Dolar 38,8520
%0.36
Euro 43,3708
%-0.25
Altın 4.001,330
%-0.8
Bist-100 9.668,00
%1.33

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°
Özgür Özel: Biz terörsüz Türkiye'de varız, siz de tutuksuz yargılamada var olun!

Özgür Özel: Biz terörsüz Türkiye'de varız, siz de tutuksuz yargılamada var olun!

CHP Lideri Özel, dün akşamki Silivri mitinginin ardından bu sabah Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan cumhurbaşkanı adayı İmamoğlu'nu ziyaret etti. İmamoğlu ve tutuklu bürokratlar ile görüşen Özel, ziyaretin ardından basın açıklamasında bulundu. Özel, "Biz Terörsüz Türkiye'de varız, siz de tutuksuz yargılamada var olun" ifadelerini kullandı.

  • Ege Postası
  • 15.05.2025 - 09:46
  • Güncelleme: 15.05.2025 - 14:36

CHP Lideri Özel, dün akşamki Silivri mitinginin ardından bu sabah Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan cumhurbaşkanı adayı İmamoğlu'nu ziyaret etti.

Özel'in açıklamaları şu şekilde:

Bugünkü ziyaretimizde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu değerli arkadaşımız Mehmet Ali Çalışkan'ın yanı sıra kadın tutuklu olan arkadaşlarımız Ceyda Akyak, Fatoş Pınar Türker, Elif Güven İpek Elif Atayman Güldem Işık ziyaret ettiğimiz arkadaşlarımızdı.

ESİLA'NIN TAHLİYESİ: TEŞEKKÜR EDERİZ DİYECEK HALDE DEĞİLİZ!

Ayrıca Ayşe Barım'la da grup Başkanvekilimiz Ali Mahir Başarır görüştüler. Bugün tabii Bakırköy Kadın Cezaevi'nde geçen hafta ziyaret ettiğim Esila'nın hakim karşısına çıktıktan sonra Arda ve Mehmet'le birlikte 37 gün sonra serbest kaldığı haberini de biraz önce öğrenmiş durumdayız. Bu serbest bırakmadan dolayı ne Esila, ne ailesi, ne bizler, ne Türkiye'de kimse aman ne iyi yaptınız ne doğru yaptınız teşekkür ederiz diyecek halde değiliz.

"37 GÜNÜN HESABINI KİM VERECEK?"

Çünkü bir gün bile yatmayacak iddia edilen suçtan ceza alsa da daha önce herhangi bir suçu olmamış. Cezaevinde bir gün bile yatmayacak gençleri 37 gün boyunca cezaevinde tutmak. Burada bir gün bile yatarı olmayan suçlardan genç arkadaşlarımızı bayramda ailelerinden ayırmış olmak yeterince ayıp zaten. Bu ayıptan 37 gün sonra dönüldüğü için ki o 37 günün hesabını kim verecek?

"YAŞANAN MUSOLLİNİ'NİN ÖN İNFAZ YÖNTEMİDİR!"

Tutup da kimseye teşekkür borçlu falan değil hiç kimse. Bunu bilelim. Yaşanan bir utançtır ve büyük bir ayıptır. Mussolini'nin ön infaz yöntemidir. Herkes yargılanırken masumdur. Masumiyet karinesi karinesi vardır. Daha sonra ceza alırsa itiraz hakkı vardır. Bütün her şey biter, kesinleşirse uygun olduğu kadar, gerektiği kadar infazını yatar, çeker. Kimse daha suçlama aşamasında daha iddianame bile ortada yokken ön infaza tabi tutulamaz.

"TUTUKLAMA ÇOK İSTİSNAİ BİR TEDBİRDİR"

Bunu yapanlar diktatöryal rejimlerdir. Tutuklama çok istisnai bir tedbirdir. Hatta bazen tutuklanan kişiyi korumak içindir. Bir trafik kazasına karışır. Ölümlü kazadır. Duygular çok yüksektir. Tutuklanan kişinin kendi can güvenliği açısından bile tutuklama gerekli bir tedbirdir. Çok çok çok istisna bir durumda. Böyle ortada fol yok yumurta yok, iddia var, ispat yok, iftira var. Bunun delili yok.

