Dolar 32,4444
%-0.13
Euro 34,7413
%-0.66
Altın 2.438,780
%0.1
Bist-100 9.916,00
%2.05

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°
Kritik baro seçimleri öncesi Demir ile A'dan Z'ye

Kritik baro seçimleri öncesi Demir ile A'dan Z'ye

İzmir Barosu’nda hafta sonu yapılacak kritik genel kurul öncesinde Başkan Ercan Demir önemli açıklamalarda bulunarak, süreçle ilgili soruları yanıtladı. Başkanlık seçiminde Cumhuriyetçi Avukatlar Grubu Adayı Aydın Özcan ile yarışacak olan Çağdaş Avukatlar Grubu’nun adayı Demir, yapılacak genel kurulun yerel seçim havasına çekilmesine tepki göstererek rakibini eleştirdi. Demir ayrıca, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun kendisine destek verdiği yönündeki iddialara da “Asla kabul etmem” şeklinde yanıt verdi.

  • Ege Postası
  • 24.10.2014 - 11:18
ERMAN ŞENTÜRK/HABER SERVİSİ- Son iki dönemdir İzmir Barosu’nda başkanlık koltuğunu elinde bulunduran Çağdaş Avukatlar Grubu’nun adayı ve mevcut Baro Başkanı Ercan Demir, yarın başlayacak olan genel kurul seçimleri öncesinde kritik mesajlar verdi. Fuar Atlas Pavyonu’nda düzenlenecek olan başkanlık seçimlerinde sadece İzmirli meslektaşlarına güvendiğinin altını çizen Başkan Demir, hiçbir kurum ve kuruluştan destek istemediğini belirtirken, siyasete atılmak için asla görevini bırakmayacağını vurguladı. Cumhuriyetçi Avukatlar Grubu’ndan rakibi Aydın Özcan’ın projelerine de “ütopik vaatler” benzetmesi yapan Demir, gelecek dönemde de siyasal iktidarın İzmir üzerindeki baskılarına karşı direnmeye devam edeceklerini ve sokakta sergiledikleri “İzmir duruşundan” vazgeçmeyeceklerini söyledi.
 
 
“YARGI DA NASİBİNİ ALDI…”
Sözlerinin başında HSYK düzenlemesi, geçtiğimiz günlerde hazırlıklarına başlanan güvenlik paketi, büyük tartışmalara yol açan HSYK seçimleri ve 17 Aralık operasyonları sonrasında yaşanan süreci değerlendiren İzmir Barosu Başkanı Ercan Demir, “Türkiye bu hükümetin iktidara gelmesiyle birlikte yavaş yavaş yeniden organize edilmesi gibi bir süreci yaşadı. Eğitim, sağlık, güvenlik, içişleri teşkilatının yanı sıra, yargı da bu değişimden nasibini aldı. Ve hükümet elindeki gücün de etkisiyle bu süreci başarı ile sonuçlandırdı. O dönemki muhalefetin yanlış tavırları nedeniyle her seçimden daha da güçlenerek çıkan iktidar, adına “Paralel” denilen Gülen Cemaati’nin de yardımıyla, yargı da dahil olmak üzere birçok kurumu ele geçirdi” diye konuştu.
 
“ÇUVAL” VE “TASFİYE” SÜRECİ
Peşi sıra gelen davalar ve operasyonları hukukçu gözüyle masaya yatıran Baro Başkanı Demir, “Yargı güçleri ve kolluk kuvvetleri vasıtasıyla, Balyoz, Ergenekon, KCK Davası, Büyükşehir Davası, Fenerbahçe Davası yolu ile muhalefeti bastırma yoluna gitti. Bu sürece çuval süreci de diyebiliriz. Hükümet burada çuvalı açıyor, o çuvalın içine herkesi bilinmeyen sebeplerle dolduruyor ve hatta bir yerden sonra ipin ucu kopuyor ve kimin ne için oraya doldurulduğu karışıyor. Örneğin Devrimci Karargah Davası. İşkence yaptığı söylenen emniyet yetkilisi ile kendisine işkence yapıldığını söyleyen sanıklar bir arada yargılandılar. Ergenekon ve Balyoz davalarında da böyle oldu. TSK mensupları ile PKK mensupları karşı karşıya yargılandı. Muhalifler yargının da yardımıyla kendi çaplarında etkisizleştirildi. Askeri casusluk davalarında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin önemli bir kadrosu tasfiye edildi. Bunu İzmir’de de gördük. Ne olduğu belli olmayan mektuplarla, bilgisayar bulduk diyerek acayip belgelerle, orduya yıllarca hizmet vermiş subaylar hizaya çekildi, sorgulandı, tutuklandı. Bunlar kanunların verdiği olanaklar ve CMK’nın 250’inci maddesi uyarında kurulan mahkemeler, özel görevli savcılar ve bunlarla bağlantılı olarak çalışan organize suç birimleri ile tasfiyeye yönelen bir süreçle yargı kullanıldı” dedi ve yaşanan süreçlerin İzmir’e de olumsuz şekilde yansıdığını söyledi.
 
