikalarına odaklanmıştır. Çevre Şehircilik Bakanlığı yıkım yaşanan bölgelere ilişkin parçacı plan değişikliklerini hızlıca onaylanarak inşaata başlanmış, İzmir Büyükşehir Belediyesi ise bina ölçeğinden dönüşümü yönlendirmek amacı ile hazırlanan “usul ve esaslar”  1 Mart 2021 tarihinde kabul edilmiş, birçok ilçe belediyesi de söz konusu “usul ve esaslar” çerçevesinde plan notu değişiklikleri hazırlamaya başlamıştır.”

İMAR AFFINI OY KAYGISI TETİKLEDİ

Geçtiğimiz yıllarda ruhsatsız evlerin ruhsatlandırılması temelli başlatılan İmar Affı’nın vatandaşların hayatlaırnı tehlikeye attığını ifade eden Mutluer,  “Yakın bir tarihte “İmar Barışı” adı altında, ruhsatsız ve depreme dayanıklılığı tartışmalı 800 bini aşkın yapı, İzmir’deki yapı stoğunun içerisine dahil edildiği malumdur. Temel olarak oy kaygısının tetiklediği imar aflarının, depremde can ve mal güvenliğini tehlikeye attığı herkes tarafından bilinmelidir. Bugün rant uğruna görmezden gelinen ya da devletin resmi kayıtlarına geçirilen, kaçak yapıların, depremlerde bir tabuta dönüşme olasılığının sorumlusunun meslek odaları olmadığı açıktır” ifadelerini kullandı.

Dönüşümün yalnızca mülk sahipleri gözetilerek binaların yenilenmesi bazında yapılmasının doğru olmadığını ifade eden Mutluer, şunları söyledi ve ‘K Alanları’yla iligili yetkililere şu soruları yöneltti; “İzmir kentinde sosyal ve teknik altyapı alanları yönüyle oldukça problemli olan Konak İlçesi içerisinde yer alan Hatay, Karataş, Alsancak; Karşıyaka İlçesinde Alaybey; Buca, Balçova, Karabağlar vb. İlçelerinde uygulanması durumunda vatandaşlarımızı bir felaketten kurtarırken başka felaketlere sürüklemeyecek miyiz? Bahsi geçen alanlarda ambulans ve itfaiyenin dahi geçemediği yollar bulunduğu dikkate alındığında, parsel bazında yaşanacak dönüşümün ortaya çıkaracağı maliyetin farkında mıyız? 

Bahse konu “Mevcut Plandaki Durumu Korunacak Alanlar (K)” aracılığıyla sosyal ve teknik altyapı alanları iyileştirilmeden parsel bazında dönüşümün öngörülmesi kentin var olan kronik sorunlarını derinleştirmeyecek midir? Bu sorunların planlama aracılığıyla çözülmesi imkanı varken neden bu yol seçilmemektedir? Yakın zamanda yağmur nedeniyle kentte yaşanan felaket bu gerçekliği görmemiz açısından yeterli değil midir?

Hasarlı değilse bile 1998 yılından önce yapılmış yapılar kötü müdür? Bu binalar için performans analizi gibi daha bilimsel yöntemler önerilmesi gerekmez mi? Bu söylem 1975 Yönetmeliğini suçlu duruma getirmez mi? 1975 Yönetmeliği sadece İzmir’de mi uygulanmıştır? K alanı dışında kalan ama 1998 den önce yapılmış bir konutu olan vatandaşın tedirgin olması gerekmez mi? Yönetmelik hakkında sizlerin bildiği ama bizim bilmediğimiz bir durum mu vardır? Var ise neden sadece K alanındaki konutlarda uygulanmaktadır? K alanı dışındaki 1998 yılı öncesi yapılmış binalar güvenli midir?

6306 sayılı Yasa’nın parsel bazında dönüşümü teşvik ederek kentlerimize olan maliyeti ortadayken buna benzer bir mantıkla kentin 30 ilçesini çıkarılan “usul ve esaslar” doğrultusunda dönüşmesini öngörmek oldukça tehlikeli değil midir? Kentin planlanmasında yetkiyi elinde bulunduran Büyükşehir Belediyesi tarafından alınan böyle bir karar, şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararının reddedilmesi anlamına gelmeyecek midir? Bu kararda rol alan meclis üyeleri aldıkları sorumluluğun farkındalar mıdır?

Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği’nin güncel kriterlerini karşılamayan bir binanın yenilebilmesi için, en azından inşaat maliyetlerinin karşılanması gerekeceğine göre, bu maliyet kim tarafından karşılanacaktır? Ülkemizde yaşanan kur artışları ile sürekli artan maliyetler ortalama hane halkının ödeyebileceğinin üzerinde olduğu dikkate alındığında bu maliyetlerin karşılanmasında ne gibi bir sistem önerilmektedir?