Böyle durumlarda tutuklama yapmak tutuklanan kişilerle baş edememek onlara olan hırsını böyle çıkarmaktan başka bir şey değildir. Şu anda Çağlayan'daki hakim duygu budur. Silivri'deki hakim duygu ise haklılık, moral üstünlüğü, atılan iftiraların milletin gönlünde karşılık bulmaması, somut zeminde de ispatlanmaması ve bu ispatlanamayan durumun tam bir suçsuzluk halinin masumiyet halinin tescili ve bunun yarattığı memnuniyetten başka bir şey değildir.

"SEÇİMLERİ İPTAL EDENLER DEMOKRASİ TOKADI YEDİLER AKILLANMADILAR"

Ankara'dan buraya siyasi bir operasyonla yollanmış başsavcı "Git bak elinle koymuş gibi bulacaksın" denen hiçbir şeyi bulamamaktadır. Çünkü yoktur. Geçmişte hatırlayın seçimleri iptal ederlerken hiçbir şey olmamışsa da mutlaka bir şey olmuştur diyenler efendim seçim mundar oldu diyenler neden tekrar ediyorsunuz diyene "Çünkü çaldılar" diyenler bakın görün şimdi çalamayacaklar Osmanlı tokadını yiyecek diyenler bu milletten 2 ay sonra demokrasi tokadını yediler, akıllanmadılar.

"BİRAZ ÖNCE EKREM BAŞKAN'IN YÜZÜNE BAKTIM"

Bugün de karşı karşıya bulunduğumuz durum Recep Tayyip Erdoğan'ın "Bir ay sonra birbirlerinin yüzüne bakamayacak halde olacaklar" diyorlardı. Ailelerinin yüzüne bakamayacak halde olacaklar diyordu. Ben biraz önce Ekrem Başkan'ın yüzüne baktım. Aile görüşünde ailelerinin yüzüne bakıyorlar. Biz ailelerimizin yüzüne bakıyoruz.

"PARA VAR DEDİLER JAMMER ÇIKTI, JAMMER'I DA KENDİ ADAMLARI ALDI"

Masumiyet ve haklılık dışında hiçbir şey göremiyoruz. Tayyip Bey'in bir aya kadar her şey ortaya çıkacak dedi. Dün 55. gün diyor ki "Ne gördün? Bir ispat gördün mü?" Yok. Kanıt yok. Delil yok. Masak raporu yok. Orayı basıyor, buraya bakıyor. Rüşvet var dedi. Para yok. İçinde dedi çantadan jammer çıktı. Jammer kullanmanın suçu yok. Niye jammer aldınız dedi. AK Parti dönemindeki iktidarlarda AK Partili belediye başkanlarının aldığı çıktı. Hatta onların jammerlı araçlarının olduğu çıktı. Rüşvet, para dediği yerden jammer çıktı. Jammer almış bunlar suçlu dedi.

"TAYYİP BEY SENDEN BAŞKA GÖREN VAR MI?"

Jammer'ı da kendi adamları aldı, çıktı. Ne söyledilerse boş çıkıyor, yalan çıkıyor. Şimdi ne gördün? Tayyip Bey ispat et. Bir ahtapot gördüm. Kafasını burada gördüm. Kollarını Anadolu'da gördüm. Bir bacağını yurt dışında gördüm. Senden başka gören var mı yok?

"BÖYLE HUKUK DEVLETİ OLMAZ"

Bugün ziyaret ettiğim kadın tutukluların da ifade ettiği üzere ilk başta Ladin, Çınar bunların attığı iftiralar bir tanesinin karşılığı dediği yerde çıkmadı. Bu bunu aldı, almamış. Bu bunu verdi, vermemiş. Verdiği nerde? Yok. Aldığı nerde? Yok. Şimdi bu şartlar altında tutup tutup efendim doktora gidiyoruz diye götürüp savcıya götürülüyor. Ya bir hükümlüye, bu tutukluya bu yapılır mı? Gel doktor kontrolüne gideceğiz diyor.