“17 ARALIK TERSİNE DÖNDÜ”
Son günlerin başlıca gündem maddesi olan güvenlik paketinin aslında 17 Aralık’tan önceki sürece  dönüş anlamına geldiğini aktaran İzmir Barosu Başkanı Ercan Demir, “Hükümet kendi içerisinde bir çatışma yaşamaya başladı. Paralel yapı dedikleri yapı ile bir çatışma başladı. Bu 17 Aralık operasyonu ile kendisini gün yüzüne vurdu. Aynı yöntemlerle, aynı usuller uygulanarak, bakanlar, bakanların çocukları ve onlarla çalışan birtakım iş adamları hakkında telefon dinlemesi, teknik takip, arama, yakalama, gözaltına alma, sorgulama ve tutuklama gibi işlemler yapıldı. Aynı yöntemler, aynı delil toplama usulleri… Balyoz’da nasıl bu deliller elde edilmişse, İzmir Büyükşehir Davası’nda nasıl elde edilmişse, aynı yöntem bu tarafa döndü. Bugünkü cumhurbaşkanı ve siyasal iktidar yargısal süreç itibarı ile çok büyük ihlaller olduğunu, insanların hak ve özgürlüklerini kısıtlayan uygulamalar ve düzenlemeler olduğunu, bunların kabul edilemez olduğunu söyleyip hak ve özgürlük savunucusu, adil yargılanma hakkı savunucusu oldu. 17 Aralık süreci bunu getirince hükümet Şubat ayında bir kanun teklifi getirdi ve bu da mecliste kabul edildi. Özel görevli mahkemeleri tamamen kaldırdı, özel görevli soruşturma yetkilerini kaldırdı, özel soruşturma usullerini ortadan kaldırdı ve avukatın soruşturma aşamasında iddianame kabul edilinceye kadar olan süreçte dosyaya ulaşması kısıtlanıyordu, bunu da kaldırdı” şeklinde konuştu.
 


“KUVVETLER AYRILIĞININ OLMADIĞI BİR SİSTEM DEMOKRATİK DEĞİLDİR”
“Sözde bir özgürlük ortamı doğdu” diyerek yaşanan sürecin detaylarını aktarmaya devam eden Demir, “Önce HSYK kanununda bir değişiklik yapıldı, yeni sulh ceza mahkemeleri kuruldu, tedbir, tutuklama, teknik takip yapacak birimleri kuruldu, sonra HSYK seçimleri oldu, yazılanlara ve ortaya konanlara göre hükümetin listesi bu seçimi kazandı. Bunun hemen arkasından Anayasa’ya bağlılık yemini yapan cumhurbaşkanı bir miting yaptı, 14 Mart’ta bir paket devreye sokacağız, bunların hepsini getireceğiz dedi. Şu anda bu da parlamentonun gündeminde. Türkiye bu süreci yaşadı ama şunu gördük ki, bu sürecin yaşanmasında birebir sorumlu oldukları halde, bunun bütün suçunu paralel yapı dediği alana günahı bıraktı, bir 3-4 aylığına özgürlükçü ve demokrat göründü. Şimdi bu güvenlik paketi ile tekrar eski sisteme dönmek istiyor. Ben artık HSYK’da paralel yapı sorununu çözdüm ve yargı üzerinde tek güç haline geldim, bundan sonra tekrar aynı sisteme dönebiliriz dediler. 7 ay geçti, Mart’la Ekim arasında avukatın dosyaya ulaşamaması ihtiyacını doğuran nedi? Yasama, yürütme ve yargı erklerinin ayrılığı durumunu elden kaçırmış durumda. Kuvvetler ayrılığının olmadığı bir sistem demokratik bir sistem değildir. Bizde demokratik parlamenter bir sistem vardır. Cumhuriyetin kuruluşu, devamı bu süreç üzerine kuruludur. Mevcut siyasi iktidar gelecekte bu kuvvetler ayrılığını kaldırmak istemektedir” sözleri ile iktidarın kuvvetler ayrılığı ilkesini yok saymaya çalıştığını dile getirdi.

