Dolar 32,4375
%-0.15
Euro 34,7411
%-0.66
Altın 2.441,870
%0.23
Bist-100 9.916,00
%2.05

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°

Düşler Ülkesi

Almanya’da çalışma sevdasının yaygınlaştığı 70’li yıllardı. Karşıyaka’nın Arabacılar sokağında bir iş hanının ikinci katındaki CHP İlçe Binasına, saçları beyazlaşmaya yüz tutmuş, orta yaşlı, iyi giyimli, her haliyle bir beyefendi olduğu anlaşılan biri çıkıp gelmişti.

Kültürlüydü. güzel konuşuyordu. Beş senedir Berlin’deymiş. Almanya’dan söz ederken, buraya, büyük umutlarla çalışmak için akın eden Türk işçileri için iddialı sözler söylemişti, “Almanya düşler ülkesi değildir; bir gün, çok büyük umutlarla gittiğimiz bu ülkede, umut çiçeklerimiz birer birer solacaktır”    

Yaklaşık beş yıl sonra karlı bir Şubat günüydü…

Güzelliklerin, tertemiz duyguların vahşice katledildiği, St. Pauli’nin, “Günah Yolu” caddesindeki bir birahanede gece yarısı, İkinci Dünya Savaşı yıllarında nasyonal sosyalizm yönetiminin yasakladığı “Büyük Özgürlük” filminin, “Reeperbanh Caddesi Gece saat Yarım” adlı müziği çalıyordu. İnsanın yüreğini ürperten müziğin teması…

Reeperbanh Caddesindeki, barlarda, gece kulüplerinde, genel evlerde çalıştırılan fahişelerin acı dolu dramlarıydı.
Cumartesi gece yarısına doğru arkadaşlarımızla bira içtiğimiz birahanenin kuytulu köşelerindeki masalarda, avını bekleyen baykuşlar gibi pusuya yatmış, uyuşturucu satıcısı… suskun, saçı başı dağınık, hippi kılıklı, gençler vardı.

Karşımdaki masada, içkiyi fazla kaçırdığı anlaşılan, henüz, çocuk denecek kadar yaşta güzel bir bayanın yanında… ilerlemiş yaşı belli olmaması için saçlarını, kalın pos bıyıklarını kömür gibi simsiyaha boyatmış, beyaz fötr şapkalı, İri yapılı, kaba görünüşlü bir adam vardı.

Birasını her yudumlayışından sonra yanındaki genç kadını belinden tutup kendine doğru çekerek dudaklarından zorla öpüyordu. Genç kadın, öptürmemek için hep direniyordu fakat yapabileceği bir şey yoktu; genç kadın direndikçe daha çok saldırganlaşan adam…

Ara sıra, kürek gibi büyük, kapkara kıllı ellerini masanın altına sokup, genç kadının eteğinin altındaki sülün gibi düzgün bacaklarını okşuyor… ince askılı, kolsuz siyah elbisesinin açıkta bıraktığı kadife gibi pürüzsüz yuvarlak omuzlarını, boynunu…
Hoyratça öpüyordu

Gecenin ilerleyen saatinde… bir avcının,  ormanda vurduğu yarılı ceylan yavrusunu alıp götürmesi gibi, ayakta duramayacak kadar sarhoş olan genç kadını… yürürken düşmesin diye kolundan sıkıca tutan adam… ihanetlerin gözyaşlarıyla dolu…
rutubet kokulu bir evin…
ya da bir otelin, küf kokan yatak odasına alıp götürmüştü.
Umut çiçeklerinin her gün birer birer, solduğu düşler ülkesinde…
gecenin sinsi, kalleş karanlığından geriye, genç kadının biçimli dudaklarındaki gül kırmızısı rujun masumiyeti kalmıştı.