Bayraklı bölgesinde apartmanlarda yaşayan vatandaşların ekonomik koşulları farklılık göstermektedir. Ödeme problemi yaşayan bir ailenin durumu ne olacaktır? Amacımız sadece ödeme güçlüğü çekmeyen ailelerin veya evlerini kiraya veren kişilerin mi desteklenmesidir? Devletin proje alanlarında yaptığı ihalelere göz atıldığında 80 m2 bir daire için en az ortalama 450 bin liralık ödeme gerekeceği görülmektedir. Bu rakam tüm kat malikleri için uygun olacak mıdır? Değil ise çözüm ne olacaktır? Dünya Bankası veya İş Bankası ile yapılan görüşmeler bilinmektedir. Ancak, özellikle uzun vadeli ödemelerde kişinin gelir durumu kredi verilmesinde önemli olmayacak mıdır?

Elimizde kaç konutun hasarlı olduğu, ailelerin ekonomik durumlarını gösteren bir veri var mıdır? İyi niyetli olarak yapılan bu yaklaşımlar ödeme güçlüğü çekecek büyük bir çoğunluğun bu alandan taşınması ile mi sonuçlanacaktır?

Yeterli olanakları olmayanların binalarını kimler alacaktır? Daha şimdiden, birçok kişi, bütçesine göre yeni bölgelere taşınmaya başlamamış mıdır? Mevcutta önemli mağduriyet yaşamış toplumsal kesimlerin, bu kez alınan karar doğrultusunda zorla yerinden edilmesine yol açılmayacak mıdır?

Bir kesim fırsatçı, bu binaları ucuza kapatmaya çalışmayacak mıdır? Halkın sağlıklı yaşam hakkını sağlamayan kamu aktörleri, yeni yapıların dayanıklılığını kontrol edebilecek midir?

Depremden hasar gören binalardaki mülk sahiplerinin, müteahhitler ile inşaat sözleşmesi imzalamak dışında bir şansları var mıdır?

Mülk sahiplerinin, maddi olarak borçlanmamak için, müteahhitlere bağımsız bölüm vermek dışında başka bir çaresi var mıdır? Bu durum planlardaki nüfus yoğunluğu artışına, sosyal ve teknik altyapı alanlarının da yetersiz kalmasına neden olamayacak mıdır? Oluşacak dokuda bu sorunun çözülme imkanı var mıdır?

Neden, depreme dayanıklı bir bina inşa etmek için müteahhit payı tartışılmaktadır? Depreme karşı alınacak önlemler için, sadece mülk sahipleri üzerinden bir tartışma yürütülüyor olması ne kadar doğrudur?

Belirli yapıların güvenli hale getirilmesi ancak belirli yapıların güvenliğinin sağlanamaması, kentsel alan bütününün güvenliğini nasıl sağlayacaktır?

Dayanıksız binalarda yaşamak zorunda olan ancak mülk sahibi olmayan yüzbinlerce İzmirli ne olacaktır? Önce mülk sahiplerinin kendi binalarını yenilemelerini, ardından sıranın kendilerine gelmesini mi bekleyeceklerdir?

Deprem sonrasında olduğu gibi, yeni binaların kiraları arttığında, eski kiracılar yine eski binalara taşınmak zorunda kalmayacak mıdır?

Bu çaresizlik durumu, plan kararlarında değişiklik yapılıp inşaat artışı yapılmasına neden olmayacak mıdır? İnşaat artışı yapılacaksa da, bu müteahhitler için yapılıyor anlamına gelmez mi? Halkın değil sermayenin yararının gözetildiği açık değil midir?

Deprem gibi bir afet, nasıl olur da kâr elde edebilmek için kullanılmaktadır? Parası olanın evini yenilediği, parası olmayanın ise kendi başına bir çözüm bulmaya itildiği bir çözüm, çözüm olabilir mi? Riskin, toplumun ekonomik olarak daha güçsüz kesimlerine yıkılmış olması kabul edilebilir mi?

Bir devletin en temel görevi, vatandaşlarının yaşam hakkını güvence altına almak değil midir? Tüm yasa ve yönetmeliklere uygun olarak inşa edilmiş ruhsatlı yapılarda bir yıkım gerçekliyor ise mağduriyetin devlet tarafından bedelsiz giderilerek sorunun sebebinin ortaya konmuş olması gerekmez mi?

Neden, depremden zarar görmüş bütün vatandaşların hak talepleri, herhangi bir bedel talep etmeksizin, devlet tarafından giderilmemektedir? Neden, zenginlerin vergi borçlarını silen, zenginler daha zengin olsun diye hazine arsalarını özelleştiren devlet, söz konusu halk olduğunda sadece arabuluculuk ile yetinmektedir?

Depremzedelerin mağduriyetleri, birilerine kaynak aktarmak için mi kullanılmaktadır? Bu ülkede, merkezi ve yerel yönetimi ile birlikte, vatandaşını serbest piyasaya mahkûm etmeyecek bir devlet yok mudur?”

Yorum Yazın

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz

Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yorumlar
Yeniden eskiye
Eskiden yeniye
Öne çıkanlar

Bu habere hiç yorum yapılmamış... İlk yorum yapan sen ol.