“GEREKTİĞİNDE TEREDDÜT ETMEDEN SOKAĞA ÇIKTIK”
“Neden Çağdaş Avukatlar'” sorusunda tüm detayları ile yanıt veren Demir, “Bu sürece karşı etkin bir duruş gösterecek kurumların başında elbette ki hukuk kurumları ve başta barolar gelmektedir. Bu nedenle baro seçimleri bu dönemde geçmişten daha fazla ilgi uyandırmakta. Türkiye’nin birçok ilinde bu seçimler sonuçlandı. Biz İzmir’deki seçimleri de bu yönüyle önemsiyoruz. Temel olarak iki liste yarışıyor. Cumhuriyetçi Avukatlar ve Çağdaş Avukatlar. Cumhuriyetçi grubu geçmişte cumhuriyetin değerleri ve AKP karşıtlığı üzerinden kendilerini ortaya koyuyorlardı. Bu dönemde basından gördüğüm kadarıyla, muhafazakar ve AKP’li kesimdeki arkadaşlarımızın liste çıkarmamasından ve o çevreden bazı arkadaşların Cumhuriyetçi grubunun listesinde olmasından anlıyoruz ki, milliyetçi avukatlar grubunun da bu listeye destek verdiğini açıklamasından anlıyoruz ki, burada böyle bir cephe kurulmuş gibi görünüyor. Biz önümüzdeki dönemde Türkiye’nin genel siyaset dengesi itibarı ile, barolarda duyulan ihtiyacın bu ittifak olmadığını, asıl olması gerekenin mevcut siyasi iktidarın diktatörlük tavrı karşısında evrensel hukuka inanan, demokrasiye ve özgürlüklere inanan bir yönetim anlayışı olduğuna inanıyoruz. Çağdaş Hukukçular olarak bu değerlere inanan, nerede bir hak ihlali varsa  etkili bir şekilde orada karşı duruşunu gösteren bir anlayışa sahibiz. Çağlayan Adliyesi’nde avukatlar yaka paça gözaltına alındığında birkaç saat içerisinde 2 bin 500 avukatla Gündoğdu Meydanı’nda yürüyüşe götürebilen, gerektiğinde tereddütsüz sokağa çıkan, gerektiğinde en etkin şekilde sokakta yerini almasını bilen, tüm barolarla etkili ve dengeli bir ilişki kuran bir yönetim anlayışına hem Türkiye’nin hem de İzmir’in ihtiyacı var” dedi.
 


