Dolar 32,2020
%-0.22
Euro 35,0069
%-0.22
Altın 2.498,740
%1.32
Bist-100 10.644,00
%3.14

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°
Ünlü denizciden korkutan kirlilik çıkışı: Körfez için hiçbir umut kalmayacak

Ünlü denizciden korkutan kirlilik çıkışı: Körfez için hiçbir umut kalmayacak

2006-2009 arası 7,95 metrelik ahşap bir yelkenli ile tek başına dünyayı dolaşan İzmirli ünlü denizci Özkan Gülkaynak’tan Ege Denizi ve İzmir Körfezi’yle ilgili korkutan açıklamalar geldi. Balık çiftlikleri özelinde kirlilik nedenlerini ve neler yapılması gerektiğini açıklayan Özkaynak, planlanan balık çiftliklerinin hayata geçirilmesi halinde İzmir Körfezi için hiç bir umut kalmayacağını söyledi. Ünlü denizciden korkutan kirlilik çıkışı

  • Ege Postası
  • 02.08.2019 - 10:25

YUSUF TOMRUK/EGEPOSTASI – Özkan Gülkaynak Ege Denizi’nin can vermeye başladığını belirterek, bu duruma neden olan etkenlerde başrolü balık çiftliklerinin oynadığı söyledi. Gülkaynak ‘Gerekirse bir sektör yeniden ve bireysel çıkarlardan arındırılarak yapılandırılmalı, geleceğimizi ve çocuklarımızı düşünmek zorundayız’ dedi. İzmir Körfezi’ndeki  planlanan balık çiftliklerinin hayata geçirilmesi durumunda hiç umut kalmayacağını belirten Gülkaynak, belediyelerin kıyı doldurma faaliyetlerini de eleştirdi. Gülkaynak "Yüz binlerce yıldır su aşınmasıyla dantel gibi şekillenen, doğal güzelliği ile tanınan kıyılarımız birkaç günde yapay bir hale bürünüyor. Yer kazanmak için yapılan bu uygulama önceden yapılan hataların başka hatalarla düzeltilmesi çabasıdır. Aslında hatanın üzerine hata var etmektir. İnsanlığa da, doğal güzelliğe de, doğal yaşama da sayısız ve geri dönülemeyecek zararları vardır. Kıyılara koruma maksatları dışında dokunmak aslında ağaç kesmekten farksız bir doğal zarardır" dedi.



‘SAHİL GÜVENLİK BOTU GİBİ GEZİYORUM’
Egepostası’na özel açıklamalarda bulunan Özkan Gülkaynak Ege Denizi’nin her sene dramatik şekilde artan kirlenmeyi gözlemlediğini belirterek “Ben Sahil Güvenlik botu gibi geziyorum her tarafı kontrol ediyorum. Girip çıkmadığım kıyı-koy kalmıyor ve buralarda dalıyorum. Ekosistem korkunç bir şekilde hırpalanmış durumda. Bunun sebepleri sadece karasal atıklar değil. Balık çiftlikleri bunda önemli bir rol oynuyor hatta bazı bölgelerde başrolde. Ancak ülkemizde bu durumu saklamaya çalışıyorlar. Korunmaya çalışılan bir sektör. Bizde bir sektör eğer para getiriyorsa zararları hep örtbas edilmeye çalışılıyor. Balık çiftliklerini kanunu yamalı bohçaya çevirerek, bazı çevrelerin işlerine geldiği gibi yeniden düzenlediler. Danışmanlık hizmeti aldıkların akademisyenlerin pek çoğu sektörden gelir elde ettiği için gerçeği söylemiyor. Bu konunun tartışılması bile anlamsız meseleyi sulandırmaktan başka bir şey değil. Çünkü konu, eğitimi olmayan bir insanın bile anlayacağı kadar büyük ve ortada. Ege Denizi dünyanın en berrak sularındandır. Bu yeterince bilinmeyen bir doğa değeridir. Hem kapasitesi aşırı artan hem yanlış yerlerde konuşlanan balık çiftlikleri geleceğimizi hiçe sayacak şekilde özensiz üretim yapıyor. Bir şekilde sızan karasal atıklar ve bazı şehir arıtmalarının yeterince verimli çalışmaması nedeniyle dünyanın en nitelikli denizlerinden bir olan Ege bu niteliklerini süratle kaybediyor” dedi.

