CHP'li Yücel’den 'tutuksuz yargılama' çağrısı: 'İddianame hazır, delil karartma şüphesi kalmadı'
CHP Genel Başkan Yardımcısı, Parti Sözcüsü ve İzmir Milletvekili Deniz Yücel, Azerbaycan dönüşü düşen askeri kargo uçağında şehit olan 20 asker için başsağlığı diledi. MYK toplantısı sonrası açıklama yapan Yücel, “Devletin temelinden hukuku çekip alan AKP, ülkedeki kaosun tek sorumlusudur” dedi. Tutuksuz yargılama için çağrıda bulunan Yücel, "İddianame hazırlandığına göre, delillere etki edilmesi de söz konusu değildir. Artık herhangi bir delil karartma şüphesi kalmadığına göre yol arkadaşlarımızın tutuksuz yargılanması bir haktır.
- Ege Postası
- 12.11.2025 - 11:19
- Güncelleme: 12.11.2025 - 11:48
EGE POSTASI - Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı, Parti Sözcüsü ve İzmir Milletvekili Deniz Yücel, partisinin Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısının ardından açıklamalarda bulundu. Gürcistan-Azerbaycan sınırında düşen askeri uçakta şehit olan 20 asker için başsağlığı dileyen Yücel, “Devletin temelinden hukuku çekip alan AK Parti, bugün ülkede ekonomiden sağlığa kadar yaşanan çürümenin tek sorumlusudur” ifadelerini kullandı.
Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer ile 5 kişinin tahliyesine ilişkin tutuksuz yargılamanın esas olduğuna vurgu yapan Yücel, başta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu olmak üzere, Zeydan Karalar, Muhittin Böcek ve diğer tutuklu belediye başkanlarının da bir an önce özgürlüklerine kavuşması çağrısında bulunarak, “Artık herhangi bir delil karartma şüphesi kalmadı. Yol arkadaşlarımızın tutuksuz yargılanması bir haktır” dedi.
Yücel açıklamasının tamamı şu şekilde;
"Bizleri ekranları başından ve sosyal medya hesaplarından takip eden kıymetli yurttaşlarımız, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Dün Azerbaycan’dan ülkemize gelmekte olan Millî Savunma Bakanlığına ait C130 askeri kargo uçağımızın Gürcistan-Azerbaycan sınırında düştüğünü ve maalesef 20 kahraman askerimizin şehit olduğunu derin bir üzüntüyle öğrendik.
Şehitlerimize Allah'tan rahmet, acılı ailelerine ve Aziz Milletimize baş sağlığı diliyoruz.
Henüz iki gün önce Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 87’nci yıldönümüydü….
Benim iki büyük eserimden biri dediği, bu ülkenin kurucu partisi Cumhuriyet Halk Partisi’ne dört koldan saldırılırken,
Kurucumuza daha güçlü sarılıyor, onun emanetini ilelebet yaşatacağımızın sözünü bir kez daha veriyoruz.
Bir gün değil her gün andığımız, İlke ve devrimleriyle yolumuzu aydınlatan Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e sonsuz saygılarımı sunuyorum. Ruhu şad olsun.
MYK toplantımızı dün Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’in başkanlığında gerçekleştirdik. Ülkemizin sorunlarına ilişkin birçok konuyu MYK toplantımızda konuştuk, tartıştık…
Ancak AKP iktidarında bir konu var ki, kronikleşmiş,
Diğer tüm sorunların kaynağı ve temel sebebi, o da hukuk ve hukukun üstünlüğü meselesi…
Hukukun üstünlüğünün olmadığı yerde ne can güvenliği olur, ne mal güvenliği olur, ne demokrasi tam anlamıyla işler, ne ekonomi düzelir, ne hayat pahalılığı biter, ne de sosyal adalet sağlanır.
Devletin temelinden hukuku çekip alan AKP, bugün ülkede ekonomiden eğitime, sosyal adaletten sağlığa kadar her alanda yaşanan kaos ve çürümenin tek sorumlusudur.