“İZMİR’E SALDIRI VARSA DİK DURMASINI BİLİRİZ”
İzmir Barosu’nun en önemli görevlerinden bir tanesinin de kentle ilgili konuları takip etmek ve denetlemek olduğunu belirten Ercan Demir, gerektiğinde yerel idareye destek vereceklerinin de altını çizerek şunları söyledi: “İzmirli olmak farkı diye bir şey var. Biz İzmir Barosu olarak İzmir’e yönelik saldırılarda, İzmir’in ve İzmirlinin yanında olarak bu duruşu net bir şekilde gösterdik. Bu tavrı göstermiş olmamıza rağmen, bunu karartıp, sanki böyle bir şey yokmuş gibi bir seçim propagandası yapmak çok anlamsızdır. Bunu tüm İzmir biliyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne yapılan operasyonda “Bu siyasi bir saldırıdır”, “Bu İzmir’in yerel iradesini yok etme girişimi ve yok sayılmasıdır” deme kararlılığını gösterdik. Çok etkin bir şekilde bunun karşısında durduk. Gezi olaylarında bir tek kişinin bile yaşamını yitirmemişti. İzmir Barosu’nun Gündoğdu’daki duruşunu desteklemesi ve bizzat içerisinde yer alması sayesinde olmuştur. Avukatlara ve savunma hakkına yönelik saldırılarda tereddüt etmedik ve geri durmadık. Balyoz Davası’nda savunma hakkının gasp edildiği anda bizzat duruşmaya katılarak etkin bir şekilde mahkeme heyetinin duruşuna bizzat karşı durmuştur. İstanbul Otoyolu ile ilgili ÇED muafiyeti verilmesine karşı dava sürecinde “Baroların taraf olma ehliyeti yoktur” denmesine rağmen, Danıştay’da bunu bir karar altına ve güvenceye alan bir mücadelemiz oldu. RES’lere karşı mücadelede, ÇED toplantılarında mutlaka bir temsilcimiz oldu. Çevre ihlallerine karşı mücadelede çok etkin bir rolümüz oldu. Urla’daki villalar konusunda çok ciddi mücadelemiz oldu. İzmir Barosu’nun kentle ilgili tavrı da tereddüde yer bırakmayacak şekildedir. Bizim önceki başkanımız ve şimdiki Konak Belediye Başkanı, kentin çıkarlarına uygun olmayan, kentle ilgili hukuka aykırı bir işlem yaptığında İzmir Barosu bununla ilgili çalışmasını elbette yapacaktır. Bu Büyükşehir Belediyesi için de, başka yer için de geçerlidir. İzmir’in yerel iradesini gasp etmeye yönelik bir saldırı olduğunda tereddütsüz şekilde bunun karşısında yer alırız. Ama bu, İzmir’in yerel idaresinin kentle ilgili kararlarına sorgusuz sualsiz destek veririz demek değildir. Biz bir hukuk kurumuyuz. Siyasi görüş ayrımı yapmayız, yönetim olarak ket vurmayız.”
 



“ŞİDDET KARŞISINDA HAK ARAMANIN ÖNÜNÜ AÇTIK”
Başkanlıkta üçüncü  dönem için yarışan Çağdaş Avukatlar grubunun adayı Ercan Demir, “Geçtiğimiz aylarda Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın bir istatistiki veri açıklaması oldu. Kadına yönelik şiddet eylemlerde illere göre sayısal verilerde İzmir birinci sırada. Nede? Çünkü bu yargıya intikal eden vakalar bakımından istatistiksel bir veri. Bizim kadın hakları komisyonumuz ve adliyede kurduğumuz bir birimimiz var. Kadına yönelik şiddet konusunda bu görevlendirdiğimiz arkadaşlarımızla birlikte verdiğimiz bu hizmet sayesinde şiddet mağdurlarına yönelik hukuksal süreci takip ettik ve yardım sunduk. Bu sayede kadına yönelik şiddet olayları daha çok yargıya taşındı ve daha çok tespit edilebilir oldu. Arkadaşlarımız seçim broşürlerinde “Kadına yönelik şiddet eylemlerinde Güzel İzmir’imiz birinci sırada, bu İzmir’e yakışmamaktadır, biz bunu ortadan kaldıracağız” demektedir. Bu bile meselenin ne kadar anlaşılamadığını, konuya ne kadar uzak oldukları göstermektedir. Kadına yönelik şiddetin en fazla olduğu il İzmir değildir. Bunun en çok deşifre edilebildiği ve yargıya en çok taşındığı kent İzmir’dir. Hak arama anlamında bunun yolunu açan, bunun mümkün kılan İzmir Barosu’dur. Türkiye çapında tüm baroların bunu yapması gerekir. Şiddete uğrayan kadınlara hukuksal destek vermez, bunu yargıya taşımazsanız, bu istatistiklere de yansımaz. Eğer diyorsanız ki, biz bu desteği vermeyeceğiz, bu yargıya yansımayacak, bunu yapabilirler. Ama bu şiddet mağduru kadınları ve şiddet olgusunu ortadan kaldırmaz. Baroların bu hizmeti en etkin şekilde vermesi gerekir” dedi başkanlık yarışı için rakibine çağrıda bulundu.
 