İZMİR’İN ARITMALARINA METALİK ADA ÖRNEĞİ!

Özelikle Kuzey Ege Denizi'nde, yani Çeşme'den Çanakkale Boğazı'na kadar, denizlerin filitreleri olan boyları 1 metreye kadar uzanan dev midyeleri andıran pinalar, ciddi bir hastalıkla karşı karşıya olduğunu belirten Gülkaynak “Milyonlarcası ölmüş durumda, bu sezon 1 tane bile canlı görmedim. Pinalar Ege’de yaşayan en büyük kabuklular olarak deniz suyunu en çok temizleyen canlılardan. Yabancı kaynaklardan aldığım haberlere göre bunun sebebinin İspanya'dan Akdeniz'in doğusuna kadar yayılan bir parazit olduğu şeklinde. Her ne olursa olsun önceden Marmara Denizi'nde yok ettiğimiz pinalar şimdi Ege'de yok olmak üzere. Denizden uzak yaşayan biri konunun önemini anlayamaması doğaldır. Ancak pinalar azaldığı için kirlilik her geçen yıl farkedilir derecede artıyor. Deniz kirliliği arttıkça diğer kabuklular ve hatta yosunlar bile azalıyor. Kestaneler ve deniz patlıcanları çok azalmış durumda. Bu canlılar Ege'nin oksijen kaynağıdır, filitresidir. Akademik çevrelerin, STK'lar ve hükümetler, hatta komşu ülkeler ile uyulu ve titiz çalışarak acilen tedbir alması gerekir. Son yıllarda çıkan bir avcılık deniz patlıcanlarının toplanması şeklinde. Bu talanın acilen durdurulması patlıcanların koruma altına alınması gerekir.

‘TÜRKİYE’NİN HİÇBİR YERİNDE ARITMALAR TAM VERİMLE ÇALIŞMIYOR’
‘Türkiye'nin hiçbir yerinde arıtmaların tam verimle çalıştığını zannetmiyorum’ diyen Gülkaynak “Sebeblerini tam bilemiyorum ama gözlemler bunu gösteriyor. Restoranların, evlerin ve bazı ticari tesislerin atıkları kaçak olarak denize veriliyor. Topraktan sızanlar ise işin cabası. Çevresel bir devrim yaşamak zorundayız. Ege'yi kaybedersek kitlesel bir mutsuzluk var olacaktır. Huzur hep yaşayan bir doğanın yanında var olur”



MAVİ KART UYGULAMASINA AVUSTRALYA ÖRNEKLİ TEPKİ!
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın başlattığı amatör denizcileri de kapsayan ‘Mavi kart’ uygulamasına tepki gösteren Gülkaynak “İnsanların özel teknelerine pis su tankı koyma zorunluluğu getirdiler. Yani siz kullanmasanız bile o pis tankını boşalttığınızı ispatlamak zorundasınız. Sahil Güvenlik sizi durduruyor. Bakıyor mavi kartınıza, 'siz hiç bunu boşaltmamışsınız' diyor. Siz de' ben 6 aydır karadayım tekneme uğramadım, kullanmadığım için boşaltmadım' diyorsunuz. Bu durum Sahil Güvenlik’in insiyatifinde ve genellikle size inanmıyor ve 15 bin TL ceza kesiyor. Ancak dünyanın hiç bir yerinde pis tankı gibi zorunluluk yok. Ayrıca pis su tankında biriken organik artıklar bir süre içinde fermente olur ve denize boşaltıldığında doğaya karışması daha zor olur, bununla birlikte tekneler koku yapmasın diye pis su tanklarına çözünürlüğü en zor olan deterjanları bol miktarda koyup sonrasında çoğunlukla denize basıyorlar. Bu durum kirliliği misli ile arttırıyor. Bu duruma dünyanın en büyük denizleriyle çevrili Avustralya ve Yeni Zellanda da dahil. Bizzat yaşadığım durumu anlatayım. Avustralya'da Sahil Güvenlik ile şakalaşıyordum, ‘Burada pis su tankı zulmü yok di mi'’ dedim. Adam bana gülerek, “Balıkların tuvaletinden bir şey olmuyorsa, insanın tuvaletinden ne olur ki’ dedi. O zaman balıkların altına bez bağlayalım" dedi, karşılıklı. Bizimkiler bunu abestle iştigal şekilde takip ediyorlar. Komediden başka bir şey değil. Mavi Kart gibi şeylerin peşinde koşulacağını deniz patlıcanı talanına son versinler. Japonya istiyor diye deniz diplerini talan ediyorlar. Deniz patlıcanı da pinalar gibi suyu temizler” diye konuştu.

