Dolar 32,5004
%0.08
Euro 34,6901
%-0.12
Altın 2.496,860
%0.5
Bist-100 9.693,00
%1.77

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°

Sevdiklerimizi kaybedince...

Hepimiz zaman içinde sevdiklerimizi kaybederiz. Bazen adı ayrılık olur bazen ölüm. Bazen dünya üzerinde yaşadığımız ayrılıkların çok üzücü ve telafisi mümkün olmayan acılar olduğunu zannederiz ta ki gerçek manada ölümle çok sevdiğimiz birini-birilerini kaybedene kadar.

Çünkü ölüm ayrılığı bambaşka… Telafisi ve geriye hiçbir şekilde-koşulda dönüşü yok. İşte bunu anladığınız an, diğer bütün ayrılıkların keyfi olduğunu, keyfe keder üzüntüler olduğunu anlayıveririz.

Şu ya da bu sebeple bahanelerdir bizi sevdiklerimizden ayıran. Kişisel kaprisler, tatmin olmak bilmeyen egolarımızdır. Sencilik-bencilliktir altta yatan sebepler ve belki de çok istemiş olsaydık, birçok ayrılığımızın önüne geçebilir, engelleyebilirdik eğer biraz kendimizden taviz verse idik.

Ama ölüm öyle mi? Canını versen, geriye gelmez artık giden. İşte gerçek ayrılık budur. O yüzden demek ki eskiler, ‘Allah ölüm ayrılığı vermesin’ diye boşuna dememişler…

Ben bu sene yaklaşık 10 ay içinde hem babamı hem annemi kaybettim. Diğer kayıplarımızda elbette çok önemli ama anne ve baba deyince, bütün evlatların akan suları dururmuş. Daha beter acılardan korusun elbette ama insan yaşamayınca anlayamıyormuş bazı gerçek acıları. Evet, işte bazı acılar var ki, o acıyan yer hiç iyileşmiyor hep kanıyormuş meğer…

İnsanoğlu yaşamadan öğrenmiyor hiçbir şeyi. Başkalarının acılarına bakarak ders de çıkarmıyor. Çünkü ölüm ona hiç gelmezmiş gibi düşünerek yaşamaya devam ediyor. Ölüm hep başkalarına geliyor…

Her ölüm erken ölüm... Yaşı kaç olursa olsun sevdiklerimizin, bizim için ani ve aslında hiç beklenmeyen bir ölüm olarak şaşırtmayı başarıyor.

Ama ben gerçekten annem için bunu söylemeye devam ediyorum. Hiç beklenmedik ve çok ani bir ölüm oldu. Nasıl hazırlıklı olunurdu bilmiyorum ama ben değildim, ben beklemiyordum ve kabullenmek çok zor.

Babasız ve annesiz bir dünya çok zor muş… Yeni baştan konuşmayı, yürümeyi öğrenmek zorunda kalmış gibi hissediyorum kendimi. Üstelik yapayalnız…

Elbette zaman her şeyin ilacı ve her acının dermanı ama şu an bunu idrak etmem çok zor. Bu söylenildiğinde bile o ‘zamana’ kızıyor hırslanıyorum. Acımı da hafifletsin istemiyorum sanki. Çünkü acımın hafiflemesi demek ‘unutmam demek oluyor’ gibime geliyor.

Hayat şimdi daha zor… / Hayat sevdiklerimizi kaybedince gerçekten daha zor... Her şey bir anda anlamını yitiriyor ve sen sanki hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam etmeye çalışıyorsun. Annen ölüyor sen yemek yiyorsun. Annen ölüyor sen işe gidiyorsun. Annen ölüyor sen sohbet edip hatta bazen gülebiliyorsun…

Evet, hayat her şeye rağmen devam ediyor ve insan psikolojisi çok güçlü ve her daim kendini korumaya endeksli. Sen seni savunamadığın zaman o seni savunmaya geçiyor.

Seni zorlayan sensin…

İçindeki bir güç seni yaşamak için zorluyor. Sen direniyorsun o da seninle birlikte direniyor ve iç çatışma başlıyor. / ‘Yaşamak’ her zaman kazanıyor. Ölemiyorsan, yaşamak zorunda kalıyorsun. O zaman ne yapacağız, sevdiklerimizi kalbimizin en güzel köşesine koyup, asla unutmadan onlarla birlikte yaşamaya devem etmeye çalışacağız. Çünkü başka türlüsü elimizden gelmiyor.