“HİÇBİR KURUMDAN DESTEK İSTEMEDİK, İSTEMEYECEĞİZ”
Başkanlık seçimleri öncesinde herhangi bir kurum ya da kuruluşla temasa geçmediğini ve herhangi bir destek istemediğini vurgulayan Başkan Adayı Demir şöyle konuştu: “Bizim destek istediğimiz ve destek bulduğumuz tek bir yer var. o da İzmir Barosu avukatlarıdır. Yani biz İzmir Barosu üyesi avukatlar ve İzmirli avukatlar dışında hiçbir yerden, hiçbir güç odağından, hiçbir kurumdan, hiçbir başka barodan seçimi kazanmak amacıyla destek istemek taraftarı olmadık, olmayacağız. Başkalarının yaptığı gibi şu baro beni destekliyor, bu baro beni destekliyor gibi söylemler ile İzmir’in etkinliğini, değerini düşürtmeyeceğiz. Başka arkadaşlarımız gibi başka hiçbir kurumdan destek isteyecek değiliz. Elbette İstanbul ve Ankara Baroları ile birlikte ortak çalışacağız. Birlikte birçok çalışmamız da oldu.  İzmir Barosu başkanlığına aday olurken bir başka baro başkanının benim seçilmem yönünde tavsiyede bulunmasını istemem. İzmir Barosu büyük ve  güçlü bir barodur. Böyle bir tavsiye, telkin ve benzeri durum etik değildir. böyle bir ihtiyaç içerisinde olmak İzmir Barosu’nda başkanlık değerini düşürür. Bunu asla kabul etmem.”
 
“ASLA KABUL ETMEM”
Geçtiğimiz hafta İstanbul Barosu seçimlerinin ardından güven tazeleyen Ümit Kocasakal’ı arayarak tebrik ettiğini hatırlatan Ercan Demir, “Geçmişte de birlikte çalıştık ve bir hukukumuz var. O da bana başarılar diledi. Gayet doğal bir durum. Benden sonra Aydın Özcan arkadaşımızla da aynı konuşma olmuş ve ona da başarılar dilemiş. Bu bir nezaket görüşmesidir. Ertesi gün bir gazetede Ümit Kocasakal Cumhuriyetçi Avukatlar Grubu’nu destekliyor şeklinde bir haber çıktı. Özel bir haber yaptırılarak, oradan medet umarak seçim kazanacağını ummak kabul edilebilir bir şey değildir. Bunun propagandasını yapmak barolar arasındaki bağımsızlığı sorgulatacak bir durumdur. Böyle bir açıklamasının olmadığını, olmayan bir açıklamanın varmış gibi aktarılması doğru bulmadığını söyledi. İzmir Barosu’na yakışmıyor” diyerek Cumhuriyetçi Avukatlar Grubu tarafından yürütülen seçim çalışmalarını eleştirdi.
 
“YARIŞ BİR YEREL SEÇİM HAVASINA SOKULUYOR”
Cumhuriyetçi Avukatlar Grubu Başkan Adayı Aydın Özcan’ın açıkladığı 60 proje ile siyasi seçim havası yarattığını söyleyen Demir, “Meslek onurumuza yakışmayan bir başka durum da bu yarışın bir siyasi seçim havasına, yerel veya genel seçim havasına sokulmasıdır. Elbette projeler ve hedefler sunulacaktır. Ama gerçekleşme olasılığı bulunmayan, karşılığı olmayan, kanuna aykırı olan, popülizm üzerine kurulan vaatler birer proje değildir. 60 proje arasında avukatlara tetanos aşısı ve vitamin takviyesi yapılacağı var. Burası bir hukuk kurumunun seçimleri. Burada böyle şeyler tartışılmaz, konuşulmaz. Bu tür öneriler getirmek olacak işler değil” şeklinde konuştu.
 
“TETANOS AŞISI VE VİTAMİN TAKVİYESİ SEÇİM VAADİ OLDU”
Hafta sonunda gerçekleşecek seçimler öncesinde rakibi Aydın Özcan’ın gerçekleştirmeyi vaat ettiği projeleri değerlendiren Baro Başkanı Ercan Demir şunları kaydetti: “Yeni avukatlığa başlayan avukatlara İzmir Barosu’nun bir bina kiralayıp, her beş kişiye bir sekreter düşecek şekilde ofis açacağını vaat etmesi kanuna aykırıdır. Bir kere baro kaynaklarında böyle bir bütçe imkanı yoktur. Bizim şu anda bin stajyerimiz var. Önümüzdeki yıl beş yüz arkadaşımız büro açacak olsa, yüz tane personel alınması gerekir. Baronun şu anda 60 personeli bulunmaktadır. Bunun gerçeği ve hayatta karşılığı yoktur. Bizim meslektaşlarımıza hizmet için seçimlere yarış halinde girebiliriz. Gerçekten önemli bir proje olduğunda, yönetimde olsak da olmasak da bunu beraber yapmalıyız. Avukatların kendi sorunlarını çözmek için birbirleri ile kol kola verip bunları aşması gerekir. İhtiyacımız olan bunlardır. Ütopik projelerle, ki buna “Zihni Sinir projeleri” de diyoruz, ayakları yere basmayan popülist önermelerle değil, gerçekten İzmir’deki meslektaşlarımızın sorunlarını çözmek için el ele verip çözüm üretmeliyiz.”
 