‘BALIĞIN TAVUKTAN BİR FARKI KALMIYOR’
Özellikle kış döneminde küçük küçük sessizce artan balık çiftliklerinin nedeniyle Ege'nin bir çok bölgesi balık çiftlikleri ile dolduğunu belirten Gülkaynak  "Hatta bazı körfezler üretim alanın ilan edilerek doğal nitelikleri tamamen kayboldu. Ne yazıkki ülke olarak” parar getirsinde ne kaybettirirse kaybettirsin “şeklinde bir üretim anlayışımız var. Felsefe olarak üretimin doğal değerleri kaybettirmeye başladığı noktada durmasını bilmemiz lazım. Ne yazık ki işin farkında olmayan halk kesimimiz ise ‘Ne var yani burada ucuz balık yiyiyoruz’ diyor. Hatta bazen bizlerede ehli keyf, üretim düşmanı vs gibi yakıştırmalarda bulunuyor. Halbuki bu balıkların sağlıklı deniz balıkları gibi faydası da yok. Hormonlarla besleniyorlar. Denizde bakteri oluşmaz genelde. Ancak bu balıklar çok dar bir alanda yetiştikleri için her hafta antibiyotik iğne oluyorlar. Bütün yemlerde genetiği değiştirilmiş gıdalar var, hem de hepsinde var. Balığın tavuktan bir farkı kalmıyor” diye konuştu.

‘ÇEŞME’NİN BERRAKLIĞINI KAYBETMESİNİN NEDENİ BALIK ÇİFTLİKLERİDİR’
Ege Denizi için  "akıntının olmadığı ve kapalı bir deniz" tanımlaması yapan Gülkaynak “Ege’de koylar iç içedir. Bu suların en önemli doğal değeri şudur. Plankton düşüklüğünden dolayı dünyanın en berrak denizidir Ege. Siz buranın berraklığını balık çiftlikleriyle ve diğer özensiz uygulamalarla yok ederseniz insanlara gördükleri anda mutluluk ve huzur veren çok önemli bir doğal değeri yok etmiş olursunuz. Balık çiftliklerinin kirliliğe katkısı emin olun çok büyük.. Özellikle Çeşme Ildır (Gerence) Körfezi tamamen talan edilmiş durumda. Ildır Körfezi dünyanın en berrak sularına sahiptir. Bunu üç okyanusu da görmüş birisi olarak söylüyorum. Yani sahipti demek lazım. Ordaki Eşek Adası, Karaada'da bu berraklıktan nasibini alırdı. Artık böyle değil oralardaki berraklığın yerini yağlı bir su almış. Deniz dibini görme 30 metrelerden 3 metreye kadar düşmüş. Kuzey yönlü hakim rüzgarın oluşturduğu, düşük hızlı güney akıntısı ile tüm kirlilik Ilıca sahillerine taşınıyor ve Çeşme sahillerinin berraklığını kaybetmesininde de asıl sebebi bu. Tabi ki karasal atıklar, teknelerin pislikleri, deterjanlar, güneş yağları bunların hepsine neden. Ama bunların asıl sorumlusu Ildır Körfezi’ndeki balık çiftlikleridir. Çeşme’nin sularının berraklığını kaybetmesinin nedeni, yüzde 90 bu balık çiftlikleridir. Mesela Karaburun’da böyle bir durum yoktur. Çünkü balık çiftliklerinden göreceli olarak uzak ve coğrafi konumu daha ekosistem için daha uygun" diye konuştu.

