Dolar 41,8262
%0.2
Euro 48,4540
%0.05
Altın 5.360,980
%0.43
Bist-100 10.758,00
%0.29

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°
Neo Haber Manşet’te çok konuşulan yayın: CHP kendi değerlerini unutmamalı!

Neo Haber Manşet’te çok konuşulan yayın: CHP kendi değerlerini unutmamalı!

Neo haber’in Manşet programında konuşan CHP Eski Milletvekili Tacettin Bayır ve CHP’li hukukçu Dr.  Avukat Murat Aydın, İzmir İl Kongresi öncesi yaşanan tartışmaları değerlendirdi. İki deneyimli isim de hem parti içi demokrasiye hem de Şenol Aslanoğlu’nun yargı sürecine dikkat çekti. Bayır, “Genel merkezin dayatmacı tavrı 100 yıllık partiye yakışmıyor,” derken, Aydın ise “81 il başkanından sadece biri tutuklu; bu istisnai durum farklı bir yaklaşımı gerektiriyor,” ifadelerini kullandı.

  • Ege Postası
  • 07.10.2025 - 11:31
  • Güncelleme: 07.10.2025 - 11:55

CHP’nin tecrübeli isimlerinden Tacettin Bayır, parti içi demokrasi vurgusuyla genel merkezin kongre sürecine yönelik eleştirilerini dile getirdi:Bayır, “100 yıllık bir partinin, ilçe kongrelerinde seçilen delegelerin iradesini yok sayarak ‘bunu seçeceksiniz’ demesi, Cumhuriyet Halk Partisi’ne yakışmıyor. Daha demokratik bir yöntem bulunabilirdi.”

 100 YILLIK BİR PARTİYE BU YÖNTEM YAKIŞMIYOR

Cumhuriyet Halk Partisi’nin deneyimli isimlerinden Tacettin Bayır, parti içi demokrasi vurgusu yaptı ve genel merkezin kongre sürecine yaklaşımını eleştirdi.“100 yıllık bir partinin, genel merkez ve genel başkan tarafından ilçe kongrelerinde seçilen delegelerin düşüncesini yok sayarak ‘bunu seçeceksiniz’ gibi bir yöntem izlemesi, Cumhuriyet Halk Partisi gibi bir partiye yakışmıyor. Yöntem olarak daha iyisi bulunabilirdi.”

BAYIR, BU SÖZLERİNİN ARDINDAN PARTİ İÇİNDEN ALDIĞI TEPKİLERE DE DEĞİNDİ:

“Partili arkadaşlarımdan birçok tepki aldım ama bunların yüzde 90’ı olumlu, yüzde 10’u ise eleştiriseldi. O eleştirilerde ‘Zamanı mıydı?’ dediler. Evet, parti iktidara yürüyor olabilir ama ben 43 yılımı bu partiye verdim. Yedi genel başkan eskittim. Parti içi demokrasi benim için olmazsa olmazdır. Parti içi demokrasiyi hayata geçiremeyen liderler bugüne kadar bu partiyi iktidara taşıyamadılar. İlk defa iktidara bu kadar yakınken, bunu parti içi demokrasiyle başaralım.”

DELEGE SEÇİMLERİNDE YAŞANAN KIRGINLIKLARA DA DİKKAT ÇEKTİ:

“Mahalle delege seçimlerinde insanlar birbirine kırdırıldı. İlçe kongrelerinde kazanan da kaybeden de oldu, küskünlükler yaşandı. Bu kırgınlıkları ortadan kaldırmanın yolu, delegelerin kendi il başkanlarını kendilerinin belirlemesidir. Bu benim bir önerim; bir dayatma değil. Çünkü geçmişte gördük, Deniz Baykal döneminde bile kongreleri kazanıp il başkanı seçtiğimizde, genel merkez bir ay sonra görevden alıyor ve kendi istediğini atıyordu. Bu tartışmalar partiyi iktidara taşımıyor.”