“ZİHNİ SİNİR PROJELERİNE DEĞİL, BİRLİĞE İHTİYAÇ VAR”
Mesleki olarak eksiklerin ancak birlik içerisinde giderilebileceğini ve “ütopik” projelerin vakit kaybı olduğunu belirten İzmir Barosu Başkanı Demir, “Öncelikle bizim Bayraklı Adliyesi çevresine bir hizmet binasına ihtiyacımız vardır. Bu tek başına o yönetime yüklenecek bir şey değil. Farklı listelerde de olsak, hep birlikte bunu aşacak çözümler üretmeliyiz. Bir kreş hizmetine ihtiyacımız var. Avukatların adliye içerisindeki çalışma alanlarını genişleterek, yaşam koşullarını iyileştirmeye ve hizmet kalitesini arttırmaya ihtiyacımız var. Meslek açısından, iş olanakları açısından gerileyen avukatlığın geliştirilmesine ihtiyaç var. 30 yıldır seçime giren her gurubun vaat ettiği yeşil pasaport uygulamasının getirilmesi için parlamento nezdinde girişimlere ihtiyaç var. Bizim afaki ve popülist projeler üretmek yerine kol kola girmemiz, el ele vermemiz gerekiyor. Hep birlikte ayakları yere basan çözümler üzerinde  çalışmamız lazım. Çağdaş İzmirli avukatların, çağdaş bir İzmir Barosu için el ele vereceklerine inanıyorum” dedi.
 
İZMİR’İN MALLARI İÇİN TOPYEKÜN MÜCADELE
İl Özel İdaresi’nin kapatılmasıyla birlikte başlayan paylaşım krizinde İzmir Barosu’nun da önemli rolü bulunduğuna dikkat çeken Çağdaş Avukatlar Grubu Başkan Adayı Ercan Demir, “Devam eden bir yargı süreci var. İlçe belediyeleri ve Büyükşehir Belediyeleri tarafından çok sayıda dava açıldı. Bu davada tek davacı belediyeler değil. İzmir olarak, İzmirliler olarak, bizlere de görev düşüyor. Gelecek dönemde göreve devam edersek, bu yargı sürecine hepimizin dahil olması için bir öneride bulunacağız ve bunun organizasyonu için çalışacağız. Ayrıca, hükümetin bu tasarrufunu geri  alması yönünde Ankara nezdinde girişimlerimiz de olacaktır. Bu yönde bir kampanya oluşturma ve ortak mücadele çağrısı yapmak zorundayız. Bunun başka bir yolu da yok. Sivil toplum örgütlerinden meslek odalarına, ekonomi camiasından sendikalara kadar herkes bu karara karşıydı” diye konuştu.
 
