Dolar 32,3385
%0.18
Euro 35,1829
%0
Altın 2.247,210
%0.16
Bist-100 8,72
%0

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°

Kimse ölmesin!

Hiç kimse ölmesin istiyorum. Öldürülmesin de… Hele hele fikirlerinden dolayı hiç kimse suçlanmasın istiyorum. Suçlanıp, idam edilmesin…

Bu düşüncemi söylerken, hiçbir siyasi fikri ön plana alarak da söylemiyorum ayrıca. Bir insan hangi görüşte olursa olsun, öldürülmesin…

Çok şükür idam cezası yok artık yasalarımızda. Ama zamanında canlar yandı bu ülkede… ‘Sağ’ ya da ‘Sol’ diye ayırabilmek mümkün mü' Bir canın arkasından ağıt yakarken yakınları…

Bugün 6 Mayıs olması nedeniyle belki konumuz Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ama yazıma konu olan aynı zamanda Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Poltatkan… Daha da içimi acıtan Erdal Eren…

27 Mayıs 1960 yahut 6 Mayıs 1972, fark eder mi'

Düşünce ve fikir özgürlüğü olmalı insanların. Bunları dile getirebilmeli. Çok seslilik, çok partililik… Demokrasinin ve Cumhuriyetin gereği her ne ise o olmalı… İnsan olmalı her şeyden önce ve insan olmanın gereği yaşam olmalı.

Siyasetin içinde kazanmak da olmalı, kaybetmek de olmalı. Aslolan halk olmalı. Halkın sesi ve halkın çıkarları olmalı… / Ve halkın seçimleri, istekleri…

Yaşamak hakkı elinden alınmamalı insanların. Önce yaşamak, ille yaşamak…

Peki o zaman ille Yaşamak demişken, Nazım Hikmet’ten Yaşamak şiirine bir yer açalım mı yazımızda, tam da şimdi burada… / Belki de bütün sözlerin bittiği andır burası…

YAŞAMAYA DAİR

1

Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.

1947

2

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.

Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.

Diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.

Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...

1948

3

Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.

Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.

Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
'Yaşadım' diyebilmen için...

1948