Sanki burası nezarethane. Sanki günlük yapılması gerekiyormuş gibi gidiyorlar avukat yok bir şey yok doktora gidiyoruz diye savcının karşısına çıkıyorlar. İstediğim gibi ifade vermedin. Bak evlatlarını göremezsin. Dediğim gibi ifade verirsem buradan eve gidersin. Böyle hukuk devleti olmaz. Şantajla, tehditle olmaz. Bak anlattığın gibi değil de benim anlattığım gibi ifade var. Sen ne anlatıyorsun? Yalan anlatıyorlar, iftira anlatıyorlar. Böyle hakimlik savcılık olmaz. Bu tip iftiralarla adalet gemisi yürümez.

"BEYEFENDİYLE TIKANDIK KALDIK"

Adalet gemisi alabora olur. Ve öyle bir noktadayız ki şimdi beyefendiyle tıkandık kaldık. Bizim arkadaşlarımızın anlatacak bir şeyi yok. Çünkü iddia ettikleri gibi bir durum ortada yok. O da ispat edemiyor. Pat oldu kaldı sistem böyle. Birbirimizin yüzüne bakıyoruz. Salması lazım.

"ERDOĞAN KANDIRILDIK DİYECEĞİNE YOL YAKINKEN YANLIŞLARDAN DÖNSÜN"

E bu kadar tuttuk ne diyeceğiz? Bizimkilerin çıkması lazım, e savcı bırakmıyor. Nasıl olacak bu? Yaz iddianameyi yazamıyorum kanıtım yok. Bırak gidelim. E millete ne diyeceğim? Tayyip Bey büyük konuştu. Vallahi Tayyip Bey eğer uygun görüyorsa en güvendiği üç hukukçuyu o görevlendirsin. En güvendiğimiz üç hukukçuyu biz görevlendirelim. Bu iddialarla ilgili yani çok da iyimser bir şey olacak yani Tayyip Bey'i yine kandırıyorlarsa yani Zekeriya Öz'ün kandırdığı gibi Akın Gürlek Tayyip Bey'i kandırıyorsa 5 sene sonra, 3 sene sonra milletim affetsin kandırıldım diyeceğine bugünden yol yakınken oturulsun bakılsın bu yanlışlardan dönülsün. Artık bu noktaya geldik yani.

"ANLATA ANLATA DİLİMİZDE TÜY BİTTİ"

Biz haklılığımızı anlata anlata dilimizde tüy bitti. Onlar iddialarını ispatlayacak bir şey bulamadılar. Şimdi efendim benim dediğim gibi ifade ver. Etkin pişmanlıktan yararlan. Tut ki yararlandı. Tut yarın dedi ki "Duydum. Onu söyledim." Ya ispat lazım kardeşim ispat lazım. Şimdi bana anlatıyor arkadaşlar. Savcının istediği ifade. Bir suç örgütü var. Her şeyin kime verileceği belli. Bize de onları söylediler. Kadın diyor söylemedi. Benim bu işlerle alakam yok. Ben ne iş yapılacağına karar veririm. Ya yok yok sen de ki Ekrem Bey'den bize baskı geldi. Gelmedi. Nereden ispatlayacağım baskı geldiğini? Gelmedi. Telefon telefon gelmedi. Talimat talimat gelmedi.

"SİSTEM TIKANDI! ONLAR İSPAT EDEMİYORLAR"

Öyle bir noktada ki sistem tıkandı. Onlar ispat edemiyorlar. Bizim de anlatacak bir suçumuz yok ki söylesin arkadaşlar itiraf etsinler. Bakın bir suç varsa ve itiraf edilirse delildir. Bir suç yoksa ve yalanla savcı hatırı için söylenirse iftiradır. İtiraf da iftira arasında kelime farkı yok. Diziliş farkı var. İtiraf bulamadığı yerde iftira isteyen savcının istediği iftirayı tut ki buradan iki kişi attı. Güya kendini kurtardı. Kurtaramıyor da. Niye kurtaramıyor? Çünkü etkin pişmanlık meselesi indirim konusu sadece.