‘BİR SEKTÖRÜ YENİDE YAPILANDIRMAK ŞART ’
'Özetle söyleyecek olursak kıyı şeridimizin önemli bir bölümünde yosunlar hastalıklı, pinaların neredeyse tamamı ölmüş" diyen Gülkaynak "Deniz kestanaleri ve deniz patlıcanlarının sayısı dramatik bir şekilde azalmış. Yani İzmir’in su altı ekosistemi geri dönülemez şekilde kötüye gidiyor. Bundan dolayıdır ki suyun berraklağı her geçen sene gözlenebilir şekilde azalmaktadır. Buna duruma ciddiyetle yaklaşmak gerekir. Hükümetimiz ve işin bilim tarafı oturarak büyük bir fedakarlıkla çözüm bulmak zorundalar. Yoksa bunun geri dönüşü olmayacak. Arıtma için çok ciddi adımlar atmak lazım. Atılan adımların arkasında durulması lazım. Gerekirse buna neden olan sektörlerdeki uygulamaları yeniden yapılandırmak lazım. Geleceğimizi düşünmek zorundayız. Balık çiftlikleri konusunda çok konuştum, ama hemen karşınıza konuyu zararsızmış gibi gösteren bazı akademisyenler çıkıyor. Ege denilen deniz ülkemizin en önemli değerlerinden biri, bunu bilmiyorlar, farkında değiller" dedi.

SUYUN ALTI BERBAT DURUMDA
"Dünyanın en büyük denizlerine sahip Avustralya’da bile balık çiftliklerinden 10 ya da 15 tane var" diye Gülkaynak "Üstelik Avustralya çevresi tamamen güçlü akıntılarla çevrili geniş açık okyanuslardır. Buna rağmen hepsinin kendine özel arıtma tesisleri vardır. Türkiye’de yapılması gereken şey bunları bir sanayi sitesi gibi bir araya toplanması ve arıtma tesisleriyle yeterli kapasite ile işletilmesidir. Doğal olarak bu durum üretim maliyetini arttırmaktadır ve uygulaması daha zordur. Zaten ucuzculuk ve kolaycılık zihniyeti bize her şeyi kaybettiren değil mi '.. Balık çiftlikleri sanırım 2008 yılında güya 0.9 mil açığa taşındı. Çünkü koylarda oksijen bittiği için zaten üretim yapılması mümkün değildi. Bunun üzerine adalarda koylarda pislik içindeki tüm alt alt yapı tesislerini bırakarak göçebe gibi sadece 0,9 mil açıktaki yerlerine geçtiler. Bu sefer kirlilik başka şekilde yayılmaya başladı. Koylardan ve adalardan ayrılan tesisler bıraktıkları tesis artıklarını bile temizlemeye özen ve gerek görmediler. Bu nasıl bir ülke sevgis? Hatta bir çok yerde kafesler taşınmakla birlikte, tesisler, işletmenin balıkçı gemileri ye depoları bu doğal alanları halen işgal ediyorlar. Ne hakla doğal bir koya, böyle bir derme çatma alt yapısı olmayan bir tesis kurabiliyorsun. Her yerde bidonlar yüzüyor, denizin altı lastiklerden tutun, borulardan ağlara kadar pisliklerle dolu. Mesela Seferihisar’daki Kokar/Gökliman berbat olmuş durumda. Çeşme'nin güneyindeki pırıl pırıl kumlarıyla nam salmış Mersin Limanı derme çatma binaları ile fakir bir Uzak Doğu kıyı karmaşasından farksız. Güllük Körfezi'ndeki adalarda yem siloları hala duruyor. Suyun altı berbat durumunda” diye konuştu.


Körfez'deki ölü pinalar ve ölmeye başlamış deniz yosunları...