“BU TARZ İZMİR’E TERS”
İzmir siyasal tercihlerinden ötürü cezalandırıldığı yönündeki söylemlere hak verdiğini kaydeden Demir, son dönemde artan toplumsal hak arama mücadelelerinde artan şiddete karşı eleştirel tavrını da yineleyerek şunları söyledi: “İzmir’deki toplumsal muhalefet, İzmir’e uygulanan özel politikaların sonucunda özellikle son bir yıl içerisinde engellenmek ve bastırılmak isteniyor. Uzun yıllardır İzmir’deyim. İzmir halkı tarafından, siyasi iktidara bu kadar taraf olarak algılanan ve hükümete bu kadar yakın olan bir yapılanma ve bir vali var. İzmir hiç böyle bir durum yaşamadı. Bu ciddi bir sorundur. Kentin hazmetmediği, benimsemediği, halkın nötr bile kalmadığı, hatta dışına atmak istediği bir vali olması hem bu kent için, hem merkezi idare için, hem de İzmirliler için bir sorundur. İzmir’de görevlendirilen emniyet müdürü de aynı şekilde. İzmir bu tarza alışkın değil.  Çok garip bir tarzla karşı karşıya kaldık. İzmirli, vali ve emniyet müdürünün sokağa karşı bu sert tavrı başlayana kadar İzmir’de dönüp geriye bakınca bu denli şiddete varan ve toplumsal olay yaşamadı. Onlarca yıldır protesto gösterileri ve yürüyüşlerde olmayan şiddet neden şimdi patlad? Kolluk güçleri, İzmir Valiliği, İl Emniyet Müdürlü demokratik hak aramalarına karşı demokratik olmazsa, bu sefer de şiddet olayları ortaya çıkar. Şiddet ne şekilde çıkarsa çıksın, demokratik hakları ihlal eden bir durumdur. Neden on yıldır böyle bir şey olmadı da, şimdi oluyo? Demokratik hakların gaspına yönelik kolluk kuvvetleri müdahalesi, gösterilerin başka mecralara yönelmesinin kapısını açtı. Demokratik hakları gasp eden vali ve emniyet müdürü sanki bu gaspın sorumlusu değilmiş de, şiddet olduğundan bunu uyguluyormuş gibi davranıyor. Bu İzmir’e yakışmıyor. İzmirli bunu hazmedemez. İzmir böyle bir kent değil. İzmir bir çatışma ve savaş kenti değil. Merkezi idareyi temsil edenlerin bunu uygulamasını hazmedebilecek bir kent hiç değil.” 
 
“İZMİR’İ GAVUR İZMİR DİYENLERE KARŞI SAVUNACAĞIZ”
İzmir’e yönelik yakıştırmalara da tepki gösteren Baro Başkanı Demir, şunları söyledi: “Merkezi idarenin İzmir’e karşı bir cezalandırma tavrı var. İzmir’i reddetme, benimsememe tavrı var. İzmirlilerin yaşam biçimine, geleneklerine, yapısına, İzmirli olma durumuna tepki gösteren bunu benimsemeyen bir merkezi iktidar bunu başaramaz. Kentteki demokratik kurumlar olarak da İzmir’in bu yapısını merkezi idareye karşı savunmak gibi bir görevimiz var. Biz bugüne kadar yaptığımız tüm çalışmaları daha etkin şekilde sürdürüp, tüm Türkiye geneline yayacağız. İzmir’le kan uyuşmazlığı yaşayan bir siyasi iktidar karşısında İzmir’in seküler yaşamını savunacağız. İzmir’e gavur İzmir diyerek, İzmir’in yaşam biçimini reddeden bir siyasi iktidara karşı İzmir kültürünü ve İzmir’i savunacağız. İzmir’in özelliğini ve önemini  biliyoruz. Biz buna uygun bir çalışma ve özen göstereceğiz.”
 
“KOCAOĞLU DESTEK VERİRSE REDDEDERİM”
Son günlerde sıkça tartışma konusu olan ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun kendisine destek olduğu yönündeki iddialara da yanıt veren İzmir Barosu Başkanı Ercan Demir, bu iddiaların kasıtlı şekilde gündeme taşındığını belirterek, “Sayın Aziz Kocaoğlu bu soruya “Ben bunu kendime yakıştıramam şeklinde yanıt vermiş. Hiçbir avukat buna itibar etmez. Ne münasebe? Büyükşehir operasyonu sırasında onu savunmam ve  avukatlık görevini üstlenmem üzerinden bir ilişki yaratılmak isteniyor. Bizdeki seçimi benim üzerimden gölgede bırakmak istiyorlar. Ben burada yeni başkan olmuyorum. 3 yıl başkan yardımcılığı ve son bir yıldır da başkanlık yapıyorum. Beni o davayla bağdaştırmak isteyip buna yönelik propaganda yapan bazı yayın organları, İzmir’i ve İzmir’i temsil eden yerel iradeyi gasp etmek ve yok etmek isteyen bir anlayışın silahı oldular. Yapılan o operasyon ve saldırıda Aziz Kocaoğlu’nun avukatlığını üstlenmiştim. Bir daha olsa yine bu görevi yapardım. Bundan şeref duyuyorum. Kaldı ki o zaman baro başkanı değildim. İzmir’i savunmak adına bu görevi üstlendim. Ne Kocaoğlu’nun bana özel bir bağı vardır, ne benim ona özel bir bağım vardır. Bu bizim misyonumuz ve görevimizdir. Asla böyle bir şeyi kabul etmem. Böyle bir destek açıklaması duyduğumda ben bunu reddederim. Kendileri destek isteyenler çamuru bana atıyorlar. Böyle bir desteği bana ya da bir başkasına vereceğini de düşünmüyorum. Ben seçilirim, yarın bir başkası seçilir. Ama biz kurumları temsil ediyoruz. Bu misyonu hakkıyla yerine getirmeliyiz. Hiçbir kurum hiçbir kurumu etkileyemez. İzmir Barosu’nu etkilemeye hiç kimsenin gücü yetmez. Ne Aziz Kocaoğlu’nun, ne de Kemal Kılıçdaroğlu’nun, ne de Tayyip Erdoğan’ın İzmir Barosu’nu etkilemeye gücü yetmez. Bunun konu edilmesi kasıtlıdır. Olsa olsa kendisinden destek isteyenler bunu düşünmüştür. Bu seçim bizim seçimimizdir. Kimse karışmasın yeter” dedi.
 