Savcının dediği gibi basıp da gidemiyoruz. O iftirayı atanın yarın öbür gün iftira attığı ortaya çıkarsa daha ağır cezası var. Niye insanları zorla suça itiyorsunuz? Bak bir suç buluyorsan ortaya koy. Bulamıyorsan suça itme. İftiracılık suçtur. İftira attırdığın kişiler yarın suçsuzluğunu ispatlar bu sefer iftira atanın başı derde girer. Hele hele iftira attıran bir önceki dönemin iftira attıran savcılarının yarısı burada hapis yatıyor.

Yarısı Pensilvanya'da keyif çatıyor arkadaşlar. Ama iftira atanların hepsi hapiste yatıyor. O yüzden kimse kimseyi suça iş suça itmeye çalışmasın. Vallahi bu işin faili birileri aracısı Akın Gürlek mağduru Tayyip Erdoğan'sa kandırılıyorsa Tayyip Bey yollasın üç hukukçu yollayalım üç hukukçu anlatalım. Yok. Bu işin faili Erdoğan bu işin faili Erdoğan, tasarlayanı Erdoğan, görevlendirdiği Akın Gürlek'se Akın Bey dönsün gitsin Erdoğan'a desin ki "Dediğiniz gibi olmadı. Beklediğiniz gibi çıkmadı. Bir şey bulamadık. Ahtapotla, mahtapotla bir şey anlatamayız.

Hukuk ahtapot tarifinden ilgilenmez. Hukuk somut delillerle ilgilenir. Biz istiyoruz diye bir su örgütü icat edemedik desinler bu iş bitsin." Eğer Devlet Bey geçmiş dönemde olduğu gibi suçlu varsa yargılanıp ceza alsın. Yoksa beraat etsin diyorsa o beraatın zamanı geldi. Bir ricada bulunsun. İddianame yazılsın. Tutuksuz yargılama yapılsın. Hatta TRT gelsin canlı versin. İftiralar da görülsün. Kapı gibi cevapları da görülsün. Biz haklı çıkmaktan, haklılığımızı anlatmaktan yorulduk. Birisi de çıksın. Hadi bakalım çıksın Tayyip Bey'in dediği gibi oldu. Akın Bey'in dediği gibi olsun desin. Yok işte yani. Olmayanı ne yapacağız?

Zorla olmayanı çıkarıp gönlünüzü yapmayacağımıza göre siz hatanızı kabul edeceksiniz arkadaşlarımız çıkacak. Terörsüz Türkiye tutuksuz yargılanma, toplumsal uzlaşı bunların hepsi birden bir zeminde olabilir. Bir taraftan terörsüz Türkiye derken Abdullah Öcalan'ın kurduğu parti PKK Partisiyle bir müzakere, bir uzlaşı kurucuların birbirine teşekkürü giderken Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu partinin namuslu belediye başkanlarıyla böyle hesaplaşma olmaz.

Atatürk'ün kurduğu partinin genel başkanıyla onun partisiyle bu tip bir ilişki içine giremezsiniz. Bugüne kadar demokrasiyi borçlu olduğunuz partiyle çatışma yaşayıp 45 yıldır terör eylemleri yapan bir partinin kurucusuyla bu süreci götüremezsiniz.

"BİZ TERÖRSÜZ TÜRKİYE'DE VARIZ! SİZ DE TUTUKSUZ YARGILAMADA VAR OLUN!"

Götürürseniz milletin vicdanından döner. Biz ilk günden beri diyoruz. Bu süreci kanın durması, annelerin ağlamaması, meclisin muhatap olması sürücü sürecin şeffaf yürümesi şehit aileleri ve gazilerin de dışlanmayıp zor durumda bırakılmamaları şartıyla biz burada varız. Biz terörsüz Türkiye'de varız.

