
Yargitay'da Görülen Balyoz Davasi'nda Karar Günü (7)
YARGITAY'IN BALYOZ DAVASI'NDAKİ GEREKÇELİ KARAR AÇIKLANDI Yargıtay'ın Balyoz Davası'na ilişkin açıklanan 65 sayfalık gerekçeli kararda "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 6'ncı maddesine göre egemenlik kayıtsız şartsız...
- Ege Postası
- 09.10.2013 - 22:30
Yargıtay'ın Balyoz Davası'na ilişkin açıklanan 65 sayfalık gerekçeli kararda "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 6'ncı maddesine göre egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Türk milleti kendisine ait olan egemenliği Anayasa'nın koyduğu esaslara göre, yetkili organların eliyle kullanır. Egemenliği kullanmaya ilişkin yetki ve görev Anayasa tarafından yasama, yürütme ve yargı erklerine verilmiştir. Bu erkler esasen millete ait olan egemenliği Anayasa'nın görevlendirme ve yetkilendirmesine dayanak kullanırlar. Hiçbir kimse veya hiçbir organ kaynağını Anayasa'dan almadığı bir devlet yetkisini kullanamaz" denildi.
SİYASİ PARTİLER, DEMOKRATİK SİYASİ HAYATIN VAZGEÇİLMEZ UNSURLARIDIR
Gerekçede, "Yasa koyucunun doğrudan doğruya yürütme organını korumak amacıyla yapmış olduğu düzenleme sadece bundan ibaret değildir. Gerçekten yasa koyucu, 'yürütme organını cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etmek veya bunları teşvik eylemek' suçunu 765 sayılı TCK'nın 147'nci maddesi ile cezalandırırken, bu suçun icra hareketlerinin dahi başlamadığı safhada 'bu suçu işlemek için birkaç kişinin gizlice ittifak etmesini' 765 sayılı TCK'nın 171/2'nci maddesinde, 'halkı hükümet aleyhine silahlı isyana teşvik etmek' suçunu ise 765 sayılı TCK'nın 149'uncu maddesinde düzenlemiş bulunmaktadır. Sanıkların eylemlerine uyan yasal düzenlemenin değerlendirilmesinde, yasa koyucunun hukuki konuya verdiği önem ve korunması bakımından yaptığı diğer düzenlemeler ile bunların niteliği de dikkate alınmalıdır. Seçimleri kazanan siyasi partiler, hükümetler üzerinden siyasi iktidar anayasal çerçevede kullanırlar ve doğal olarak da kendi programları çerçevesinde icraatta bulunurlar. Nitekim, Anayasamızın 68/2'nci maddesine göre de, siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır" ifadelerine yer verildi.
"İKTİDARA GETİRİLEN SİYASİ PARTİLERİN, SİYASİ İKTİDARI KULLANMA BAĞLAMINDA SİYASİ İCRAATLARDA BULUNMALARI TABİİDİR"
Anayasa Mahkemesi'nin AK Parti'ye yönelik kapatma davasında ve AİHM'in Türkiye Birleşik Komünist Partisi kararındaki siyasi partilerle ilgili tespitlere yer verilen gerekçede, "Bir programın uygulanması vaadiyle demokratik serbest seçimler sonucunda millet tarafından iktidara getirilen siyasi partilerin, siyasi iktidarı kullanma bağlamında siyasi icraatlarda bulunmaları tabiidir. Siyasi partilerin her türlü denetiminin nasıl, kimler ve hangi kurumlar tarafından yapılacağı ile iktidardan uzaklaştırılmalarına ilişkin hukuka uygun, meşru yol ve yöntemler de Anayasa ve yasalarda gösterilmiştir. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa'dan almayan bir devlet yetkisi kullanamayacağına göre, meşru yollarla işbaşına gelmiş bir siyasi iktidarın buradan uzaklaştırılması ancak ilgili kurallar çerçevesinde ve yetkisini Anayasa'dan alan kurumlar eliyle olabilecektir. Bu husustaki meşruiyet ve yetki çerçevesi Anayasa'dan, hukuka uygunluktan ve demokrasiden başka bir yerde, başka bir anlayışta aranmamalıdır" ifadeleri kullanıldı. Gerekçede, "Yasa koyucu suçun konusunu farklı açılardan korumak üzere farklı suçlar düzenlemiştir. Bu bağlamda kalan düzenlemelerde gizli ittifak suçunun, "hükümeti cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etme" suçunu hususi vasıtalarla işlemek konusunda gerçekleşecek bir irade birliği ile tamamlanacaktır. Buradaki amaç suç cebren işlenecek olduğundan ittifak iradesinin de cebir içermesi gerektiği tabiidir. İttifakın vasıtaları tespit etmiş olması, ciddi, amaca yakın ve korunan hukuki değeri tehlikeye düşürecek nitelikte bulunması gereklidir. Suçun oluşması için vasıtaların temin edilmiş olması gerekmez" denildi.