“SİYASETE ATILMAK İÇİN BU GÖREVİ BIRAKMAYACAĞIM”
Siyasetle ilgilenmediğini ve baro başkanlığını siyaset için bir basamak olarak kullanmayacağının da altını çizen Ercan Demir, “Başkan adayı olduğumda kendi grubuma yazılı olarak açıkladım. Ben baro başkanı olduğumda milletvekili, belediye başkanlığı, bir siyasi partide temsil görevini yerine getirmek amacı ile hiçbir göreve gelmeyeceğim. Asla baro başkanlığını bu sebeple bırakmayacağım demiştim. Sağlık açısından bir sıkıntı yaşamadığım müddetçe bu görevi bırakmayacağım. Herhangi bir siyasi makam için İzmir Barosu başkanlığını bırakmayacağımı açık ve net biçimde söylemiştim. Zaten bunu benden başka açıklayan yok. Bu konuda netim. Bunu doğru da bulmuyorum. İzmir Barosu önümüzdeki dönemde başkanın istifa edip milletvekili olması durumunu, bu sarsıntıyı kaldıramaz. Bu süreçte bu doğru da olmaz. Eğer siyasete girmek ve milletvekili olmak gibi bir projem olsaydı, baro başkanlığına aday olmadım. Şu anki adaylığım neyi tercih ettiğimin de bir göstergesidir. Baro başkanlığı görevinden sonra kimsenin ne yapacağı sorgulanamaz. Ama baro başkanı iken siyasete atılma gibi bir hedefim asla ve asla yoktur. Hedefim olmadığı gibi, hiçbir dayatma da beni görevimden istifa ettiremez” diye konuştu.
 
“KENDİME ZAMAN AYIRMAKTA ZORLANIYORUM”
Son olarak yoğun iş temposundan ve stresten kaçış amacıyla Karaburun’da kendisine özel bir yaşam alanı yarattığından bahseden Demir, “Özel hayatıma vakit ayıramıyorum. 2004 yılından itibaren Karaburun’da kimsenin de bilmediği bir alanda mandalina ve zeytin ağaçlarıyla dolu bir bahçe kurdum. Bu gerilimden beni en çok kurtaran alan Karaburun’dur. Oradaki kulübem, deniz, balık ve temiz havadır. Oraya gittiğimde biraz bu yoğun temponun stresini üzerimden atıyorum. Benim için çok önemli bir yer. Kendime zaman ayırmakta zorlanıyorum. Orada birçok avukat ve gazeteci arkadaşım da var. Orası benim için bir sığınma alanı, kaçış alanı, bir liman gibi. Oraya gidince burası yokmuş gibi hissediyorum. Umarım fırsatım olur da gelecek dönemde Karaburun’a vakit ayırabilirim. Ama avukatlıkta mesleğinde emeklilik olmuyor” dedi.

Yorum Yazın

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz

Yorum yazma kurallarını okudum ve kabul ediyorum.

Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yukarıdaki alan boş bırakılamaz
Yorumlar
Yeniden eskiye
Eskiden yeniye
Öne çıkanlar

Bu habere hiç yorum yapılmamış... İlk yorum yapan sen ol.