Siz de tutuksuz yargılamada var olun. Türkiye'de tansiyon düşsün borsa çıksın bu milyar dolarlık rezervler boşu boşuna yanmasın daha çok kimse bu işlerden zarar görmesin. Bizim diyeceğimiz söyleyeceğimiz bundan ibaretti

(ERDOĞAN'IN BELEDİYELER İLE İLGİLİ YENİ BİR YAPI KURULMASI HAKKINDAKİ İFADELERİNİN SORULMASI ÜZERİNE)

Birincisi belediyelerle ilgili yeni bir yapı kurulması yıllardır Cumhuriyet Halk Partisi'nin, AK Partili belediyelerin de şikayetlerini taşıyarak aktardığı bir husus. Belediyelerin çoğu elindeyken bu düzen iyi şimdi belediyeleri kaybetmiş oturalım yeniden konuşalım.

Valinin, kaymakamın yetkilerini konuşalım. Aynı olağanüstü hal kalkarken terörle mücadele yasasının içine nasıl OHAL yetkileri koydular. Şimdi kayyumlar kalkacakken vali kaymakamların yetkilerini, kayyumken yetkilerini bir yere koymaya kalkıyorlarsa bu olacak iş değil. Ama yerel yönetimleri güçlendirmek onların şeffaf ve adil denetimi bizim en çok isteyeceğimiz iş. Zaten yerel yönetimleri kimin denetleyeceği belli.

Ama bunlar mürakıpların, denetçilerin aylarca içinden çıkamadığı dosyaları beş yüzer beş yüzer isteyip altında kalıp saçma sapan iddialarına bir tane somut delil bulamadılar. Savcının görevi yerel yönetim denetlemek değildir. Yerel yönetimleri denetleyenler bir suç bulduysa onu ihbar ederler. Savcı o suçun üstüne gider.

Örneğin İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde geçmiş dönemde Sayıştay'ın bulduğu, ortaya çıkardığı birtakım şeyler var. Diyor ki "Burası yapılırken beklenenden fazla malzeme tüketilmiş. Efendim Dijital Deneyim Müzesi yapılırken şuralar şuralarda parça azalamalar olmuş."

Bunu Sayıştay yazmış. Bunu gördüğü gün Ekrem İmamoğlu iç denetim başlatmış ve sorumluların üzerine gitmiş. Bu konuda bu operasyondan aylar önce Ekrem İmamoğlu sorumluların üstüne gitmiş.
O konuda soruşturma başlatmış suçu ortaya çıkarmış. Şimdi bu normal işleyişler döneminde savcı devreye gireceğine savcı yaptığı işlere dönüp itirafçı diye Ekrem Bey'in o dönemde soruşturduğu, bakın Sayıştay'ın hata bulup Ekrem Bey'in soruşturun deyip üzerine gittiği kişiyi savcı itirafçı yapıp kullanmaya çalışıyor.

"ERDOĞAN İLE DENK GELSEK 15 DAKİKA ANLATSAM VALLAHİ PARMAĞINI ISIRIR..."

Yani burada bir gün Sayın Erdoğan'la öyle bir zemin yok şu anda. Ama bir denk gelse otursak 15 dakika anlatsam bu işin faili değilse vallahi böyle parmağını ısırır ya böyle şey mi olur diye. Kendisi de belediye başkanlığı yaptı. Belediyeyi Sayıştay denetler. Denetçi denetler suç unsuru bulursa söyler. Savcı suçun üstüne gider. Burada savcı belediye denetimi yapıp suç arıyor. Ya denetim yapmak senin işin değil ki.
Suçluya karar vermiş suçu icat etmek için arama yapıyorlar detektörle. Onu da bulamıyorlar. O yüzden yerel yönetimlerin denetimi meselelerini geniş doğru bir zeminde konuşmak lazım ama iyi niyetli konuşmak lazım. Aslında bizde taslak hazır. Biz iktidar olunca yerel yönetimleri nasıl yetkilendireceğiz. Ne kadar şeffaf denetleyeceğiz bizde var. Tayyip Bey istiyorsa paylaşırız o iyi niyet onda varsa.