AKP Genel Başkanı işine geldiğinde “yargı bağımsız ve tarafsızdır” demiş,
İşine gelmediğinde ise “Yüksek mahkeme kararlarını tanımıyorum, saygı da duymuyorum” demiştir.
Bu açıklamalarla AKP Genel Başkanı, yargıya açıkça “Pusulanız hukuk değil ben olacağım” mesajını vermiştir.
Elbette bu ülkede AKP’nin tüm müdahalelerine rağmen, meslek onurunu koruyan, hukukun üstünlüğüne inanan ve evrensel hukuk kurallarından ayrılmayan yargı mensupları vardır. İyi ki de varlar.
Ancak bugün bu ülkede, siyaseti yargı eliyle dizayn etmeye çalışan, iktidarın güdümünde ve kontrolünde, onun amaçları ve emelleri doğrultusunda hareket eden, tarafsızlığını ve bağımsızlığını yitirmiş yargı mensupları da var…
Hepinizin bildiği gibi AKP’nin yargı kollarının başında olan şahıs,
Bundan 1 yıl önce, siyasi bir görev olan Bakan yardımcılığından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına atanmıştı...
Göreve geldiği günden itibaren Cumhuriyet Halk Partisi’ne ve CHP’lilere “düşman hukuku” uygulayan bu şahıs ve onun gibi hareket edenler, bu ülkede yargının tarafsız ve bağımsız olmadığının en somut kanıtıdır, sembolüdür.
Dün merakla beklenen ve yine bu şahsın başında bulunduğu “AKP Yargı kolları” tarafından hazırlanan İstanbul Büyükşehir Belediyesi İddianamesi açıklandı.
İlk bakışta maddi gerçeği ortaya çıkarmak amacıyla hazırlanmış hukuki bir metinden ziyade, bu metnin tamamen Cumhuriyet Halk Partisinin kurumsal kimliğini ve tüzel kişiliğini hedef alan siyasi bir metin olduğunu söyleyebiliriz.
İddianamede yer alan “Cumhuriyet Halk Partisinin ele geçirilmesi ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde örgüt liderinin aday gösterilmesi amacıyla” ifadesi,
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha önce birçok kez kullandığı “Ahtapotun kolları” ifadesine yer verilmesi,
Ve Cumhuriyet Halk Partisine Anayasa’nın 69. Maddesi uyarınca kapatma davası açılması konusunda Yargıtay C. Başsavcılığına bildirimde bulunulması, bu tespitimizin en temel kanıtıdır.
Bu yönleriyle iddianame adeta siyasi bir propaganda belgesidir.
Meşru ve demokratik siyaseti hedef alan bir darbe muhtırasıdır.
İddianamede somut delillerden ziyade, çoklukla “duyduğum kadarıyla, duydum, bildiğim kadarıyla, düşünüyorum, tahmin ediyorum” ifadelerine yer verildiğini, başta 3 olan gizli tanık sayısının 15’e çıktığını,
Ve 4 – 5 Kasım 2023 tarihinde gerçekleştirdiğimiz 38. Olağan Kurultayımızda kürsüden yapılan konuşmaların, çekilen görüntülerin, asılan pankartların “partiyi ele geçirme planının” kanıtı olarak iddianameye eklendiğini görüyoruz.
Yine bilgi işlem sorumlumuz Orhan Gazi Erdoğan’ın, haksız ve hukuksuz bir şekilde asılsız suçlamalarla tutuklanmasına da iddianamede yer verilerek, hem partimizi, hem de İstanbul Büyükşehir Belediyemizi suçlamak için gerekçe yaratılmaya çalışıldığını görüyoruz.
Hukuki olmayan, tamamen siyasi saiklerle hazırlanmış, yaklaşık 4 bin sayfa olan iddianameyi elbette inceleyeceğiz, hukukçularımız inceleyecek ve yeri geldikçe tespitlerimizi milletvekillerimiz, Genel Başkan yardımcılarımız aracılığıyla sizlerle paylaşacağız.
