Dolar 32,5004
%0.08
Euro 34,6901
%-0.12
Altın 2.496,860
%0.5
Bist-100 9.693,00
%1.77

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°

Gidebilmek özgürlüktür

Gitmeyi isteriz hep, yıldırmıştır bir şeyler bizi. Üst üste yaşanmış iyi ve kötü ne varsa, birikmiştir içimizde. Herkes ister bir gün ‘çekip gitmeyi’ olduğu yerden, başka yerlere doğru. Yıllar geçtikçe ‘gitmek istiyorum’ diyerek başlayan cümleler daha sık kurulur. Kendimize sorsak ‘Neden’ diye, verecek cevapta bulamayız. Nedenini bilmeyiz, bilemeyiz çünkü tek bir nedeni yoktur bu isteğin…

Nerden mi biliyorum. Kendimden… Ama ben şanslıyım, Samed Behrengi’nin ‘Küçük Kara Balık’ adlı kitabında bahsi geçen, hani şu oltaya takılıp sonra denize geri bırakılan balıklar gibi…

Özgürlüğü elinden alınan ve sonra ona tekrar kavuşan, hani o oltanın ucundaki iğneden ağzı yırtılmış, canı yanmış balıklar gibi, evet... Hepimiz yüzdüğümüz sularda, ezbere bildiğimizi sandığımız o derinliklerde de kayboluruz bazen. Yolumuzu şaşırırız. Ya da artık o yollar arasında sıkışmış hissederiz kendimizi, çıkmaz sokaklar gibi gelmeye başlar. O sokaklar muhakkak bir yerlere çıkıyordur ancak oralar bizim istediğimiz yerler olmadığından, biz öyle hissetmeye başlarız.

Çok tanıdık geliyor değil m? Oysa kendimizi o çıkmaz sokaklara hapseden de biziz. Farkında olmadan, rutinin içinde kaybolmuş ruhlar gibi…

Bunu hissettiğin anda işte sende o kayıp ruhlardan birisindir artık ama önemli olan bu kayıplık duygusu içinde, hiçlik duygusuna kapılıp yitip gitmemek. Var olabilmek yeniden ve gerçek manada kendini bulabilmek aslolan…

Fark etmeyenler için hiçbir zaman sorun olmaz bu durum ama fark edenler için oldukça tehlikelidir. Tehlikelidir diyorum çünkü mutsuzluğun başladığı andır o fark edilen an… Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır artık. Aklına gitmek fikri düşmüştür bir kere, oradan çıkmak hatta kaçmak isteyecektir koşarak, ama…

Ama ayağında o kadar çok prangası vardır ki. Gitmek ne kelime, kımıldayamaz bile. Nerden mi biliyorum, kendimden…/  İnsan en çok kendinden bilir…

Zaman ilerledikçe mutsuzluğu da artacaktır ve artık ne yapsa olmayacaktır. Hiçbir şey eskisi gibi değildir. Saldıracaktır kendini mutlu hissettiği her şeyi yeni baştan yapabilmek için. Yapacaktır ama o eski tadı alamayacaktır. Raf ömrü bitmiştir ve onlar rafta beklerken tozlanmıştır. O tozları üfledikçe üzerine doğru gelip, gözlerinin önünde sis bulutu oluşturacak ve artık bir adım bile önünü göremez hale gelecektir. Çabaladıkça batacaktır…

İşte insanın oğlu, insanın kızı… İşte çaresizliğin ve eli kolu bağlanmışlığın hissi ile ilk sınavını vermeye başladığı andır o an. İşte ilk gerçek hayat imtihanı ile yüz yüzedir artık… En kötüsü de çaresi başkasında değildir, o yüzden kimseden medet beklemeyin. Ne yapsalar yaralarınıza merhem olamayacaklardır…

İşte bu derdin çaresi yalnızca sizsiniz. / Gitmeyi seçmek, kalmayı seçmek sizin elinizde… Gidende siz, kalanda siz olacaksınız. / Kaldığında başka, gittiğinde başka dertleri göze alabilmek. İşte kendinle ilk kez yüzleşmeye başladığın an. İşte aynalara en çok ihtiyacının oldu o an. Konuş kendinle ve artık kendini tanıma zamanı.

Sen kendini kaybetmedin. Kaybetmedin çünkü sen kendini bulmak için hiç kendine zaman ayırmadın. Ne istiyordun, bilmiyorsun. Hep başkaları istedi ve sen en iyisini yapabilmek için koşturdun.  / İyi bir evlat, iyi bir öğrenci, iyi bir eş, iyi bir çalışan. Hep birileri senden bir şeyler olmanı bekledi ve sen hep o olmak için koştun yıllarca ve bak şimdi ne oldu.

Kaldın. / Donup kaldın, hayatının tam da ortasında. Dünyanın tam da ortasındasın şimdi. Nereye gitsen, ne yapsan olmayacak gibi. Her şey birden anlamını yitirdi öyle değil m? Anlamlı gelen her şey şimdi boş, içi boşalmış bütün değerlerinin. Kelimeler var ama Orhan Veli’nin değdiği gibi kifayetsiz…

Anlatamıyor hiçbir kelime, seni ve düşüncelerini. İşte tam o an, çığlık atmak istediğin o an, sus… / Sus ve bekle kendini. Zamana bırak, usul usul sana gelmesini bekle ruhunun. Ruhun senin, onun boşluğunu fark ettiğini hissedecektir. Onu terk ettiğin ve yok saydığın da küsüp gitmişti. Ama ruh ilk yokluğunu hissettiğin anda, seninle barışmaya hazırdır, bekler orada bir yerlerde.  Ve sana gelebilmek için koşacaktır ancak, sen tam olarak ne isteğini bulduğunda yani artık sen, sen olduğunda…

İşte şimdi de sahne Yunus Emre’nin. Perdeyi onunla kapayalım. ‘Beni bende demen, ben de değilim. / Bir ben vardır bende, benden içeri’…