"DEM İLE AKP ARASINDAKİ PİNPON MÜCADELESİNİ TAKİP EDİYORUM"

Suriye'deki durum meselesini ben DEM Parti ile AKP arasında ki pinpon mücadelesini topu karşı tarafa atma meselesini dikkatle takip ediyorum. Bana bu konuda bir bilgi verilmiş değil ki.

Ama birisi başka söylüyor, birisi başka söylüyor. Ama okuduğumuzdan duyduğumuzdan çağrıdan, çağrının dilinden çağrının coğrafyasından çağrıdan sonra örneğin Devlet Bey itiraf etmedi mi? Söylemedi mi bazı PKK'lıların gidip Suriye'ye katılması konusunun gözetilmesi meselesinin karşılıklı olmasını, bazılarının şunu yapmasını bazılarının bunu yapmasını.

Şimdi Sayın Bahçeli'nin dediklerinden anlaşılan şu. Devlet adına görüşmeyi yapanlar birtakım taahhütlerde bulunmuşlar. Birtakım pazarlıklar yapmışlar. Devlet Bey de bunun ipuçlarını söyleyip duruyor. Tayyip Bey ise kendi milletvekillerine diyor ki "Pazarlık yok. Anlaşma yok. Gidin bunu anlatın." Şimdi Devlet Bey'in ifadeleri Tayyip Bey'in argümanlarını çökertiyor.

"DEVLET BEY BU İŞE DAHA NE KADAR DAYANACAK"

Tayyip Bey'in davranışları da Devlet Bey'in ortaya attığı sözü paspas ediyor. Devlet Bey bu işe ne kadar daha dayanacak? Tayyip Bey tarafından söylediği sözün yerde bırakılmasına ya da Tayyip Bey ne kadar bu kadar her şey ayan beyanken gidin gidin anlatın onlara pazarlık yok. Terörsüz Türkiye demek tek taraflı silah bırakmak demek.

Şimdi taraflar başka bir şey anlatmaya başladı doğal olarak. Ben bunun böyle olacağını aylar önce söylediğimde bana saldırıyorlardı. Hepiniz hatırlıyorsunuz.

"LOZAN İFADELERİNİ BAHÇELİ'YE, ERDOĞAN'A SORACAKSINIZ"

Lozan ya dün de söyledim arkadaşlar şimdi ben iktidarda olsam talimatımla, talimatımızla devlet bir müzakere yürütmüş olsa MİT işin içinde olsa MİT başkanı her oradaki görüşmelerden ve bütün müzakerelerden satırı satırına haberdar olsa sonra da bir bildiri yayınlasa örgüt yayınlanana kadar da üç gün MİT orada müzakere etse mevcut başkanı önceki başkanı hep işin içinde olsa bu hükümetin de başında ben olsam biz olsak PKK'nın bildirisindeki ifadeleri bana sorun.

Bu durumda kime soracaksınız? Tayyip Bey'e soracaksınız. Kime soracaksınız? Devlet Bey'e soracaksınız. Muhatabına soracaksınız. Ben sürecin bilgilendirilmeyen herhangi bir tarafında olmayan mümkün olduğu kadar dışında tutulmaya çalışan ama terörü istemeyen çatışma bitsin diyen teröre giden paralar bu milletin insanlarına, bu ülkeye harcansın isteyen pozitif yapıcı, iyi niyetli taraftayım.

"BİZ LOZAN'I YEDİ CİHANA KABUL ETTİREN TARAFIZ"

Ama ben müzakere etmiyorum ki terör örgütüyle Lozan'ı yazdı diye. E ben ne yapacağım? terör örgütünün ifadelerini baz alıp. Biz kendi pozisyonumuzu tarif ettik. Lozan'ı nasıl gördüğümüzü Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesini nasıl gördüğümüzü. Biz kuran taraftayız. Biz Lozan'ı Türkiye'nin tapu senedi gören yedi cihana da bunu kabul ettiren taraftayız. O yüzden öyle. O meselelerin hepsini AK Parti ve MHP'ye sormak lazım.

Yorum Yazın

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz

Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yorumlar
Yeniden eskiye
Eskiden yeniye
Öne çıkanlar

Bu habere hiç yorum yapılmamış... İlk yorum yapan sen ol.