Ancak şunun altını çizerek ifade ediyoruz ki;
Bu iddianameyle iktidar bu ülkeyi demokrasiden koparma niyetini açık bir şekilde ortaya koymuştur.
Bu hedef için düşmanlarını belirlemiş, sandıkta yarışmaya cesaret edemediğini zindana göndermiştir.
Artık herkes şunun farkında olmalı…
Millet olarak bir kararın eşiğindeyiz...
Hukukun üstünlüğünün hâkim olduğu,
Herkesin güvenliğinin gözetildiği,
Anayasal düzenin geçerli olduğu,
Yasama, yürütme ve yargının kendi görev alanları içinde kaldığı,
Birbirlerine darbe yapmaya teşebbüs etmediği bir ülkede, huzur, barış ve refah içinde mi yaşamak istiyoruz?
Yoksa iktidarın rüzgarına göre şekillenen bir kara düzende, bir kaos ortamında, kaygıları her gün daha da artan, belirsiz bir geleceğe ilerleyen yoksul bir ülkede mi yaşamak istiyoruz?
Bugün Cumhuriyet Halk Partisine, onun belediye başkanlarına, Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu’na yapılan saldırılar, aslında bu ülkenin demokratik düzenine, anayasal düzenine ve bu milletin geleceğine yapılmaktadır.
Biliyoruz ki Atatürk’ün iki büyük eserinden biri olan Cumhuriyet Halk Partisi’ne de, demokrasimize de milletimiz sahip çıkacaktır.
Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi gücünü ve meşruiyetini milletten alır.
Çünkü egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
Geçtiğimiz hafta Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel tarafından çok önemli bir belge açıklandı…
Demokrasiyle yönetilen, hukukun üstünlüğünün olduğu, yargısının tarafsız ve bağımsız olduğu, kimsenin ayrıcalıklı olmadığı bir ülkede, istifalar, görevden almalar getirecek, hatta hükümeti düşürecek kadar önemli bir olay ortaya çıkıyor, ama konunun muhatabı sessiz, Adalet bakanı sessiz, Cumhurbaşkanı sessiz...
Türkiye’nin 1. Partisi Cumhuriyet Halk Partisine, onun belediye başkanlarına, 1 milyon oy farkla, ikinci kez seçilmiş İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayına çeşitli bahanelerle, akıl dışı suçlamalarla soruşturmalar açan bir kişinin,
Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 48. maddesine göre mesleği dışında gelir getirici faaliyette bulunması açıkça yasak olmasına rağmen, her ne kadar yurt dışında kurulmuş ve faaliyet gösteriyor olsa da, yürütmenin kontrolündeki bir şirkette yönetim kurulu üyesi olması ve buradan huzur hakkı alması Türkiye’de demokrasinin, yargının ve sistemin içler acısı halini ortaya koymaktadır.
Burada çok yönlü bir hukuka aykırılıktan söz etmek mümkündür.
Birincisi İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı gibi önemli ve etkili bir görevde bulunan bir yargı mensubunun yasaya açıkça aykırı bir eylemi söz konusudur. HSK Kanununun 48’inci maddesinde Hakimlerin ve Savcıların kendi meslekleri dışında gelir getirici bir faaliyette bulunmaları yasaklanmıştır.
İkincisi bu kişi yürütmenin güdümünde, siyasi iktidarın çıkarları doğrultusunda hareket etmekte, ana muhalefet partisine, onun Cumhurbaşkanı adayına, belediye başkanlarına yönelik soruşturmalar açmakta, onları tutuklatmakta,
Ve bunları yaparken de Cumhurbaşkanlığına bağlı olan bir kamu iştirakinden huzur hakkı almaktadır.
Üçüncüsü de, bütün bu hukuksuzluklara rağmen, yani tarafsız ve bağımsız olması gerekirken yürütmenin güdümünde hareket eden ve bunu yaparken yasada açıkça yasaklanmış olmasına rağmen yürütmeden gelir elde eden bu kişi hakkında bugün itibarıyla Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından hala herhangi bir işlem yapılmamıştır.