GÖRÜŞLERİNİN PARTİ YÖNETİMİNE MUHALEFET OLARAK ALGILANMAMASI GEREKİYOR

“Bunu söyleyince sanki bugünkü genel başkanımıza karşıymışız gibi bir algı yaratılmaya çalışıldı. Asla böyle bir şey yok. Sayın Özgür Özel’in inanılmaz bir mücadele verdiğini biliyorum, saygı duyuyorum ve sonuna kadar destekliyorum. Ama partinin deneyimli isimleri olarak genel merkezin bir rehavete kapılmaması gerektiğini hatırlatmak da bizim görevimiz. Gerekirse bir ‘fren’ olmak lazım.”

Şenol Aslanoğlu’nun durumuna da değinen Bayır, yargı sürecine dair endişesini dile getirdi:“Şenol Aslanoğlu bana göre haksız bir konuda yargılanıyor. Ama bu ülkede yargıya ne kadar güvenebiliriz? 2010’da Ergenekon ve Balyoz davalarında yaşananları unutmadık. Acaba burada da Aslanoğlu’na siyasi bir müdahale olur mu? Bu nedenle, il başkanlığı adayının genel başkan tarafından ‘benim adayım’ diye lanse edilmesini doğru bulmuyorum. Böyle bir durumda yargı siyasi davranabilir, CHP’yi cezalandırmak isteyebilir.”

Çözüm önerisini de paylaştı:“Eğer vefa gösterilecekse, Şenol Aslanoğlu parti meclisine alınabilir. İl başkanlığı yapması beni rahatsız etmez ama hedef gösterilmesi doğru değil. Bu konuda sadece genel başkan değil, bizler de –Tacettin Bayır, Musa Çam, Attila Sertel, Kamil Okyay Sındır– düşünebiliriz. İzmir örgütü, belediye başkanlarımızla birlikte bu işi kendi içinde çözebilir.”

Bayır, sözlerinin son bölümünde Mustafa Kemal Atatürk’ün 1931’deki CHP Kurultayı’nda yaptığı konuşmaya atıfta bulundu:“Atatürk, ‘Eğer partide yanlış giden bir şeyler görüyorsanız, susmayınız. Eleştirilerinizi dile getirin. Çünkü sustuğunuzda ileride daha büyük problemlerle karşılaşabiliriz,’ demiştir. Biz de bu öğretiyle hareket ediyoruz.”

AYDIN: “81 İL BAŞKANINDAN SADECE İZMİR İL BAŞKANI TUTUKLU

CHP’li hukukçu ve siyasetçi Murat Aydın, CHP İzmir İl Başkanı Şenol Aslanoğlu’nun tutukluluğuna ilişkin süreci değerlendirirken, “parti içi demokrasi” tartışmalarının bu olağanüstü koşullar içinde farklı okunması gerektiğini vurguladı.“Sayın vekilimin söyledikleri ilkesel açıdan tartışmasız bir gerçeklik. Ancak burada sorunumuz şu: Cumhuriyet Halk Partisi'nin kurumsal kimliği, bütün örgütleri ve yapısı açık bir saldırı altında. İzmir özelinde de bu durum, il başkanımıza yönelik soruşturma ve tutuklamayla devam eden dava nedeniyle daha da hassas bir hâl almış durumda.”

Aydın, bu tabloyu partinin tarihinde benzeri olmayan bir süreç olarak değerlendirdi:“Şu anda 81 il başkanından sadece İzmir il başkanı tutuklu. Bu istisnai bir durumdur. Cumhuriyet Halk Partisi tarihinde daha önce tutuklanan bir il başkanı hatırlamıyorum. Belki olmuştur ama ben bilmiyorum. Bu nedenle bu durumun farklı değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.”

Şöz konusu soruşturmanın CHP’nin temel politikalarına yöneldiğini belirtti:“Bu dava, il başkanı ve önceki dönem Büyükşehir Belediye Başkanı üzerinden açılmış olsa da aslında Cumhuriyet Halk Partisi’nin kooperatif anlayışını ve Halk Konut projesini hedef alıyor. Bu anlayış, partinin programında da yer alan bir yaklaşımdır. Dolayısıyla bu saldırıya karşı partinin açık bir siyasi tavır koyması gerekiyordu.”