Gerekçede, şu ifadelere yer verildi:
"Bu ittifakın sağlanması ve ittifak edenlerin iradelerinin tek bir irade haline gelmesi ile bu suç oluşacağından, cebir de içeren bu ittifakın icabı olarak, bu ittifakı takiben amaç suçun icrası kapsamında gerçekleştirilen faaliyetler, amaç suçun, yani hükümeti cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etme suçunun icra hareketleri sayılacaktır. Hükümeti cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etme suçunun işlenebilmesi için elverişlilik bakımından gerekli olan unsurlardan biri de bu suçu işleyecek olan elverişli sayıdaki failin, elverişli bir biçimde bir araya gelmiş ve elverişli vasıtalarla harekete geçmiş olmasıdır. Bu açıdan bakıldığında; Balyoz Güvenlik Harekat Planı, Suga Harekat Planı ve Oraj Hava Harekat Planı'nın hedef, yöntem ve içerikleri, bu planların birbirleri ile uyumları, ortaya koydukları amaç, organizasyon ve çalışmalar, diğer belgeler ve seminer konuşmalan ile tüm dosya kapsamından, sanıkların meydana getirdikleri oluşumun, icra hareketleri başlamadan önce amaç suçun işlenmesine ilişkin bir ittifakı içerdiği açıkça görülmektedir." denildi.
Gerekçede, "Sanıkların, TSK'nın hiyerarşik organizasyonu içerisinde hareket etmeyip illegal bir oluşum olarak faaliyet gösterdiklerinden ve TSK'nın meşru emir komuta zinciri dışına çıkabilen, gizliliğe, güvenliğe, denetime önem veren ayrı bir hiyerarşik yapı oluşturduklarından, oluşum çerçevesindeki görevlerin Türk Silahlı Kuvvetleri'nin meşru hiyerarşik yapısı yerine bu illegal hiyerarşi kapsamında verildiği ve bu nedenle görevlerin tebliği ve kabulünün yasal askeri hiyerarşi ve bu hiyerarşiye ilişkin teamüller yerine, bu yasa dışı oluşuma ilişkin hiyerarşi kapsamında ele alınması gerektiği anlaşılmaktadır. Amacı ve yöntemi itibariyle askeri hizmetlerin görülmesiyle uygunluk göstermesi mümkün olmayan bu görevlerin, mahiyetiyle birlikte anlatılmaksızın tebliğ edilmesi ve anlaşılmaksızın kabul edilmesinin mümkün bulunmadığı, yapılan görevlendirmelerin kendi içerisinde ve sanıkların görev ve konumları ile uyumlu olduğu, planın diğer asli ve tali belgeleri ile paralellik gösterdiği, bu görevlendirmelere dair gereklerin pek çoğunun planın icrası kapsamında yerine getirilmiş olduğu da nazara alınarak; gizlilik, güvenlik ve denetime önem veren böyle bir yasa dışı oluşumda, önceden tebliğ yapılmadan ve görevin kabulüne ilişkin teyitler alınmadan, belirli derecelerdeki görevlendirmelerin yapılmayacağının ve kayda geçirilmeyeceğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır" denildi.