ADALET BAKANI TUNÇ'A: 'NEDEN SUSUYORSUN?'
Aynı zamanda Hakimler ve Savcılar Kurulu Başkanı olan Adalet Bakanı’na soruyoruz; Neden susuyorsun?
Yoksa Akın Gürlek ile ilgili elin kolun mu bağlı?
Artık sözün bittiği, tuzun koktuğu bir noktadayız.
Bu ülkede;
Tayfun Kahraman hakkında Anayasa Mahkemesi’nce adil yargılanma hakkı ihlal edildiği gerekçesi ile verilen “yeniden yargılama” kararı yerel mahkemece reddedildi.
Bu ülkede Hatay halkının iradesi ile seçilen Can Atalay’ın, seçme ve seçilme hakkının ihlal edildiği gerekçesi ile Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karara rağmen vekilliği düşürüldü.
Bu ülkede Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına rağmen Selahattin Demirtaş, Osman Kavala hala daha cezaevinde...
Bu ülkede, çağırılsa koşa koşa ifadeye gidecek belediye başkanlarımız şafak baskınları ile gözaltına alındı. Aylardır hukuksuz bir şekilde zindanlarda tutuluyor.
Bu ülkede yüzlerce gazeteci, gözaltı kararı olmadan fiili gözaltı uygulanarak evlerinden alındı.
Bu ülkede, binlerce genç “millet iradesine” sahip çıkmak istediği için yaka paça gözaltına alındı. Günlerce aileleri ile görüşemedi.
Bu ülkede masumiyet karinesi yok edildi, lekelenmeme hakkı görmezden gelindi, yargılama yapılmadan insanlar suçlu ilan edildi.
Ve bu ülkede, vatandaş kendini güvende hissetmiyor, hukuka güven % 20’lerin altına düştü.
Ama Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un “Yargı bağımsızdır, yargı tarafsızdır” demek dışında çıtı çıkmadı…
Biz bu ülkede apaçık bir şekilde anayasaya aykırı şekilde hareket edilmesinden rahatsızız.
Biz bu ülkenin hukuksuzluklar ülkesi olarak anılmasından rahatsızız.
Biz insan hakları ihlallerinden,
Masumiyet karinesinin, lekelenmeme hakkının yok sayılmasından rahatsızız.
Ekmek gibi, su gibi ihtiyaç duyduğumuz adaletin terazisinin bozulmasından,
Hukukun, iktidarın elinde bir oyuncak haline gelmesinden,
Adalete olan güvenin temelinden sarsılmasından rahatsızız.
Yerle bir ettikleri bu hukuk düzeni gün gelecek herkese lazım olacak.
Başta da bu düzeni bozanlara lazım olacak…
Adaletin terazisine bugün müdahale edenler, yarın o adalete muhtaç olacak…
AKP güdümlü yargıyı bir kez daha uyarıyoruz;
Gelin, bir an önce bu yanlıştan dönün ve adil bir yargılamanın, tutuksuz yargılamaların önünü açın…
Bütün bu olumsuzluklar yaşanırken, dün arada bir de olsa iyi şeyler de oluyor dedirten bir gelişme yaşandı.
İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi dün tensiple birlikte Esenyurt Belediye Başkanımız Sn. Ahmet Özer ile birlikte 5 kişinin tahliyesine karar verdi.
Diliyoruz ki, başta Ekrem başkan olmak üzere, Zeydan Başkan da, Muhittin Başkan da ve diğer tüm tutuklu yargılanan yol arkadaşlarımız da bir an önce özgürlüklerine kavuşurlar.
Zira esas olan tutuksuz yargılamadır.
İddianame hazırlandığına göre, delillere etki edilmesi de söz konusu değildir.
Artık herhangi bir delil karartma şüphesi kalmadığına göre yol arkadaşlarımızın tutuksuz yargılanması bir haktır."
Yorum Yazın