Örgütün bu süreçteki duruşunun önemine dikkat çekti: “Bunu daha önce Karşıyaka İlçe Kongresi’nde de dile getirdim. İl başkanımız halen görevde olan, bu partinin İzmir’deki en üst düzey temsilcisidir. Sayın Genel Başkan’ın burada temsilcisidir ve bu anlamda onun tutuklanması, Genel Başkan’ın temsilcisinin tutuklanması anlamına gelir. Bu tavra karşı partinin sahiplenme duygusunu en üst perdeden göstermesi, bu nedenle çok önemliydi.”

Parti içi demokrasi vurgusunun doğru olduğunu ama koşulların olağanüstü olduğunu dile getiren Aydın, genel merkezin yaklaşımını şu sözlerle değerlendirdi:“Rutin süreçler açısından bakıldığında elbette genel merkez hiçbir ismi telaffuz etmemelidir. Ancak buradaki durum olağan değil. Sayın Genel Başkan’ın bu tavrının zor ama özel bir döneme denk geldiğini düşünüyorum. Bu kararın iki önemli sonucu olacak. Birincisi, partinin bu davaya ve il başkanına sahip çıkma duygusunu en üst seviyede gösterecek. İkincisi ise il başkanlığı tartışmalarının örgüt içinde yaratabileceği dağınıklığı bir ölçüde sönümlendirecek.”

Partinin yaşadığı zorlu sürece de dikkat çekti:“Cumhuriyet Halk Partisi zor bir dönemden geçiyor. 2023 seçimlerinden bu yana kurultay tartışmaları, kayyum polemikleri derken örgüt yorgun düştü. İzmir özelinde yaşanacak bir il kongresi, doğal olarak bu bölünmüşlükleri yeniden alevlendirebilir. Bu yüzden bu süreci belli bir düzeyde tutmak çok önemli.”

Takvimin olağanüstü sıkışıklığını da vurgulayan Aydın, şunları söyledi:“13 Ekim’de mahkemede il başkanının tutuklu kalıp kalmayacağı tartışılacak. Pazartesi gecesi karar çıkacak. Sadece dört gün sonra il kongresi yapılacak. Bu çok sıkışık, kaotik bir takvim. Örgütün savrulmasını önlemek, tartışmaları minimal düzeyde tutmak gerekiyor. Bu yüzden bu kararın olağanüstü koşullarda alınmış bir karar olduğunu düşünüyorum.”

Son olarak, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in tutum belgesine atıf yaparak, bu sürecin partinin genel ilkeleriyle çelişmediğini belirtti: “Sayın Genel Başkan, kurultay sürecinde ve sonrasında sürekli olarak örgüte verdiği önemi, ön seçimleri ve parti içi demokrasiyi vurguladı. Ancak şu anda 81 il başkanından yalnızca biri tutuklu. Bu özellikli durum nedeniyle parti içi süreçlerde zaman zaman farklılaşmaların haklı nedenleri olabilir. Elbette yöntem tartışılabilir ama bu olağanüstü süreci de anlamak gerekir.”

BAYIR: “GÖNLÜMÜZDEN GEÇEN BERAAT ETMESİ

CHP İzmir eski Milletvekili Tacettin Bayır, tutuklu İl Başkanı Şenol Aslanoğlu hakkındaki davaya ilişkin konuştu. Bayır, sürece dair temennisini dile getirirken, partiye zarar verebilecek bir tablo oluşmaması gerektiğini vurguladı.

“Gönlümüzden geçen, istediğimiz şey çok açık. Umuyoruz ve diliyoruz ki Şenol Bey mahkemede beraat etsin, tutuksuz yargılansın ve gelsin, il kongresinde ‘Ben adayım’ desin. Çıksın, oyları alsın, götürsün. Buna kimsenin itirazı yok zaten. Burada tartışılan konu, Şenol Bey’in adaylığı değil.”

