Pandemi süreci; bir kez daha göstermiştir ki; doktorlarımız güven içinde sağlıklı yaşamımızın sigortası, hastalık halinde de canımızı emanet edeceğimiz son sığınağımızdır.
Unutmayalım ki; COVİD-19 pandemisiyle mücadelede elde edilen her başarıyı yaşamlarının tüm alanlarını kapsayan “zorlu” bir eğitimden geçen doktorlarımıza ve Cumhuriyet’imizin sağlık sistemine borçluyuz.
Bu arada; doktorlarımız ve sağlık çalışanlarımız evlerinden, eşlerinden, çocuklarından, sevdiklerinden, sevgililerinden uzakta, gece-gündüz demeden ve yüksek sorumluluk duygusuyla, kendi yaşamlarını da riske atarak hastalarını iyileştirmek için olağanüstü bir çaba sarf ettiler, bu çabalarını halen daha sürdürüyorlar.
Doktorlarımız “görev şehidi” oldular; çocukları öksüz, eşleri yalnız, aileleri “acı” içinde ve sevgileri yarım kalmış bir hayatın kurbanı oldular.
Doktorlarımızı gözümüz gibi korumalıyız.
Allah; doktorlarımızı her türlü olumsuzluktan esirgesin.
Ne var ki; uzun süredir devam eden ve giderek de artış eğilimini sürdüren doktorlarımıza ve sağlık çalışanlarımıza yönelik şiddet; toplumun tahammül sınırlarını aştı.
Ancak; mevcut yasalar, yargı kararları ve gösterilen tepkiler, ne yazık ki; bu şiddeti önlemede “yetersiz” kalıyor.
Bu nedenle; doktorlarımıza, sağlık çalışanlarımıza yönelik şiddeti önleme bağlamında yeni yasal düzenlemelere, caydırıcı yargı kararlarına ve etkili güvenlik önlemlerine, daha güçlü toplumsal tepkiye ihtiyaç var.
Doktorlarımıza yönelik şiddet; özünde bir “insanlık suçu”dur.
PANDEMİ; YAŞAM TARZIMIZI DEĞİŞTİRDİ
Küresel sağlık savışına dönüşen pandemi; bireysel ve toplumsal yansımasıyla yaşam tarzımızı, tercihlerimizi ve geleceğe bakışımızı değiştirdi.
COVİD-19 Pandemisinin hayatımıza yansıması; işsizlik, yoksulluk, gelir kaybı, sağlıklı yaşam kaygısı, “ölüm” korkusu şeklinde olmuş; ekonomik, sosyal ve psikolojik sorunlara “odak” oluşturmuş, ruh sağlığımızı bozmuş, aile içi geçimsizliklere, “kavga”lara yol açmış ve giderek “şiddet sarmalı”na dönüşüp yaşamımızın tüm alanlarını “tehdit” eden bir boyuta ulaşmıştır.
Öte yandan; pandemi hayatımızın tüm alanlarında “değişim”e neden olmuş; eğitimden çevreye, kentleşmeden “organik” hayata kadar sosyal tercihimizin, alışkanlıklarımızın farklılaşmasına yol açmıştır.
Bu arada; pandemi süreci devlet-yurttaş ilişkisinde yeni “algı”ya neden olmuş, beklentimizi değiştirmiş, geleceğe doğru perspektif oluşturmuş, yeni pencere açmıştır.
Doğal olarak ortaya çıkan bu durum; bireysel ve toplumsal uyum sorununu da gündeme taşımıştır.
Bu bağlamda; yeni normalleşme sürecinde bireysel ve toplumsal sorumluluğumuz artmıştır.
Böylece; sağlıklı bir gelecek, salgın tehditinden arınmış, güvenli bir yaşam için kurallara uymak “önceliğimiz” haline gelmiştir.
Tersi bir durum; bugüne kadar katlandığımız fedakârlığın boşa gitmesi anlamına gelir.
Sonuç olarak: COVİD-19 salgınıyla mücadelede henüz istediğimiz sonuca ulaşabilmiş değiliz. Tehdit devam ediyor.
Alınan önlemlere uyum konusunda çok daha “duyarlı” olmalıyız.
Doktorlarımızın, sağlık çalışanlarımızın harcadıkları emek, devletimizin ve toplumumuzun gösterdiği özveri, boşa gitmemelidir.
Yorumlar