PLANLANAN BALIK ÇİFTLİKLERİ YAPILIRSA HİÇ UMUT KALMAYACAK
İzmir Körfezi’nde balık çiftliklerinden bahseden Gülkaynak “ Balıklıova açıklarında bir tane çiftlik var. O yöreyi ciddi şekilde kirletiyor. Karaburun’da bir avuç deniz sevdalısı buna engel olmaya çalışıyor. İzmir Körfezi içine yapılması planlanan çiftliklere sürekli engel olmaya çalışıyoruz. Planan  yoğunlukta balık çiftliği yapılırsa İzmir Körfezi için hiçbir umut kalmayacak. Şu an Çeşmealtı ve Urla tarafları ciddi şekilde zarar görmüş durumda. Kastım tamamen canlı hayat kalmamış anlamında değil. Olması gereken yani, bir 20 sene önceki hali gibi değil. Çok mat bir deniz var. Tabi ki Urla’ya Kuzey Denizi’nden bir yabancı getirirseniz. Kendi ülkesindeki bulanık suları görmeye alıştığı için ‘a ne güzel diyebilir’. Ama durum öyle değil. Her deniz kendi değerleriyle güzel. O yöre ciddi anlamda kirleniyor ve bu kirlilik kabukluları, yosunları ve canlı hayatı etkiliyor. İzmir Körfezi Urla’dan kent merkezi içlerine kadar kötü. Bu zaten sanayi şehri olmanın getirdiği bir durum arıtma kısmen durumu düzeltmiştir, ancak denize girmek söz konusu değildir. O kadar pırıl pırıl değil. Mikrop var sağlıklı bir deniz değil. Eskiye göre çok ciddi bir düzelme var. Mürekkep balıkları, sübyeler ve eski balıklar yavaş yavaş geri dönüyor. Ama bir plaj yapamazsınız. Mordoğan önlerinden sonra Körfez hayatı canlanıyor. Ancak  geçen sene sadece Çeşmealtı’ndan ölü pinalar vardı. Balıkova’dakiler canlı ve sağlıklıydı. Bu sene hepsi ölüydü” dedi.

TUR TEKNELERİ VE YASSICA ADASI TEPKİSİ
Acilen tur teknelerine de bir çağre bulmamız gerekiyor diyen Gülkaynak “Adamlar baskın yapar gibi koskaca teknelerle, binlerce wattlık kabinlerle koya girip, yanan mangallarıyla mercanların üzerine demir atıyorlar. Yasak kardeşim, o şekilde müzik dinlemek yasak. Neden önüne geçemiyorlar. O koylar özel koruma alanları. İzmir’den üzücü bir örnek vermek istiyorum Alman (Yassıca) Adası’nı berbat ettiler. İnsanlar faydalansın diye sefer düzenlediler. Gidin bakın suyun altına ne halde. Kontrolsüz bir şekilde ipini koparanı oraya götürürsen ben de karşı çıkarım. Körfezi'mizin geleceği için buna karşı çıkınca hemen, insanları küçümsüyor ve ırkçı diyorlar. Biz gelecek nesil için bunu söylüyoruz” diye konuştu.

FEDAKARLIK YAPMAK ZORUNDAYIZ
İzmir Körfezi ve Ege Denizi’nin düzelmesi için neler yapılması gerektiğini sıralayan Gülkaynak “Bir kere balık çiftliklerinin yeniden düzenlemesi lazım, plastik poşet kullanımın tamamen kaldırılması şarttır. Kesinlikle teknelerde kullanılacak temizlik malzemelerin düzenlenmesi şarttır. Bu tür maddelerin denizi kirletmeyecek şekilde üretilmesi lazım. Bir de Mavi Kart, sepetle balık yakalamak gibi yasaklarla, denizde küçücük mutluluk ve huzur bulmaya gelmiş vatandaş küstürecek, devletinden soğutacak uygulamalar acilen durdurulmalıdır. Helikopter ya da dronlarla yukarıdan atık kontrolleri yapılması lazım. Kesinlikle şehir arıtmalarının ve sızıntılarının düzenlenmesi lazım. Restorant ya da benzeri tesislerin kaçak akıntılarının önüne geçilmesi lazım. Bütün bunlar kolay şeyler değil. Ama bu durum artık geri dönülemez hale geldi. Fedakarlık yapmak zorundayız” diye konuştu.

Yorum Yazın

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz

Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yorumlar
Yeniden eskiye
Eskiden yeniye
Öne çıkanlar

Bu habere hiç yorum yapılmamış... İlk yorum yapan sen ol.