Bayır, asıl hassasiyetin yargı süreci üzerinden partinin yıpratılma ihtimali olduğunu söyledi: “Benim dile getirdiğim şey, kendi kişisel düşüncem ya da bir muhalefet değil. Buradaki kaygı şu: Şenol Bey hedef gösterilirse, bu durum yargı sürecinin seyrini olumsuz etkileyebilir. Siyasi bir karar çıkabilir. Böyle olursa CHP bundan zarar görebilir. Ben iyi bir partiliyim, 43 yıldır bu partideyim. Önce partimi düşünürüm, kimse kusura bakmasın.”

Geçmişten gelen siyasi gelenekleri hatırlatarak sözlerine şöyle devam etti:“Bize siyaset öğretildiği günden beri şunu öğrendik: Herhangi bir partili arkadaşımızın hakkında bir dava varsa, o süreçte parti zarar görmesin diye üyeliği veya adaylığı askıya alınır. Aklanıp döndüğünde de gelir, o madalyayı göğsüne takar. Biz SHP’de de CHP’de de bunu böyle öğrendik. 43 yıllık siyasi yaşamımda bu kural hiç değişmedi.”

Şenol Aslanoğlu’nun suçlu olduğuna inanmadığını da net biçimde belirtti: “Ben Şenol Aslanoğlu’nun suçlu olduğuna inanmıyorum, olamaz zaten. Ama bir gerçek var: Partimize kumpas kuruluyor. İmamoğlu’na kuruluyor, belediye başkanlarımıza kuruluyor. İçi boş iddianamelerle, aylarca içeride tutulan belediye başkanlarımız var. Bu tabloyu görmezden gelemeyiz.”

Kaldı ki beni asıl endişelendiren başka şeyler de var. Açık konuşayım: son milletvekili seçiminde tabanın fikrini almadınız, üyeleri yok saydınız — merkeze atama yaptınız. Son belediye başkanlığı seçiminde yine tabanın görüşü dikkate alınmadı; kafanıza göre atamalar yapıldı. Şimdi il başkanlığı konusunda aynı yöntemi uyguluyorsunuz.

Bu, bir alışkanlık haline geliyor. Parti içi demokrasinin askıya alındığı yerde biz Sayın Deniz Baykal’la 17 yıl mücadele verdik. Yapmayın sayın genel başkanım. Bu yüzden partiyi iktidara taşıyamıyoruz: kamuoyu anketlerinde birinci çıkıyoruz ama sandıktan birinci çıkamıyoruz. Neden? Çünkü delege seçimlerinde, ilçe kongrelerinde, il kongrelerinde öylesine çok üyemizi küstürüyoruz ve kızdırıyoruz ki; sandığa gitmiyor, oy vermiyor. Ya da “Bizi sordunuz mu kardeşim? Milletvekili kim olsun, belediye başkanı kim olsun?” diye tepki gösteriyor — ve oy vermiyor.

Ben bu uyarıyı neden yapıyorum? 43 yıldır bu partinin iktidarı için sokağında, köyünde, dağında taşında emek vermiş bir insanım. Artık çocuklarımın ve torunlarımın CHP iktidarında yaşamasını istiyorum. Çünkü ülke tehlikede: Cumhuriyet elden gidiyor, laiklik erozyona uğruyor, eğitim sistemi çökmüş durumda, ekonomi yerde sürünüyor. Böyle bir hovardalığa, ihmale lüksümüz yok.

CHP’yi iktidara taşıyacak kadrolar bundan böyle aynı ciddiyetle davranmak zorunda. Bu ciddiyeti hepimiz göstermek zorundayız. Öte yandan, Şenol arkadaşımızın hiçbir dahli yokken “kooperatifte mağdurum” diye üyeler sokağa çıkıp basına açıklama yapıyorsa; bu açıklamalar genel başkanın önünü kesip, o yandaş televizyon kanallarınca AKP’ye oy kazandırmak için kullanılacaksa buna asla izin vermemeliyiz. Daha açık konuşmak gerekirse, parti içi hassasiyetleri, örgütün görüşünü ve demokrasiyi korumak her şeyden önce gelir.