"SANIKLARIN ÖNCEDEN GİZLİCE İTTİFAK ETMİŞ OLDUKLARININ DOSYA KAPSAMINDAN ANLAŞILMAKTADIR"
Gerekçede, "Cebrin, şiddetin niteliği ve mevcudiyeti somut olay çerçevesinde belirlenirken, failin kullandığı vasıtalar, suçun konusu olan hükümet ile konumu ve ilişkisi, kullandığı cebrin şekli, kaynağı, etki alanı, düzeyi, cebir kullanmaya ilişkin olarak sahip olduğu imkan ve kabiliyetleri ile mümkün olan engel sebepler de dikkate alınmalıdır. Yasal düzenlemede bu suçun, failler bakımından bir özellik göstermemekte, devlet düzenine dahil faillerce de bu suçun işlenebileceği görülmektedir. Hukuka aykırı bir biçimde, cebri nitelikteki amaç suça yönelen yasa dışı oluşumun, bu suçu işlemek bakımından gerekli elverişliliğe sahip olup olmamasıdır. Dava konusu olayda, hükümeti cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etme eylemini gerçekleştirmek üzere, bir kısım sanıkların önceden gizlice ittifak etmiş olduklarının dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Bu ittifakın sağlanmasından sonra, Balyoz Güvenlik Harekat Planı'ndaki ifadesiyle 'harekat ortamının şekillendirilmesi', maddi cebir olarak ortaya çıkacak hareketlerin kolaylaşması, aksamadan yürütülmesi ve amaç suç bakımından öngörülen neticeye ulaşmasını sağlayacak binlerce belgeyi bulan çalışmaların tamamlandığı, geriye sadece fiziki kuvvet kullanmaya bağlı maddi cebri içeren ve artık karşı koymanın mümkün olmadığı 'sokağa çıkma' diye tabir edilen hareketlerin kaldığı anlaşılmaktadır. Dosya kapsamından, sanıkların TSK'da mevcut olan ve başka bir birimde bulunmayan zorlayıcı, korkutucu, cebri gücü başta plan kapsamındaki istihbarat çalışmaları olmak üzere diğer çalışmalar sırasında da kullandıkları görülmektedir. Sanıklar Türk Silahlı Kuvvetleri'nin hiyerarşik yapısı, görev ve yetki sınırlan içerisinde kaldıklan sürece, anayasal ve yasal çerçevede kendilerine tevdi edilen iç güvenlik görevleri doğrultusunda meşru bir cebri kullanabilecek olan kimselerdir. Ancak sanıklar Türk Silahlı Kuvvetleri'nin hiyerarşik yapısı dışında ve mensubu olmakla sahip oldukları silahlı güce ve kaynağını Anayasa'dan ve yasalardan almayan hukuka aykırı bir yetkiye dayanmak suretiyle meydana getirdikleri oluşumla, icra organını cebren ıskata veya vazifeden men etmeye girişmişlerdir. Esasen yurt savunması ile görevli olan, sahip olduğu teşkilat, teçhizat ve personeliyle uluslararası alanda bile caydırıcı bir gücü bulunan, devlet düzeni dışındaki suç örgütlerinden gelecek saldınlara karşı iç güvenlik kapsamında emniyet ve asayişi teminle de görevlendirilen Türk Silahlı Kuvvetleri'ne mensup sanıkların kullanabilecekleri cebre karşı, icra organının mukavemet edebilme imkan ve kabiliyeti bulunmamaktadır. Zira, planlama doğrultusunda, emniyet kuvvetlerini de etkisiz hale getirip sonuçta Türk Silahlı Kuvvetleri'nin hiyerarşik imkanlarını kullanacak olan sanıkların, amaç suçla öngörülen neticeyi elde etmek yolunda hiçbir maddi engelle karşılaşmayacakları açıktır."
SA(SSA)
Yorum Yazın