AYDIN: “BUGÜN JOSEPH KAFKA’DAN DA KÖTÜ DURUMDAYIZ

CHP’li hukukçu Murat Aydın, İzmir İl Başkanı Şenol Aslanoğlu ve diğer sanıkların yargılandığı “kooperatif davası”nı değerlendirirken, yargı sürecini Kafka’nın Dava romanıyla kıyasladı. Aydın, iddianamenin “hukuken iddianame sayılamayacak kadar kötü” olduğunu vurguladı.

“Türkiye’nin bütün anormallikleri içinde bile bu dava, ceza davası konusu bile olamayacak bir dosya. Tutuklama kısmını zaten konuşmaya bile gerek yok. Mahkemedeki savunmamda da söyledim: Joseph Kafka’nın Dava romanı 1925’te yayımlandı. Romanın kahramanı Joseph K., bir sabah uyanıyor ve bir suçla suçlanıyor ama neyle suçlandığını asla öğrenemiyor. Nerede yargılanacağını da bilmiyor. Roman boyunca bu suçu anlamaya çalışıyor.
Biz bugün, 100 yıl sonra, Joseph K.’dan daha kötü bir durumdayız. Çünkü Joseph K. tutuklanmamıştı. Bizim arkadaşlarımız ise hem tutuklular hem de neyle suçlandıklarını bilmiyorlar.”

Aydın, iddianamenin çelişkilerini şöyle açıkladı:“Dolandırıcılık suçlamasıyla açılan davada iddianame diyor ki, ‘sanıklar dolandırıcılık yapmıştır’ ama ardından ‘kendilerine menfaat elde etmemişlerdir’ diye yazıyor. Üstelik üçüncü kişilere menfaat sağladıkları iddia ediliyor ama o üçüncü kişiler kim, belli değil. Dolandırıcılık ekonomik çıkar amacıyla işlenen bir suçtur, ortada bir kazanç olmalıdır. Bu davada ne kazanç var, ne rakam var, ne isim var.
Dedim ki mahkemede: ‘Varsayalım suçu işlediğimizi kabul ettik, zararı gidermek istiyoruz, cezada indirim talep ediyoruz.’ Buna rağmen bize ne kadar para ödeyeceğimizi, kime ödeyeceğimizi bile söyleyemiyorlar çünkü iddianamede rakam yok. Bu belgeye iddianame demek bile hukuken mümkün değil, davanın siyasi bir araç haline geldiğini söyledi:“Bu davalar, şüpheyi ortadan kaldırmak için değil, kara leke bırakmak için açılıyor. Hukukun araçsallaştırıldığı davalarla karşı karşıyayız. Aziz Kocaoğlu’na 397 yıl ceza istemişlerdi; 7,5 yıl sonra beraat etti. O bile tutuksuz yargılandı. Bugün artık olağan bir yargılama sürecinden bile söz edemiyoruz.”

Aydın, Türkiye’de yargı sisteminin güven kaybına da dikkat çekti:“Normalde bir dava açıldığında, savcılığın en azından belli oranda delil bulmuş olması gerekir. Ama bugün bu güven kalmadı. Çünkü sistem artık şüpheye değil, intikama dayanıyor. Bu, Türkiye’nin sadece anormal değil, şirazeden çıkmış bir yargı düzenine sürüklendiğinin göstergesidir.”

TÜRKİYE ARTIK BİR HUKUK DEVLETİ DEĞİL, BİR YÖNETMELİK DEVLETİ BİLE DEĞİL

CHP’li hukukçu Murat Aydın, İzmir’de görülen kooperatif davasını değerlendirirken Türkiye’de yargının geldiği noktayı sert ifadelerle eleştirdi. Aydın, yargı bağımsızlığının tamamen ortadan kalktığını, “adaletin artık olağanüstü koşullarda arandığını” söyledi.

Cumhurbaşkanının bir toplantısında, hâkimler kurulunun üyeleri Cumhurbaşkanı içeri girdiğinde ayağa kalkmıştı. O dönem bu çok yadırganmıştı. Şimdi ise o günleri romantik bir geçmiş gibi hatırlıyoruz. Artık o dönemi bile arar olduk. Çünkü bugünkü tablo çok daha vahim. Tarih boyunca krallara yaslananlar düşmüştür. Bugün bir kamu görevlisini, bir yargı mensubunu koruyan şey zırhlı arabalar değil; hukuka ve vicdana bağlılığıdır. Bugün sizi koruyanlar yarın sizi sınırda yalnız bırakır. Devlet bakidir, hükümetler gelip geçicidir.”

Aydın, Türkiye’de yargının siyasallaştığını şu sözlerle özetledi:“Bugün yargı mensuplarının, kararlarını vermeden önce iddia makamıyla toplantı yapıp kimin tutuklanacağını tartıştığı bir dönem yaşıyoruz. Böyle bir zeminde bağımsız ve tarafsız bir yargıdan söz edilemez. İzmir’de dolandırıcılık adı altında açılan bir kooperatif davası var. Ama hangi dolandırıcılık davası cezaevi yerleşkesinde görülmüştür bugüne kadar? Bu bile olağanüstü bir durumun göstergesidir.”

Davadaki tuhaflıklara da dikkat çekti:“Normalde ağır ceza mahkemelerinde savcı iddia makamını temsil eder. Bu davada, savcıya ek olarak bir başsavcı vekili de duruşmada hazır bulundu. Sordum kendisine: ‘Bugüne kadar hangi davada duruşmaya çıktınız?’ Böyle bir şey olağan yargılamada görülmemiştir. Mahkeme heyeti 40 gün içinde üç kere değişti. Bu, yargının kendi içinde bile tarafsızlığını zedeleyen bir tablo.”

“Cezaevi yerleşkelerinde yapılan bu duruşmalar bana 12 Eylül döneminde spor salonlarında kurulan mahkemeleri hatırlatıyor. O günler nasıl olağanüstü yargılamalarsa, bugün de aynısını yaşıyoruz.”

Adaletin artık aranır hale geldiğini belirterek şöyle konuştu: “Bugün Türkiye’de adalet, hukuk içinde değil; olağanüstü koşullarda aranıyor. Tutuklu arkadaşlarımızı desteklerken bu tabloyu görmezden gelemeyiz. Çünkü karşımızda olağan bir yargılama süreci yok. Bütün bunlara rağmen, 13 Ekim’deki duruşmada tutuklu sanıkların tahliyesini bekliyorum. Çünkü ilk duruşmada zaten bu davanın gerçek bir ceza davası olmadığı, iddiaların asılsız olduğu ortaya çıktı. 11 tutukludan 5’i tahliye edildi; kalanların da edilmesi gerekir.”

Aydın, Türkiye’deki yargı sisteminin artık hukukun değil, siyasetin kontrolünde olduğunu vurguladı: “Bu davalar, hukuki değil, siyasal davalardır. Aziz Kocaoğlu’na 397 yıl ceza istemişlerdi; 7,5 yıl sonra beraat etti. Şimdi de benzer bir tabloyla karşı karşıyayız. Yargı üzerindeki siyasal baskı sürdükçe, adalet arayışı toplumsal bir talep haline gelmek zorunda. Neyse ki artık Türkiye’de insanlar adaleti en az geçim kadar önemli bir sorun olarak görüyor.”

Son olarak Aydın, Türkiye’nin parlamenter sistemden uzaklaştığını ve yürütmenin yasama yetkisini bile fiilen devraldığını söyledi: “Bugün Adalet Bakanı, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yapılacak değişiklikleri açıklıyor. Oysa mevcut anayasa gereği yürütme organı Meclis’e kanun tasarısı sunamaz. Ama bakanlıklar kendi bürokratlarının hazırladığı teklifleri milletvekillerine imzalatıp Meclis’e sunuyor. Bu, parlamenter sistemin tamamen yok edilmesidir.”

“Artık Türkiye bir hukuk devleti değil. Kanun devleti de değil. Rica ediyoruz, bari bir yönetmelik devleti olsun; hiç değilse çıkardıkları yönetmeliklere uysunlar. Ama o da yok.”dedi

Yorum Yazın

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz

Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yorumlar
Yeniden eskiye
Eskiden yeniye
Öne çıkanlar

Bu habere hiç yorum yapılmamış... İlk yorum yapan sen ol.